Yusuf Gürsucu / İstanbul
AKP’nin uyguladığı neoliberal politikalar ile sağlık alanı küresel sermayeye terk edildi
Türkiye’de halkın sağlığa ulaşmasının önünde engel hale gelen Şehir Hastaneleri’ni incelemek amacıyla Türk Tabipler Birliği (TTB) bünyesinde oluşturulan kurul tarafından, “Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Şehir Hastaneleri” başlıklı bir kitap yayınlandı. Kitabı yayına hazırlayan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayahan Pala ile Şehir Hastaneleri’nin nasıl ortaya çıktığını, işlevini ve sonuçlarını konuştuk.
Şehir Hastaneleri hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı, AKP iktidarının bundan muradı nedir?
Günümüzde ülkemizde “Şehir hastaneleri” olarak adlandırılan kamu-özel işbirliği girişimleri, topluma kamu hastanelerinin kavuşacağı yeni ve modern binalar olarak tanıtılsa da bu yöntemle yapılan ve işletilen hastanelerin “kamu” ile ilgisinin olmadığı açıktır. Şehir Hastaneleri “kamu” adını kullanarak küresel sermayeye yeni ve büyük bir kaynak aktarmanın aracı olacak gibi görünmektedir. Kamuoyu sağlık alanında yeni bir özelleştirme ile karşı karşıyadır.
Türkiye’nin Şehir Hastaneleri modelini İngiltere’den ithal ettiği biliniyor. İngiltere örneğini paylaşabilir misiniz?
Kamu-Özel-Ortaklığı yönteminin sağlık alanında uygulandığı ülkelerde bu uygulamaların piyasa için yeni fırsatlar sağlayan bir yaklaşım olduğu, amacının kamu yararı olmadığı bilinmektedir. Burada hizmetin odak noktasını insanın sağlığı değil, elde edilecek kâr oluşturmaktadır. Ülkemizde kamu-özel ortaklığı olarak bilinen yöntem Birleşik Krallık’ta “Özel Finansman Girişimi” (Public Finance Initiative, PFI) adıyla sağlık alanında ilk olarak 1992 yılında yürürlüğe kondu. İngiltere ve Kanada gibi ülkelerdeki uygulamalar tek başına kamu sektörü ile karşılaştırıldığında; kamu-özel ortaklığı yönteminde sermaye maliyetinin daha pahalı, inşaat maliyetinin daha pahalı ya da aynı, işletme/çalıştırma maliyetinin aynı, işlem maliyetinin daha pahalı ve değişkenliğin daha riskli olduğunu ortaya koymuştur. İngiltere’de Parlamento 2011 Nisan ayında; yolsuzluk, hatalı muhasebeleştirme, kamu maliyesi açısından ciddi risk oluşturması ve kamu yararına aykırı uygulamalar konusunda yoğun şikâyetlerin olduğu kamu-özel ortaklığı uygulamasına yönelik Araştırma Komitesi kurulmasını kararlaştırmıştır. İngiliz Tabipleri Birliği en başından beri PFI uygulamalarına karşı olduğunu açıklamıştır.
Türkiye’de halk sağlığı sorunu kronik bir sorun. Bu sorunu Şehir Hastaneleri nasıl etkileyecek?
Türkiye’de sağlık hizmetlerine erişim başta olmak üzere, özellikle yoksul ve yoksunluklar içerisindeki kişilerin birçok sağlık sorunu bulunmaktadır. Ülkemizde “Şehir Hastanesi” adıyla topluma sunulan kamu-özel ortaklığının yap-kiraladevret modeliyle yaptırılan ve işletilen hastaneler, en başta şehrin dışında inşa edilmiş olmaları nedeniyle hastaların ve yakınlarının ulaşım sorunları yaşamasına yol açmaktadır. Artık hastalar hastaneye daha uzun sürede ve daha pahalıya mal olarak ulaşmak zorunda kalıyor. Aynı sorun sağlık emekçileri için de söz konusu. İşyerine ulaşım artık daha zor, daha uzun sürüyor ve daha pahalıya mal oluyor.
Hastaneye ulaşım güçlüğü, kronik hastaların kontrol muayenelerinde aksamaya yol açmakta, kontrolünü ihmal eden birçok hasta komplikasyonlar geliştiği için acil servise başvurmak zorunda kalmaktadır. Acil durumlarda 112 cankurtaranlarına bütün olguları Şehir Hastanesi’ne götürmek komutu verildiğinden, özellikle şehir hastanesine uzak yerleşimlerde meydana gelen acil olgular, sağlık hizmetine erişmek için artık daha uzun zamanı yolda geçirmek zorunda kalıyor. Şehir hastanelerinde hastaların sağlık hizmetine erişmekle ilgili sorunları, tek başına şehir hastanesine ulaşmakla sınırlı değil.
