Engebeli bir yolda yürüyorlardı; elde bir kağıt, bir kalem, bir de gerçeklere tuttukları ayna… Bu uğurda canlarını verdiler ama bir kez olsun başlarını öne eğmediler. Yarattıkları değer bugün de günümüze ışık oluyor. Bu değeri yaratan basın şehitleriydi
Serdar Altan
Engebeli bir yolda yürüyorlardı; elde bir kağıt, bir kalem, bir de gerçeklere tuttukları ayna… Şimdi ardılları yürüyor açtıkları yolda. Çünkü bu yol kutlu bir yol, tüm zorluklarına rağmen yürünmesi gereken bir yol. Hakikati halklarla buluşturmayı, gizlenen gerçekleri gün yüzüne çıkarmayı amaçlıyorlardı basın şehitleri. Bu uğurda canlarını verdiler ama bir kez olsun başlarını öne eğmediler. Yarattıkları değer bugün de günümüze ışık oluyor, ses oluyor, yol oluyor. Özgür Basın bir gelenek üzerinde, bir değerler bütünü etrafında büyüyor. Bu değeri yaratan basın şehitleriydi.
Dosyamızın önceki bölümünde Özgür Gündem ve direnen gazeteciliği anlatırken Özgür Basın’ın yarattığı ilklere değindik. Gazetelerden ajansa geçiş süreci ve kadın haberciliğinin açtığı çığır önemli gelişmelerdi. Dördüncü ve son bölümde Med TV ile başlayan televizyon yılları, büyüyüp serpilen Kürt medyası, ilk kadın televizyonu olan JIN TV’yi sizlere anlatmaya çalışacağız. Tabi en önemlisi tüm bu değerlerin yaratıcısı basın şehitlerini anacağız.
Ve televizyon yılları: Med TV
Kürtlerin ve Kürt gazeteciliğinin son 25-30 yıllık süreçte belki de en önemli kazanımları görsel alanda yarattıkları değerler oldu. Kürt televizyonculuğunun bu anlamda kayda değer bir tarihe sahip olduğunu söyleyebiliriz. Yazılı basının boğulmaya çalışıldığı bir süreçte Kürt medyası Med TV ile tarih sahnesine çıktı. 30 Mart 1995 tarihinde Londra’da kurulan Med TV, ilk Kürt televizyonu olarak bu alanda önemli bir yere sahip oldu. Kürtler artık kendi dillerinde şarkı söyleyen sanatçıları, kendilerini savunan politikacıları, seslerini duyurmaya çalışan gazetecileri görüyor, kendi dillerinde bir yayıncılığa tanık oluyorlardı. Belki en fazla propaganda kasetlerinde görme şansı buldukları önderlerini artık rahat bir şekilde televizyon ekranlarından izliyorlardı. Kürt halkı ve dünya halkları bu televizyon sayesinde Kürdistan gerçekliğini çarpıcı bir şekilde görmeye başlamıştı. Kürdistan’da ve Kürtlerin yaşadığı her yerde çatılarda uydu yayınını sağlayan çanak antenler, adeta Kürdün yeni mevzisi görünümündeydi. Bu mevziyi düşürme çabası içerisinde olan yasakçı devlet zihniyeti, sayısı yüzbinleri, milyonları bulan bu yeni dönem teknolojik aletlere yenik düşüyordu.
Yılmayan gazetecilik
1999 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komplo sonucu Türkiye’ye getirilişinden sonra Med TV de hedef haline geldi ve 23 Nisan 1999 tarihinde lisansı iptal edilerek kapatıldı. Ancak bu saldırı dalgası Kürt medyasını durduramadı. Hemen ardından kurulan Medya TV de Fransa hükümeti tarafından 2004 yılında kapatıldı. Aynı yıl Danimarka’da Roj TV kuruldu. Ancak o da Türkiye’nin yoğun baskıları sonucu 2013 yılında kapatıldı. Daha sonra kurulan Med Nuçe TV, News Channel TV, Newroz TV, MMC kanalları da çeşitli gerekçelerle kapatıldı. Bu kapatma ve lisans iptal kararları aynı zamanda Avrupa ülkelerinin Kürtler konusundaki ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyordu.
