Trump, Şarm El Şeyh’te şimdilik stratejik niyetle sınırlı kalan bir barış çağı ilanı yapmıştı. Bu söylem Trump gibi popülist liderler için iyi bir manevra alanı sunuyor. ABD müesses nizamı Trump ile uzlaşmış gibi görünüyor. Bu uzlaşma ile 2000’li yılların başından beri köpürtülen “Terörizmle Savaş” stratejisi ya bitecek ya da başka bir formla yürütülecek.
Trump’ın görünürde şiddeti bitirmeye odaklı yoğun diplomatik hamleleri bu hedefe kilitlenmiş gibi. Bu hamlelerin sonuçlarının en çok yansıyacağı coğrafya ise elbette Ortadoğu. Ortadoğu’da bir süreliğine şiddete ara verebilirler. Zira tüm rejimler kırılgan ve şiddetin sürmesi halinde daha da kırılganlaşabilirler. Kırılganlaşan İsrail- Filistin meselesi barış diplomasinin önemli bir istasyonuydu. Henüz istenilen düzeyde mesafe alınmamış olsa da Gazze’de ölümlerin azalması bile başarı olarak kabul edilebilir.
Şara’nın ABD ziyareti de otoriter barış diplomasinin bir parçası olarak okunabilir. Şara’nın arka kapıdan alınması, kendisine “kaç eşiniz var” sorusunun sorulması, hakeza üzerine parfüm sıkılması hem defolu diplomasinin bir yansıması hem de yüz yıllardır devam eden oryantalizmin yeniden hortlamasıydı. Egemenliğin bir koku içine gömülerek şarka püskürtülmesi aşağılayıcı ama şaşırtıcı değildi. Filozof Zizek 11 Eylül saldırısıyla ilgili “Amerika bir biçimde, fantezisini kurduğu şeye kavuşmuş oldu.” demişti. ABD hâlâ bu çirkin ve çürümüş fantezinin peşinden sürükleniyor. Konunun bu kısmını şimdilik burada bırakıyorum.
Suriye savaşı birçok aktör açısından asıl hedefleri bloke etmeye başlamıştı. Çözüm kendisini dayatıyordu. Rejimin düşmesiyle düğümler adım adım çözülüyor. Bu bağlamda ABD ziyareti belirleyiciydi. Bu ziyaret sonrası lokasyon itibariyle kritik bir yerde duran Suriye’nin uluslararası koalisyona katılımı resmileşti. Sezar yasaları altı aylığına kaldırıldı. SDG ile entegrasyon işlemlerinde pürüzler gideriliyor.
Şara’nın ABD ziyareti, Suriye savaşı ve barışı açısından birçok boyutuyla temel bir kırılma noktası olabilir. Ziyaret, Şara’nın meşruiyeti açısından önemli olsa da esasen perde arkasına bakmak gerekiyor. ABD ve AB’nin yeni Suriye rejimini Türkiye’nin etkisinden kurtarmak istemesi -ki bunu Suriye de istiyor- hakeza uluslararası hukukta karşılığı olan, kirli işlerini yaptırabilecekleri bir onay makamına dönüştürülmesi öncelikli hedeflerdi.
Şara’yı meşrulaştırma yarışına giren tüm aktörlerin temel önceliği (Şara dahil) kendi ajandalarını bir an önce Yeni Suriye’de hayata geçirmektir. Uzun bir süre uluslarası ilişkilerin kalbi Suriye’de atıyordu. Uzun süreli savaş, tüm tarafları orta düzeyde şiddetsiz bir geçişe zorluyor. Bu nedenle Suriye’de şiddetsiz ve işlevsel bir devlet biçimi deniyorlar. Yeni devlet istikrarlı, sürdürülebilir, öngörülebilir olmak zorunda değil. Uluslararası devletler şebekesinin ihtiyaçlarını karşılayacak onay gücü gibi çalışan bir platform olması yeterlidir. Yeni rejim bu ihtiyacı karşılıyor. 15 yıl süren savaşta yaşamını yitiren yüzbinlerce insan, mülteci olarak orda burada yaşamak zorunda kalan milyonlarca Suriyeli, yerle bir edilmiş, enkaza dönmüş bir ülke hakikati emin olun kimsenin umurunda değil.
Yeni Suriye rejimi, İsrail’in güvenlikçi ve yerleşimci ajandası ile Türkiye’nin bölgesel hesapları arasında sıkışmıştı. Rejimin düşmesinden sonra bu gerilim Şam’ın kısmi istikrarını bozuyordu. Yeni Suriye, güneyinde İsrail, kuzeyinde Türkiye baskısını ABD ile dahası ABD’nin Şam’ a yerleşmesi ile dengeleyebileceğini düşünüyor. Bilindiği gibi Suriye savaşı, Kürt meselesi ile Filistin meselesini aktörel bazda iç içe geçirerek ilişkileri germişti. Gelinen aşamada İsrail Gazze’de Türk askerini istemiyor. Türkiye ise İsrail’in Suriye’ye doğru sınırlarını genişletmesinden ve hegemonya kurmasından rahatsız. Bu gerekçelerle yeni Suriye rejiminde “her iki devlet üzerinde etkili olabilecek ABD gibi bir aktörün Şam’daki varlığı, Suriye’de istikrarı sağlayabilir” fikri öne çıkmaya başlamıştı.
Görüşmelerde ABD’nin mekânın asıl sahibi gibi elini masaya vurarak bu düğümü kısmen çözdüğü söylenebilir. ABD ziyareti, Esad sonrası İsrail ve Türkiye arasında tırmanan hegemonya krizini bir süreliğine askıya alabilir. ABD açısından yeni plan şöyle: İsrail’in güvenliğini sağlayarak şiddeti bir süreliğine frenlemek, Filistin’i silahsızlandırarak depolitize olan bir mekâna dönüştürmek, Suriye’yi kapitalist sisteme ve bölgesel ortaklığa entegre etmek, Türkiye’yi tavizlerin ve tehditlerin iç içe olduğu ajandalarla elinde tutmak, Kürtleri Türklerle ittifaka zorlayarak politik hedeflerini minimize etmek. Muhtemelen Trump ABD kongresine dönüp İsrail güvende, Filistin kontrol altında, Kafkasya bizimle, Suriye cepte, Kürtler ve Türkler tamamdır demek istiyor.
Sonuç olarak Suriye’de şiddet dursa da güç çekişmeleri devam edecek. Post-modern sömürgecilik teknikleriyle Suriye’de kontrol edilebilir bir istikrar planlanıyor. Bir ulus-devletten çok, bir yönetim platformu olarak tanımlanabilecek yeni Suriye için ABD otoritesi; İsrail’in güneyden, Türkiye’nin kuzeyden tetiklediği riskleri ve de Kürtlerin varlığını kendi içinde dengeleyen bir tampon görevi görebilir. Trump prensipleri, Wilson ilkeleri veya Yalta gibi “tarih yazmayabilir ama Ortadoğu’da belli bir süre kontrol edilebilir bir istikrar sağlayabilir. O süre içinde yeni krizler de pişiyor olacak.









