Doğa, insan ve toplum sürekli bir değişim içindedir. Beylik sözlerle söylersek; “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.”
Gelinen noktada barışı sağlamak adına konuşulanlar bu konuda yer yer değişim sinyalleri veriyor.
Bu durumda değişimin anlam kazanması için; köklü olması, siyaset yapma biçimini ve paradigma değişimi gibi alanları da kapsıyor olması gerekir.
Değişimden korkmamak gerekir. Önemli olan değişimden ne anladığımız.
***
Paradigma değişimi, yerleşik bir düşünce veya uygulama sisteminin yerini farklı bir sistemin almasıdır. Bu değişim, başta siyaset olmak üzere hayatın tüm alanları için geçerlidir. Bilimden siyasete, teknolojiden sosyal yapılara kadar birçok alanda gerçekleşebilir.
Mevcut paradigma, çözemediği sorunlarla karşılaştığında krizler ortaya çıkar.
Toplumsal değişimler, gelişmeler, siyasi olaylar doğal olarak alternatif arayışlara yol açar.
Mevcut paradigmanın savunucuları, yeni fikirlere karşı çıkabilir ve değişim sürecini yavaşlatabilir. Ancak, zamanla yeni paradigma daha fazla kanıt ve destek buldukça kabul görmeye başlar.
Bugün artık siyasette köklü bir değişime ihtiyaç var. Değişimin gerçeklik kazanması için de paradigmanın değişmesi gerekecektir. Paradigma değiştirmek elbette kolay değildir. Çünkü değişimin ima ettiği zihinsel sıçrama, daha önce sahip olunan kimi ezberleri bozma cesaretini gerektirir.
***
Türkiye’de siyasal ve ideolojik tercihler başından itibaren bir zihniyet ve paradigma üzerinde kuruldu. Bugün olan biten de bundan çok farklı değil; En masum talepleri bile suç sayan zihniyetin kamuoyu duyarlılığını ve zihinselini medyayı da yedeğine alarak oluşturduğu algı oluşturma çabaları, hiç eksik olmadı bu ülkede.
Barış isteniyorsa en başta bu paradigmanın değişmesi gerekecektir.
Türkiye’de paradigma değişimine ihtiyaç duyulduğu fikri, farklı alanlarda ve farklı gerekçelerle dile getiriliyor. Bu değişim ihtiyacının nedenleri ve hangi alanlarda olması gerektiği konusunda çeşitli görüşler bulunuyor.
Dünya hızla değişiyor ve Türkiye’nin bu değişimlere ayak uydurması gerekiyor. İç ve dış alanlardaki gelişmeler, yeni yaklaşımlar ve politikalar gerektiriyor.
Türkiye’nin kendi iç dinamikleri de değişim ihtiyacını tetikliyor. Toplumsal, ekonomik ve siyasi alanlardaki sorunlar, mevcut yaklaşımların yetersiz kaldığını gösteriyor.
Konunun uzmanları; kamu yönetiminde şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcılık ilkelerinin güçlendirilmesine vurgu yaparak vatandaş odaklı hizmet anlayışının benimsenmesi, farklı kültürlerin barış içinde bir arada yaşama şartlarının oluşturulması gereğini dile getiriyorlar.
Paradigma değişimi için geniş bir toplumsal mutabakat sağlanması, işin olmazsa olmazıdır. Farklı kesimlerin katılımıyla gerçekleştirilecek tartışmalar ve çalışmalar, değişim sürecinin daha sağlıklı ilerlemesini sağlayabilir. Ve elbet paradigma değişimini destekleyecek yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapılması gerekiyor.
Paradigma değişimi, uzun ve zorlu bir süreç olabilir. Ancak, doğru adımlar atılarak ve kararlılıkla çalışılarak, gelecek için olumlu sonuçlar elde edilebilir.
Sorgulamak, düşünme yeteneği olan beyinlere has bir özelliktir. Eski veri tabanlarıyla yenilenmek mümkün değildir. Bazen eskileri atmak, beynimize format atmak, akıl ve mantıkta bir dönüşüm, bir sıçrama yapmak gerekir. Yoksa zihinsel gevişin ötesine geçemeyiz.
Yeri geldiğinde paradigma değiştirmenin gerekliliğini Einstein yıllar önce söylemişti: “Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz.”
Zihin haritamızdaki olumsuz imajları olumluya, kökleşmiş saplantıları anlayışa, düşmanlıkları dostluğa çevirecek bir akla ihtiyaç var.