Bu süreçte sürgünde yayıncılığını sürdüren Kürt medyası, Kürdistan’ın diğer parçalarında da televizyon kanallarının kurulmasıyla daha da büyüdü. Kuzey Kürdistan’da da 2010 yılından sonra Özgür Basın Geleneği’ne bağlı İMC TV, TV10, Gün TV, Van TV, Jiyan TV, Azadi TV gibi ulusal çapta yayın yapan televizyon kanalları kuruldu. Ancak 2016 yılında tüm bu kanallar çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldı.
Günümüzde Kürt medyası Sterk TV, Medya Haber TV, Med Muzîk TV, Çira TV, Aryen TV, Can TV, Ronahî TV gibi birçok kanal aracılığıyla görsel yayıncılığını başarılı bir şekilde sürdürüyor.
Televizyonun etkileri
Kürt gazeteciliği ve yayıncılığı açısından en kritik süreçlerden biri olarak adlandırıyor televizyonun kuruluşunun anlatan Hüseyin Aykol, bunun yarattığı etkilerin dünya çapında görüldüğünden söz ediyor:
“Bilirsiniz, Türkiye’de bir tek TRT vardı ve yayın lisansları onun tekelindeydi. Özel televizyonculukta Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal’ın kurduğu Star TV vardı. Almanya’dan yapıyorlardı galiba ilk yayınlarını. Bu tabi bir ışık yaktı. Yani böyle bir şey yapılabilir. Kürdün derdini anlatmasına gazetelerin yeterli olmadığı kanısına varılınca, öyleyse bir televizyon kurulmalı fikri ortaya çıktı. Nasıl ki günlük gazeteyle ilgili hiçbir şey bilmiyorsak, televizyonculukta da hiçbir şey bilmiyorduk. Ama Avrupa’da yine kahramanca bir çıkışla Med TV’ye başladık. Gazeteler bir şekilde etki yapıyordu ama anne babalar çok bilmezdi okumayı. Böylece gazetenin girmediği evlere televizyon girmiş oldu. TV’nin gitmediği köy, gitmediği dağ başı kalmadı. Yetmedi diasporadaki Kürtlere hitap ediyordu. Gerçekten çok büyük heyecan yarattı. Hepimizi çok motive etti. Bu konuda en çarpıcı heyecanlardan birini Kahire’de gördüm. Bir konferans için gitmiştik Kahire’ye. Filistin üzerine bir konferanstı, biz de destek için gitmiştik. Avrupa’dan televizyondan arkadaşlar da gelmişti. Orada Bedirxani ailesinden biriyle sohbetimiz olmuştu. Bir zamanlar Mısır televizyonunda çalışmış. O anlatıyordu; ‘Biz ilk defa televizyonda Kürtçe duyduğumuzda yani gözyaşlarımızı tutamadık, bizi sarstı. Dilimizi unutmak üzereydik. Tekrar kendimizi sarstık, kendimize geldik. Med TV’yi dinlemeyi aksatmadığımız gibi aile içinde Kürtçe konuşuyoruz.’ Bu anlatı çok ciddi ve esaslı bir özet bu açıdan. Tabi başta Kürtçe gazetenin Kürt diline katkılarından bahsetmiştik ya, televizyon da bu anlamda muhteşem şeyler yarattı, çok daha büyük rol oynadı.”
İlk kadın televizyonu: Jin TV
Tabi hem gazeteler hem de ajanslar konusunda özel vurgu yaptığımız kadın gazetecilik ve yayımcılığının görsel alanda da ilkleri oldu. Kürt kadın gazeteciler dünyada bir ilki gerçekleştirdi ve yayımcılığını sadece kadınların yaptığı Jin TV kanalını kurdu. 8 Mart 2018 tarihinde “Kadının Sesi Yaşamın Yüzü” sloganıyla yayın hayatına başlayan Jin TV, dört parça Kürdistan ve dünyadan kadının tüm renklerini ekranlarına yansıtarak başarılı bir yayımcılık yapmakta.
Geldiğimiz aşamada Kürt gazeteciliği artık dijital medyada da hatırı sayılır bir yere sahip olmaya başladı ve bu alandaki dönüşümü yakalama uğraşı içerisinde.
