• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
22 Haziran 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Perspektif metni üzerine düşünceler…-II

22 Haziran 2025 Pazar - 00:01
Kategori: Forum, Manşet
Perspektif metni üzerine düşünceler…-II

Öcalan’ın kongre perspektifindeki ‘Judenrat zihniyeti’, tarihsel ağırlığını aşan sert bir metaforla Kürt mücadelesindeki paradoksları açığa çıkarır: özgürlüğe koşarken zincir örmek, tahakküm altında tahakkümü arzulamak. Metin, kavramı yalnızca eleştirel değil, kurucu bir rehber olarak sunar ve özgürlük stratejisini yeniden konumlandırır

Kom Kolektif / İzmir

Kom Kolektif Atölyesi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ‘Perspektif’ metnine dair tartıştı.  

Değerli arkadaşlar, İzmir’de hepimiz farklı ilgi, entelektüel, mesleki alanlardan gelen kişiler olarak Kom Kolektif Atölyemizin ilk oturumunu yapıyoruz. Bu oturumun gündemi Sn. Öcalan’ın PKK’nin 12. Kongresi’ne sunduğu Perspektif Metni-Politik Rapor’u açıklama, anlama ve yorumlama çabasıdır. Farklı dünya görüşlerine, teori-politik ve ideolojik bakış açılarına sahip kişiler olarak amaç, metni ele alırken anlam ve yorumlama çerçevelerini çoğaltmaktır.

İlk oturum olması sebebiyle, metnin belli kavramsal odakları, belli kısımlarına dair parçaları veya bütüne dair değerlendirmeleri ele alabiliriz. 

Helin: Metnin doğrudan içinden özellikle özcülük, diyalektik ve komün tartışmasını açabilir miyiz?

Kopuşlar-Süreklilikler

Ahmet: Kopuşlar ve süreklilikler söz konusu. LGBT meselesine ilişkin “özcülük” eleştirisi ve açılımı, Selçuklular-Anadolu beyliklerinin Türk olabilmesi ihtimalinin gündeme getirilmesi ve Aleviliğin uydurma olduğu tezi kopuş olarak değerlendirilebilecek yeni çözümlemeler olarak ortaya çıkıyor.

“Zerdüşti diyalektik” olarak tarif edilebilecek yeni bir diyalektik yaklaşımı, özcülük yerine ilişkiselliğin vurgulanarak anlamın ilişkisel olduğunun vurgulanması, Gılgameş Destanı temelinde ataerkilliğin Marksist antropolojik okuması, isyankarlıkla sınırlandırılmış bir kimlik yerine inşa edici özelliğinin öne çıktığı yeni bir Kürtlük inşası, Kürdistan’ın sömürgeci diskurla tarif edilmesi tahkim edilen ve süreklilik gösteren çözümlemeler.Toplum vs. uygarlık, devlet vs. komün

Asıl çelişki, toplum ile uygarlık, “toplumsal güçler ile uygarlık güçleri” arasındadır. Daha rafine bir ifadeyle toplumsal tarihin asıl çelişkisi “komün ile devlet” arasında yaşanmış ve yaşanmaktadır. Sınıfsal çelişki ise, bu majör çelişkinin belirleyiciliğinde üretilmiş ancak bir çelişki biçimi olabilir. Uygarlık, toplumsalın içerinde sınıfsal çelişkiler de yaratır. Buna karşılık reel sosyalizmin işçi sınıfını Mesihleştirmesi, adeta tapınmacılık seviyesinde kavraması, esasen sınıfsızlaşmayı savunması gereken Marksizmi tersinden sınıfsal katmanlaşmayı veri kabul ederek tahkim edici bir hatta sürükledi. 

Ekonomizm-Siyasetizm

Reel sosyalizm hem teorik hem de pratik olarak Marksist teoriyi ekonomiye sıkıştırdı. Toplumsal doğayı ekonomiyle eşitleyerek, ekonomizm olarak tarif edilen bir indirgemecilik belasını büyüttü. Buna karşılık Kürt hareketi, bu hataya her daim şiddetli bir itiraz temelinde antiekonomizm olarak ifade edilebilecek bir çerçevenin içinde yer aldı. Ancak bu pozisyon diğer taraftan ekonominin göz ardı edilmesi gibi negatif bir sonuca sebebiyet verdi. Ekonomizmden kaçınılırken siyasetizm olarak ifade edilebilecek bir başka savruluşu beraberinde getirdi. Ekonomi hala Kürt hareketinin en yumuşak karnı olarak kalmaya devam ediyor.