Ayaktan hasta başvurularında muayene olunan poliklinikler ile tetkik ve konsültasyon istenen birimler arasındaki uzaklık, hasta ve yakınlarında hem yorgunluğa yol açıyor hem de hizmetle ilgili memnuniyetsizliği artırıyor. Çok büyük bir mekan tasarımı yüzünden hastane içerisinde kaybolmak da cabası! Şehir hastanelerinde “Kaybolduysanız … numarayı arayın” yazıları şaşırtıcı değil. Yatan hastaların şehir hastanesi içerisindeki ulaşımları açısından da sorunlar yaşanıyor. Yattığı klinikten herhangi bir yere (Radyoloji, ameliyathane, yoğun bakım vb.) götürülmesi gereken hastanın, taşınması sırasında şehir hastanelerinde sözleşmede yer alan prosedüre göre hastaya bir taşıma görevlisi bir de sağlık çalışanı eşlik etmesi gerekirken, personel eksikliği nedeniyle bazı zamanlarda bu kurala uyulamıyor; hastaların beklemesi gerekebiliyor, hizmet aksıyor, hoşnutsuzluk artıyor.
Şehir Hastaneleri açıldığında kentteki kamu hastaneleri kapatılıyor. Bu durum neyi değiştiriyor?
Kent merkezlerindeki hastanelerin kapatılması tedavi edici hizmet gereksinimi olan hasta ve yakınları açısından iki önemli değişikliği karşımıza çıkartıyor. Eğer hastalar şehir hastanesini tercih edecek olurlarsa ulaşım için hem daha fazla para hem de daha fazla zaman harcamak zorunda kalıyorlar. Bir hastanın tanı/tedavi için yollarda daha fazla zaman geçirmek zorunda kalması, sağlığını doğrudan olumsuz etkileyebilir; bu nedenle hastalardan bazıları yollarda daha fazla zaman geçirmek yerine, kent merkezindeki özel sağlık kuruluşlarına başvurmayı tercih edebiliyor. Her iki durumda da hasta zaman ve para kaybediyor.
Kapatılan kamu hastanelerinin Şehir Hastaneleri’ni yapan şirketlerin kullanımına bırakıldığına dair iddialar var, bu doğru mu?
Bu iddialar yaklaşık on yıl önce kamu hastane birliklerinin kurulması aşamasından bu yana karşımıza çıkıyor. Anımsanacağı gibi, birliklerin kurulması ile ilgili AKP tarafından TBMM’ye sevk edilen ilk tasarıda birliklerin mütevelli heyetler tarafından yönetilmesi ve kamu hastanelerinin arazi ve binalarının kiralanması/satılması ile ilgili olarak mütevelli heyetlerine yetki verilmesi söz konusuydu. Tepkiler sonucunda bu tasarıda önemli ölçüde değişikliğe gidildi, mütevelli heyetleri ve verilen yetki tasarıdan çıkartıldı. Ancak niyetin ortaya konması açısından bu tasarıdaki yaklaşım önemlidir. Günümüze gelince, henüz kapatılan devlet hastanelerinin yerleşkeleriyle ilgili bir tasarruf açıklanmış değildir. Ancak böyle bir olasılık söz konusu olabilir.
Şehir Hastaneleri ile birlikte şirketleşen sağlık alanında kamu çalışanlarının özlük hakları ve durumu ne olacak?
Şehir Hastaneleri’nde hizmet sunmak sağlık emekçilerini de olumsuz etkiledi. Şehir Hastaneleri’ndeki başhekimlerin de kabul ettiği gibi, bu hastanelerde çalışan sağlık emekçileri “mutsuz”. Hekimler ve diğer sağlık çalışanlarını Şehir Hastaneleri’nde çalışmak nedeniyle mutsuzluğa sürükleyen temel etmenler artan iş yükü, değersizleştirme ve yabancılaştırma. Şehir Hastaneleri’nde görev yapmaya başlayan sağlık çalışanlarında alerjik rahatsızlıklar (Alerjik astım vb.) ve iş stresine bağlı depresyon ve anksiyete gibi hastalıkların geliştiğine yönelik bildirimler söz konusu. Şehir Hastaneleri’nde iklimlendirmeye ilişkin sorunlar, temizlik için kullanılan kimyasallar, inşaat ve izolasyon malzemelerinin yapısı, elbette ağır iş yükü ve stres, sağlık çalışanlarının sağlığını olumsuz etkilemektedir.