Özgür Basın şehitleri
Kürt gazeteciliği ve Özgür Basın geleneği tarihi boyunca her türlü baskı ve zora maruz kaldı. Özellikle 90’lı yıllarda bu baskılar katliam ve yok etme politikasıyla zirve yaptı. Bu yıllarda başta Apê Musa olmak üzere Cengiz Altun, Hüseyin Deniz, Hafız Akdemir, Ferhat Tepe, Kemal Kılıç ve daha nice özgür basın emekçisi devlet ve bünyesinde barındırdığı çeteler tarafından katledildi. Sadece muhabirler değil, dağıtımcılar da hedefti ve onlarca dağıtımcı devletin beslediği karanlık güçler tarafından katledildi.
Bu geleneğin takipçisi ve mirasçısı gazeteciler, 90’lı yıllardan sonra da benzer bir akıbete maruz kaldı. Bunlardan Ayfer Serçe İran’da, Deniz Fırat Mahmur’da DAİŞ saldırısında, Nûjiyan Erhan Şengal’de KDP saldırısında, Azadiya Welat çalışanları Metin Alataş ve Kadri Bağdu Adana’da, Azadiya Welat gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş Cizre’deki katliam bodrumlarında şehit edildiler. Onlar dışında yine hakikat arayışını dağlarda sürdüren ve Rojava’da DAİŞ zulmünü tüm dünyaya duyurmaya çalışan çok sayıda Kürt gazeteci, hakikati halka ulaştırmanın bedelini canlarıyla ödediler.
Son yıllarda ise SİHA saldırılarıyla çok sayıda gazeteci katledildi. Murat Mirza İbrahim 8 Temmuz 2024’te Şengal’de, Gülistan Tara ve Hîro Bahaddîn 23 Ağustos 2024’te Süleymaniye’nin Seyid Sadık ilçesinde, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin 19 Aralık 2024’te Tîşrin Barajı’nda, Aziz Köylüoğlu 27 Ocak 2025’te Ranya’da, Egîd Roj 15 Şubat 2025’te Tîşrin Barajı’nda düzenlenen SİHA saldırısında katledildi.
Hüseyin Aykol, basın şehitlerine özel vurgu yapılması gerektiğini söylüyor. Halen ayakta durmamızın başlıca nedenleri arasında görüyor şehitleri. Onlara verilen söz, onların bıraktığı miras, yarattıkları değerlerin Kürt gazetecilerinin yegane mottosu olduğunu anlatıyor:
“Bizim gazeteci arkadaşlardan vurulanların hiçbiri sıradan değildi, her biri seçilerek katledildi” diyor. Örnek olarak son yıllarda SİHA’larla hedef gözeterek, nokta operasyonlarıyla vurulan gazetecileri gösteriyor. Bunun aslında devletin gazetecilerden, Kürt gazetecilerden ne kadar korktuğunun, çekindiğinin açık bir kanıtı olduğunu da vurguluyor.
“Savaşlar önce gerçeği öldürür. Sistemler gazetecileri katlettiğinde habere ulaşılamayacağını düşünüyor. Oysa öyle değil. Eskiden halkımız haberi mektupla bize ulaştırıyordu, şimdi cep telefonuyla çekiyor gönderiyor. Gazeteciler, gazetecilik bitmiyor yani.”
Davalarla susturmaya çalıştılar
90’lı yıllarda hakikatin peşinden koşan, doğruyu halka ulaştırmaya çalışan gazeteciler sokak ortasında katlediliyordu. Son 20 yılda birkaç olayı saymazsak, Kürt gazetecileri bu tarz bir engelleme girişimi olmasa da gerçeklerin üstünü örtmek amaçlı türlü yollara başvuruldu. Bunun en bariz hali ise gazetecilerin hapsedilmesi ve haklarında davalar açılmasıydı.
- 20 Aralık 2011 günü Dicle Haber Ajansı, Özgür Gündem, Azadiya Welat, Demokratik Modernite ve Fırat Dağıtım’a yapılan baskınlarda onlarca gazeteci gözaltına alındı, 32’si tutuklandı. Yapılan bu operasyon sonrası KCK Basın Davası adıyla 44 gazetecinin yargılandığı bir dava açıldı ve dava yıllarca sürdü.