Arin: Perspektif metninde çokça tartışılan kavramlardan biri Judenrat oldu. Kürt mücadelesindeki hangi dinamikleri açıklamak için bu denli keskin bir metafor olarak kullanıldı? Birçok çevre geleneksel Kürt isyanlarına ve önderlerine haksızlık edildiğini düşünüyor? Neden bu metafora başvuruldu?

Metaforik bir çerçeve olarak Judenrat

Welat: Öcalan’ın kongre perspektifindeki “Judenrat zihniyeti”, tarihsel ağırlığını aşan sert bir metaforla Kürt mücadelesindeki paradoksları açığa çıkarır: özgürlüğe koşarken zincir örmek, tahakküm altında tahakkümü arzulamak. Metin, kavramı yalnızca eleştirel değil, kurucu bir rehber olarak sunar ve özgürlük stratejisini yeniden konumlandırır. Deleuze çerçevesinde geleneksel Kürtlük yaratıcı bir direnç patlamasıyla başlar, fakat sistem onu yakalayıp kendi kodlarına katar; Judenrat zihniyeti tam bu içselleştirme anıdır, arzuyu öldürmeyip içeriden dolaştırır. Böylece direniş enerjisi görünürde korunur ama yön değiştirir; hareket, farkında olmadan kendini sabote eder.

Bu içsel çürüme, öngörülemezlik ile başarısızlık arasındaki makası belirler. Geleneksel Kürt isyanları devlete benzedikleri için öngörülebilir kalmış, “benzeyeni” tarafından bastırılmıştır. Buna karşılık Kürt Özgürlük Hareketi “benzemeyen” olarak doğmuş, devleti beklenmedik yerlerde şaşırtıp kurucu-dönüştürücü yollar açmıştır. Her yeni yol, devlet için çözülemeyen bir “benzemez” koddur.

Liderlerin meşru itirazları, kurucu iradeye dönüşemedikçe mızrağın ucunu topluma çevirir. Öcalan, asıl tehlikenin dış baskıdan çok bu iç kodlamada yattığını vurgular: insanlar, Deleuze’ün dediği gibi, “kendi tahakkümlerini arzulayabilir.” Geleneksel Kürtlük ulus-devlet zihniyetini arzular; Kürt Özgürlük Hareketi ise bu zihniyetten radikal kopuşla “dışarıdan” düşünen özgür Kürt aklını kurar.

Berzan: Daha önce yapılan analizleri gözden kaçırmamak gerek. Mesela 1806’da Süleymaniye’deki ilk Nakşi-Kadiri eksenli ayaklanmadan bu yana işbirlikçilik, Kürdistan’ın tarihsel sosyolojisinde kalıcı bir olguya dönüştü. 1837 Mir Mihemed ve 1842 Bedirxan Beg isyanları, fetva veren şeyhlerin ihanetiyle bastırıldı. Yine Ermeniler açık soykırımla yok edilirken Kürtler zamana yayılmış, “dipten mühendislik” mantığıyla törpülendi.

Merkezileşme, yeni işbirlikçi sınıflar yarattı. Nakşibendilik, ulus yerine ümmet teolojisini dayatarak Kürt milliyetçiliğini frenledi; Bingöl’den Bitlis’e tarikat kuşaklarını inşa etti. Bu hat bugün Nurculuk, Menzil, FETÖ ve benzeri biçimlere evrildi; Ensari, Arvasi, Eker, Aksu, Arzu gibi ailelerin devletle konumlanış kökleri burada yatıyor. Mir ayaklanmaları kaybedilmiş imtiyazları geri istemekle sınırlıydı; şeyh liderliğindeki kıyamlar ise seküler-faşist devlete karşı hem ulusal hem dinsel içeriğe sahipti. Kısacası, devlet ile Kürt feodal-dini seçkinleri arasında süregelen hegemonya savaşıdır.

1.Mahmut’un doğrudan tasfiyesi, Abdülhamid’in entegrasyoncu modeli ve bugünkü iktidarın güncel yaklaşımı arasında süreklilik var. 1892’de kurulan Hamidiye Alayları, Aşiret Mektepleri ve bürokratik rütbeler “kendi Kürdünü yaratma” stratejisinin başlangıcıydı; Abdülhamid’e “Bavê Kurdan” denmesi bundan. Kürt önderlikleri ulus-devlet çağında emirlik ve ayrıcalık peşinde koştu; Nakşi baskısı, kırsal demografi ve program eksikliği ulusallığa geçişi engelledi. Xelîl Xeyalî’nin dediği gibi, “Bir ayakları Sarayburnu’nda, diğeri Cudi’de kaldı.”

