Değerli annemiz Sakine Arat’ı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Saygı ve rahmetle anıyorum…
27 Şubat tarihinden bu yana geçen yirmi beş günlük sürenin yarattığı atmosfer dahi, büyük bir heyecan yarattı. Kulağa hasret sözler dinledik, işittik. Belki pozitif bilimin diploma verdiği uzman ve aklın tek yetkilisi bir gözlemci değilim ama, toplumsal ruhu sokakta nerede görsem tanırım. Hani derler ya en çok acı çekenler birbirlerini tanır. İşte onun gibi bir his ile bu 25 günlük sokak gözlemim şunu net gösterdi ki, barış sürecine bütün halk büyük bir içtenlikle hazırdır. Toplumdaki rahatlama, derin nefesler alma çok göze çarpan bir değişim olmuştu. Sadece siyasi değişim değil, sosyolojik evrim geçirmeye başlamıştık. Esnaflar, savaşsız toplumun hesaplarını yaparken, halk imkanlar dahilinde Kürdistan’da tatil planları yapmaya başlamıştı. Politik gençlik, kolları yeni sıvamış, bir sonraki büyük halk atılımı için savunmaları yeniden karıştırmaya başlamıştı. Kısacası, savaşın, kanın, gözyaşının, korkunun hakim olmadığı (ama politik direnişlerin yoğun yaşanacağı) bir atmosfere yeni giriş yapmışız. Fakat bu atmosfer bazılarına yine fazla oksijenli gelmeye başlıyor galiba.
Kabataslak gelinen aşamaya bakılırsa; kapitalist modernitenin son iki yüzyılda, tüm bilim dallarını da arkasına alarak geliştirdiği sistem çökmüş, toplumlar için yeni bir direnme ve oluşma alanı yaratılmıştı. Ancak, mevcut konjonktür, bu sistemin köklerinin hala bu ülkede yaşadığını ve yeniden kendisini yapılandırmak istediğini gösteriyor. Sürecin muhataplarından yapılan açıklamaya bakılırsa her iki taraf da en üst düzeyde bu süreci tamamlamak istediklerini, bunun için ellerinden geleni yapacaklarını belirtmelerine rağmen, sürece ters giden bazı pratikler göze çarpmaktadır.
Örneğin hala tutuklamalar devam etmektedir. Hukuk zemininde oynanan oyunlara ya da hukuksuzluklara Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan da dikkat çekmişti. Birinci ağızdan yapılan bu uyarılara rağmen bu hukuksuzluk hala devam ediyorsa veya en azından kademeli bir azalma yoksa, bu durum sürecin sağlıklı yürümesini istemeyen bürokrasinin olduğu anlamına gelir.
Yine askeri anlamda, hala ve her akşam, bu kadarını öldürdük bu kadarını imha ettik haberleri veriliyorsa, (ve karşı taraf da bunu kesin bir dille yalanlıyorsa) burada da farklı oyunlar dikkat çekiyor. Hukuk alanı haydi diyelim toplumsal alandır ve mücadele edilir, ama askeri alanlar sabotaj zeminine çok elverişlidir. Bunun için bir savaş uzmanı olmaya da gerek yoktur. Asker ya da gerilla olanın zaferi ya da yenilgisi üzerine çok fazla spekülasyon yapılırsa pratik karşılıklarının doğması, asker ya da gerilla olmalarının doğal gereğidir. Zaten sabotajcılar genelde bunun üzerine oynar. Geçmişte bu zemini cahil ve slogan milliyetçilerinden alırlardı. Şimdi bu zemin daha çok bürokraside gizlenmiş gibidir. Bu bir itham değil, elde olan veriler bunu gösteriyor.
Sürecin ilk adımı ve gerekli olan ateşkes duyurulduğundan bu yana yirmi gün geçti. Sanki bu sürecin bir muhatabı sayın Erdoğan değilmiş gibi süreç hakkında sadece genel konuşmalar yaparak durumu geçiştiriyor. Ya bu sürecin ne kadar aciliyet arz ettiğini ve sabotaj eğiliminin giderek güçlenebileceğini hesaba katmayan ve ona bildirmeyen danışmanları var, ya da bazı ufak siyasi çıkarlar nedeniyle geçiştiriyor. Mevcut durum; evi yanmaya başlayan kişinin ne yapacağına karar verememesinin zararına benziyor. Oysa ki Ortadoğu siyasi atmosferi ve Türkiye denklemi bir anı bile boşa harcatmayacak kadar hızlı gelişiyor. Ve bir siyasetçi olarak kendisi de iyi bilir ki, şiddet ve heyecan tek tek insanları örgütlemiyor. Bir kar topu gibidir. Durdurulmazsa giderek büyür.
Beklemenin, bekletmenin sürece katkısı yoktur. Hem hukuki, hem idari, hem de siyasi bazı adımların geciktirilmeden atılması gerekiyor. Zaman sadece sabotajcılara hizmet edecekmiş gibi duruyor. Beklemenin, bekletmenin tek kazananı yine “tüccarlar” olacaktır. Bu kadar acıdan sonra bu halklara hepimiz bir demokrasi borçluyuz. Çok da büyük bir zafer ya da kayıp gibi durmuyor. Sadece demokrasi. Veya diğer adıyla adalet.