- Kapatmalar ve davalarla tamamen yok edilmek istenen Özgür Gündem gazetesine destek amaçlı 4 Mayıs 2016 tarihinde “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” adıyla bir kampanya başlatıldı. Birçok gazeteci nöbetleşe bir günlüğüne gazetenin yayın yönetmeni oldular. Söz konusu 100 gazeteci, aydın ve siyasetçinin hemen hemen hepsine, gazetenin Yazı işleri Müdürü İnan Kızılkaya ile birlikte soruşturma açıldı. Bu soruşturma bazıları hakkında davaya dönüştü.
- 4 Nisan 2011’de yayına başlayan Özgür Gündem Gazetesi, 16 Ağustos 2016 günü kapatıldı. Bu karardan kısa bir süre sonra, gazetenin Beyoğlu’ndaki binasına baskın yapıldı ve 22 çalışan gözaltına alındı. Gazetenin Yayın Danışma Kurulu üyesi olan dünyaca ünlü yazar Aslı Erdoğan da gözaltına alındı ve 19 Ağustos 2016 günü tutuklanarak cezaevine konuldu. Gazete binasından gözaltına alınanlar, birkaç gün sonra serbest bırakılırken, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Bilir (Zana) Kaya ve Yazıişleri Müdürü İnan Kızılkaya ise, 22 Ağustos 2016 günü tutuklanarak cezaevine gönderildiler. Yayın Danışma Kurulu üyelerinden yazar-çevirmen Necmiye Alpay, kendi gittiği Çağlayan Adliyesi’nde 31 Ağustos 2016 günü tutuklanarak cezaevine gönderildi. Daha sonra 675 sayılı KHK ile 29 Ekim 2016 günü kapatıldı.
- Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan merkez bürosu ve gazetenin basımının yapıldığı Gün Matbaacılık’a 28 Mart 2018 gecesi polis tarafından baskın yapıldı. Gazete ve matbaaya iki ayrı soruşturma başlatılmıştı. Operasyon ile birlikte gazetenin İmtiyaz Sahibi İhsan Yaşar ve gazetenin Yazıişleri Müdürü İshak Yasul gözaltına alındı. Gazeteye kayyım atandı. 4 Nisan günü 8 gazete çalışanı daha gözaltına alındı. 6 Nisan günü Yaşar ve Yasul, tutuklandı. 10 Nisan günü ise gazete editörleri Mehmet Ali Çelebi, Reyhan Hacıoğlu, Hicran Urun ve gazete çalışanı Pınar Tarlak tutuklandı. Daha sonra, Özgürlükçü Demokrasi gazetesi 8 Temmuz 2018 günü OHAL kapsamında 701 Sayılı KHK ile kapatıldı.
- Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin diğer bir davası ise 21 matbaa çalışanı hakkında hazırlanan iddianameyle açıldı. İddianamede 8 kişiye ‘örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek’, 13 kişiye de ‘örgüte üye olmak’, ‘örgüt propagandası yapmak’ ve ‘örgüt yayınlarını basmak ve yayınlamak’ suçlamaları yönetildi.
- Diyarbakır’da 8 Haziran 2022’de yapılan ev baskınlarında 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alındı, 16’sı tutuklandı. Gazeteciler hakkındaki 728 sayfalık iddianame 12 Nisan 2023 günü yani tutuklandıktan 10 ay sonra Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Davanın ilk duruşması 11 Temmuz günü yapıldı ve sanıkların hepsi tahliye edildi.
- 25 Ekim 2022 tarihinde Ankara merkezli düzenlenen bir operasyonla Mezopotamya Ajansı (MA) ile JINNEWS muhabiri 10 kişi gözaltına alındı. 29 Ekim günü mahkemeye çıkarılan gazetecilerin 9’u tutuklanıp, Sincan cezaevlerine gönderildi. 16 Mayıs 2023 günü yapılan ilk duruşmada dosyaya sonradan eklenen Hamdullah Bayram haricindeki tüm tutuklular tahliye edildi. Hamdullah Bayram da 23 Ekim 2023 tarihinde 7 yıl 6 ay cezaya çarptırılarak tahliye edildi.
Sonrasında da gazetecilere yönelik operasyonlar, gözaltı, tutuklamalar, soruşturmalar, davalar durmadı, bitmedi. Nitekim bu sohbeti yaptığımız Hüseyin Aykol hocamız da yakında cezaevine girme tehlikesiyle karşı karşıya. Hakkında kesinleşen cezaları var. İlerleyen yaşına, hastalıklarına rağmen her ne kadar dinç ve güçlü görünse de 50 yıllık gazetecilik geçmişinin ardından halen de cezaevine girecek olması elbette en çok bizleri derinden etkiliyor.
Bu konuyu da soruyoruz kendisine elbette. Bir de hakkında kaç tane dava açıldığını merak ediyoruz:
“Aslında benimle ilgili son dönemlere kadar, yani 90’lı yıllar dahil olmak üzere sadece 3 tane açılmış dava vardı. Sonradan dava sayısı arttı. Sadece son iki yılda açılan 33 davadan bahsedebiliriz. Şu an toplam 63 davam var. Avukat arkadaşım sağ olsun şimdiye kadar beni dışarıda tutmayı başardı. Gerçi ara ara girdim üç dört gir çık yaptım. Şimdi yine cezaevine girmeyle karşı karşıyayız. Yargıtay’da cezamız kesinleşti. Kesinleşen davalardan biri bir yıl dokuz ay. Normalde yatarı yok ama cezaevine gireceğiz. Ondan sonra geri çıkabilir miyiz bilmiyorum. Çünkü şu anda Yargıtay’da yine onaylanmak üzere iki tane daha davam var. Onların ardından da bir tanesi üç yıl dokuz ay, bir tanesi bir yıl on ay var. Bir tanesi bir yıl üç ay var falan filan işte. Başta da söylediğim gibi şehitlerimiz başta olmak üzere hepimiz çok ağır bedeller ödedik. Bombalanan binada öldürülen arkadaşımız var. Yani bunun yanında bizim ödediğimiz bedellerin lafı bile olmaz. Elbette bir taraftan da memnuniyet verici çünkü, Kürt gazeteciliği hayatım boyunca birçok değerli insanla tanıştım. Birçok önemli iş başardık. Yani Kürt halkının son 40-50 yıllık mücadelesinde en öne çıkan insanlarla bir gazeteci olarak tanışmış, röportaj yapmış olmanın onurunu benden kim alabilir ki?”
Yılmayan gazetecilik
Bitirirken belki özet sayılabilecek birkaç kelam etmekte yarar var. Öncelikle Hüseyin Aykol ile çok keyif veren bir sohbet gerçekleştirdik ve bir nebze de olsun hafızamızı tazeledik. Kürdün direngen ruhunu Kürt gazeteciliğinde, basın yayın ruhunda bir kez daha gördük. Toplamında şunu söyleyebiliriz ki; tüm baskı ve zulme rağmen Kürt gazeteciler hakikatin izinde ve bu perspektifle 127 yıldır direnişini sürdürüyor. Özgür Basın geleneğinin sürdürücüsü bu gazeteciler ve basın kuruluşları sayesinde Kürtlerin özgürlük mücadelesi önemli bir ivme kaydetti. Gelinen aşamada artık Kürt gazeteciliği de evrensel ölçülerde bir yayıncılığı esas alarak dünya ölçeğinde hak ettiği yere sahip olmaya başlıyor. Tüm eksiklerine rağmen Kürtlerin gazeteleri, televizyonları, radyo ve ajansları dünyada yeri doldurulamaz amansız bir Özgür Basın mücadelesi verdi ve böylesi bir gelenek oluşturdu. Halen baskının, zorun alabildiğine sürdüğü bir Türkiye ve Kürdistan gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Ancak oluşturdukları Özgür Basın geleneğini, çıkardıkları yayınları kanlarıyla sulayan Kürt gazeteciler ne pahasına olursa olsun hakikatte ısrar ve başarı azmiyle mücadelesini devam ettiriyor. Ve o ilk günkü heyecan bugün de sürüyor.