Erdelanlar Hewramani, Babanlar Sorani lehçesini dayatarak soyluluk yarışı yürüttü; Bedirxanî-Nehri rekabeti Paris Barış Görüşmeleri’ne dek sarktı ve ulusal bütünlüğü zayıflattı. 1792 askerî reformu ile zorunlu askerlik göçer aşiretleri yerleşikliğe zorladı; mirlik tasfiyesi sonrası valiler, vergi memurları ve ayan meclisleri Kürdistan’a hâkim oldu. Kürt vekiller Meclis-i Mebusan’da alkışlanırken Balkan halkları temsilcilerini hain ilan ediyordu; örgütsüz ve dağınık Kürt toplumu, İttihatçı cesareti besledi. Ermeni “tehlikesi” sürekli pompalanarak Kürtler merkeze yaklaştırıldı; kilit rol yine işbirlikçi elitlerin oldu.

1946’da DP’nin Mecburi İskân’ı kaldırması batıya sürülen aşiretleri geri çekip yeni işbirlikçi katman yaratma hamlesiydi. İkinci entegrasyon dalgası böylece ileri gelen Kürt aileleri aracılığıyla oldu. O dönemin lider torunları bugün servet ve devlet makamlarıyla ödüllendirildi; iktidarların yarım asırdır birlikte iş tuttuğu ailelerin şeceresi bu sürekliliği kanıtlayan bir yerde duruyor.

Sinem: Metin Marksizmin sınıf kavramı yerine komünü geçirmeyi, tarihi sınıf mücadeleleri tarihi yerine devletle komün ikileminin tarihi olarak okumayı öneriyor. Bununla ilgili üç temel sorum var. Birincisi, bu analiz Kürdistan’a ve Rojava’ya mı yönelik? Yoksa kapitalizmin daha gelişkin olduğu coğrafyaları da kapsıyor mu? Eğer cevap ilkiyse, örneğin belediyeler üzerinden komünü tartışmak anlaşılabilir ama cevap ikincisi ise bu analizin, özellikle Türkiye’nin batısında süregiden işçi direnişleri bağlamında reel politik düzlemde karşılığı nedir? Örneğin sendikal mücadele yerine komünü mü öneriyor? Bu nasıl somutlaşır? Üçüncüsü, eğer sınıf mücadelesi yerine devlet ile komün arasındaki mücadeleyi koyuyorsa, bu metinle ilgili tartışma yine de Marksizm içi bir tartışma mıdır?

Helin: Bu tartışmaların Marksizm içi bir tartışma olduğundan hiç şüphe duymuyorum. Ancak demin de söylediğim gibi Modernist Marksizmin Hegelci çelişki ve bütün kavramlarından yola çıkışı ve kapitalizmin kurucu dinamiklerini algılayamayışı, bırakın teorik bütünlüğü, pratik mücadelelere de set çeker hale geldi. O yüzden Marksist gelenekten gelen dostlarımızın birçok açıdan kendi kavram setleriyle devrim düşüncesini ŞİMDİ VE BURADA nasıl kuracaklarını da yeniden düşünmeleri gerekiyor.

Suat: Perspektif metninde varlık felsefesinden başlayıp hakikat, doğa, anlam ve diyalektik üzerinden günümüz siyasi gerçekliklerine uzanan bir hat çiziliyor. Özellikle “varlık-oluş-zaman” üçlüsünün birbirini koşullandırması ve Kürtler bağlamında “zamanı çalınmış halk” tanımı çok çarpıcı. Öcalan’ın perspektifinde siyasi mücadeleyi doğrudan varlık sorunuyla başlatması, klasik siyasi yaklaşımlardan hangi açıdan farklılaşıyor ve bu farkın pratik sonuçları neler oluyor?​​​​​​​​​​​​​​​​

Seydîxan: Perspektif metninin ruhuna dair şunları ifade edebilirim.
Aletheia, eski Yunancada “gizli olmama”dır; Heidegger bunu “örtüsüzleşme”, yani hakikatin perdesinin kalkması olarak yorumlar. Hakikat sabit bir dogma değil, varlığın kendini açma ve görünür kılma sürecidir. Çarmıha gerilmeden önce Pontius Pilatus’un Hz. İsa’ya sorduğu “Hakikat nedir?” sorusunun cevapsız kalması, kavramı hâlâ ucu açık kılar. Badiou hakikati “bir olay ve o olaya sadakat”, Deleuze gerçekleşmeyi bekleyen potansiyel olarak tanımlar. Sn. Öcalan’ın kongreye sunduğu perspektif metni bu tartışmayı ontolojik temele taşır; başlığı dahi bunu ele verir: “Kürt varlığında ve sorunsallığında bir dönemin sonu, yenisinin eşiğinde olmak.” Hakikate ulaşmak, Kürtlerin varlık-oluş-zaman bağını yeniden kurmakla mümkündür.