Sayıştay raporunda, Elazığ Şehir Hastanesi’nde tüp bebek birimi bulunmamasına rağmen, laboratuvar işlemlerinde tüp bebek birimi için garanti bedeli ödendiği ortaya çıktı. Bu neyi gösteriyor?
Sayıştay Başkanlığı tarafından yayınlanan “Sağlık Bakanlığı 2018 Yılı Sayıştay Denetim Raporu”, Şehir Hastaneleri’nde saptanan bulgular açısından büyük önem taşımaktadır. Rapor’da Elazığ Şehir Hastanesi dışında birçok somut saptama var. Örneğin, Yozgat Şehir Hastanesi’nin çamaşırhane hizmetlerini yürüten alt yüklenicinin, Sorgun Devlet Hastanesi’ne de aynı hizmeti sunduğu; Sorgun Devlet Hastanesi’ne hizmet karşılığı olarak teklif ettiği bedel ile Şehir Hastanesi’ne sunduğu çamaşır hizmetinin ortalama birim fiyatı arasında 14 kat fiyat farkı olduğu tespit edilmiştir. Şehir Hastaneleri’nde gerek “destek hizmetleri”, gerekse de “tıbbi destek hizmetleri” devlet hastanelerine göre taşeron şirketlerden çok daha yüksek bedellerle satın alınmaktadır.
21. yüzyılda böylesine vahim bulgularla dolu bir raporun yayınlanmasına yol açan sağlık alanındaki kötü ve yetersiz yönetim can sıkıcıdır. Ancak bulgulara şaşırmadık, yıllardır bu bulguları daha kapsamlı olarak kamuoyu ile paylaşmaya çalışıyor, Hükümet(ler)i 2003 yılında yürürlüğe koydukları Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan ivedi olarak vazgeçmeye çağırıyoruz.
AKP Hükümet(ler)i tarafından “başarıyla” uygulanan neoliberal sağlık reformları sonucunda, sağlık alanı büyük ölçüde küresel sermayeye terk edilmiş, sağlık hizmetlerine erişimin önündeki engelleri kaldırmak için kullanılması gereken kamusal kaynaklar ne yazık ki şirketlere aktarılmıştır. Sağlık alanında kaynak aktarımının en vahşi biçimde yapıldığı ve dünyaya ahbap çavuş kapitalizminin en çarpıcı örneklerinden biri olarak gösterilebilecek uygulama ise Şehir Hastaneleri’dir. Sayıştay tarafından yayınlanan rapordaki bulgular bu durumu son derece açık bir biçimde doğrulamaktadır.
Bütçeyi rehin alıyor
Şehir Hastaneleri’nin sürdürülemez olduğu ve yakın süreçte şikayetlerin artacağı söylenebilir mi?
Şehir Hastaneleri Sağlık Bakanlığı’nın bütçesini rehin almak üzeredir. Gelecek yıllarda Bakanlık bütçesinin dörtte biri, tüm hastanelerin açılması halinde ise yarısından fazlası Şehir Hastaneleri’ne aktarılmak zorunda kalınacaktır. Ekonomik krizin kamu bütçesi üzerindeki yükü de düşünülünce, finansman açısından sürdürülemez bir girişim karşımızdadır. Bu durum, hastaların ve sağlık çalışanlarının yakınmalarında artışa yol açacaktır.
Şirketlere yarıyor
Bu süreç AKP iktidarının sermaye politikalarına uygun. Bu hastaneler kapatılmalı mı?
Türkiye ivedi olarak kamuözel ortaklığı yöntemiyle yapılan ve işletilen Şehir Hastaneleri modelinden vazgeçmelidir. Bu model yalnızca şirketlerin işine yaramakta, şirketlere aktarılan büyük paylar nedeniyle Sağlık Bakanlığı bütçesi zorlanmakta, bir anlamda rehin alınmaktadır. Mevcut Şehir Hastaneleri zaman geçirilmeksizin kamulaştırılmalı, kamu-özel ortaklığı yöntemiyle yeni hastane yaptırılmasından da hemen bugün vazgeçilmelidir!