Sn. Öcalan’a göre varlık değişince oluş başlar, oluş belirdiğinde zaman sahneye çıkar. Kürt halkının “zamanı çalınmış”, tarihsellikten itilmiştir; oluşu kesintiye uğratıldığı için varlık sorunu yaşar. Varlık yoksa hakikat de eksik kalır. Bu yüzden Platon’dan İbn Sina’ya, Hegel’den Heidegger’e uzanan ontoloji referansları rastlantı değildir. Sağlam ontolojik zemin kurulduktan sonra tartışma bilinçli biçimde “doğa-anlam” çiftine açılır: Doğa, varlığın anlam kazanarak göründüğü; anlam, doğaya bakarak ürettiğimiz yorumdur.

Buradan hareketle Sn. Öcalan üç keskin önerme kurar: “Varlık olmazsa hakikat boştur; zaman olmazsa hakikat katıdır; oluş olmazsa hakikat ölüdür.” Metin, bu öncüller üzerinde “demokratik modernite – demokratik ulus – demokratik konfederalizm” üçlüsünü tanımlar; yeni dönemin görev ve geçiş gerekçelerini tartışır. Öcalan’ın diyalektiği “toplumsal ruh – komün – özgürlük” çizgisiyle ilerler: Çelişkiler süreklidir, sentez yerine dinamik denge aranır; tarihin amacı yoktur, kesintisiz yaratım vardır.

Metin, demokratik moderniteyi kapitalist modernitenin aksine çoğulcu, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü bir toplumsal form olarak tarif eder. Demokratik ulus, ulus-devletin homojenleştirici zoruna karşı toplulukların özerk örgütlenmesini savunur; konfederalizm ise bu özerklikleri yatay federasyonlarla ilişkilendirir. Böylece hakikat yalnızca teorik bir içsel açılım değil, kolektif örgütlenme pratikleri yoluyla güncel ve yaşanabilir bir gerçeklik hâline gelir; kurgu, Kürt halkının yanı sıra tüm ezilen topluluklara seslenen evrensel bir perspektife dönüşür.

Kürtlük ve sömürge sorunu ise “kültürel soykırım” kavramıyla çerçevelenir. Fiziksel imha yerine zamana yayılmış görünmez bir yok etme stratejisi devrededir. Metin, kapitalizm, modernite ve devlet eleştirilerinin ötesine geçerek Kürtlerin hakikatini açığa çıkaracak ontolojik, epistemolojik ve politik bir zemin kurmayı amaçlar.

Birinci Atölyenin Sonu:

Bu ilk atölyede hep birlikte metne nasıl yaklaşacağımıza ilişkin genel çerçeveler, ayrışmalar ve kavram setimize yeni dahil olan bazı kavramlara ilişkin konuşmalar oldu. Bir sonraki atölyemizde, metnin en çok tartışılan veya tartışılacak yeri olan SINIF…DEVLET…KOMÜN konusunu birlikte düşünmek istiyoruz.

Perspektif metni üzerine düşünceler – I

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Demokratik toplumda gençliğin rolü

SON HABERLER

Perspektif metni üzerine düşünceler…-II

Perspektif metni üzerine düşünceler…-II

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Demokratik toplumda gençliğin rolü

Demokratik toplumda gençliğin rolü

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Barış bir mücadele sorunudur

İsrail-İran savaşında kim kaybedecek, kim kazanacak?

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Özerk manzaralar: Yol filminde dağlar

Rojhilat’tan insan manzaraları: Textê Reş

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Özgürlüğe akış 

Özgürlüğe akış 

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Cumhuriyetin sabıkası ve ‘biz bu cumhuriyetin ne hayrını gördük’ sözü

Cumhuriyetin sabıkası ve ‘biz bu cumhuriyetin ne hayrını gördük’ sözü

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır