Herkes çiftçinin perişan olduğunu söylüyor. Perişan edildiği doğrudur. Ancak bu hale nasıl getirildiğini konuşmazsak, doğru çözümler üretemeyiz. Toprak sızlanma yeri değil, çiftçi de ağlama duvarı! Tarım bu hale nasıl geldi/getirildi. Konuşmalıyız. Üretim planlaması diyor çiftçi, “ne planı?” diyor AKP! Plan yerine ‘piyasa pilavını’ çiftçinin önüne sürüyor.
Tarımsal girdi (su, tohum, mazot, elektrik, yem) fiyatları almış başını yürümüş, dizginleyecek süvari yok. Lafla peynir gemisi yürütülmeye çalışılıyor, yürümediğini çiftçi görüyor. 15 yıl önce 2.Tarım Şurası yapıldı, sonuç; faso fiso.
3. Tarım Şurası yeni yapıldı. 2. Tarım Şurasının Sonuç Bildirgesi 30 maddeydi, 3.Tarım Şurasının 60 madde. Öyle anlaşılıyor ki 15 yılda hükümet tarım sorununu azaltamamış, artırmış. Çünkü 2.Şuradaki 30 maddenin neredeyse tamamı 3. Şuranın Sonuç Bildirgesinde de var.
Borç toplama
Çiftçi sezon başında tarlaya tohum saçıyor, hasat zamanı ürün yerine ailece birlikte borç topluyor. Küresel tarım, gıda ve ecza şirketleri şapkasından güvercin çıkarıyor her seferinde, onlardan dolayı köylüler borçlarını ödeyemiyor. Banka kredileri çiftçilerin üstlerini başlarını parçalıyor. AKP’nin dilinde “Sultanı Yegahım” nakaratları…
Üreticilerin borcu taşınamaz tonajda ve tehlikeli boyutta. Bankalar tarafından karanlık tünele sürülmelerine hükümet göz yumuyor; tünele girmeden son çıkışa çiftçiyi yönlendirmiyor.
Tünele girmeden son çıkış nedir?
Çiftçilerin kredi borçlarını silmek, Çiftçinin borcundan dolayı toprağı haczedilemez kanunu çıkarmaktır. Bankalar ancak o zaman çiftçilerin sırtından iner. Yoksa son çiftçi bitene kadar ensesinden kanlarını emmeye devam eder bankalar.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerini esas alarak bir rapor hazırlamış. Kamuoyu ile paylaştı. Rapora göre; “Eylül 2019 itibarıyla tarım, avcılık ve ormancılık alanında kullandırılan tarımsal kredi hacmi 115 milyar 193 milyon TL”. Ayrıca; “2002 yılında Çiftçi Kayıt Sistemi’nde kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon 588 kişiyken, çiftçilerin tarımsal alanda kullanmak için aldıkları kredilerin tutarı 2.5 milyar TL, yani bir çiftçinin ortalama borcu bin TL civarında. 2018 yılında Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon 103 bine geriliyor, fakat tarımsal toplam borç 103 milyar 133 milyon 541 bin TL’ye çıkıyor. 2018 yılında Çiftçi başına ortalama 48 bin 500 TL borç düşüyor. Yani Sarıbal’ın raporu; çiftçi borcu AKP döneminde 48’e katlandığını söylüyor…
AKP ne yapıyor?
Bugüne kadar üretim girdisi sağlama konusunda uzmanlaşmış Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği’ne marketler kurdurmayı planlıyor. Çiftçinin borçları nereye peki? TKK, ZB ve özel bankalara. TKKB kimin Kooperatifi? Çiftçinin! Yöneten kim? Devlet! Demek ki hükümet TKK’ni iyi yönetemiyor ki, çiftçinin borcu 48 kat artmış. TKK bildiği işte başarısız, bilmediği işte nasıl başarılı olacak acaba?
Bir başka konu da TMO
Uzmanlığı ve donanımı hububat alım ve satımı olan, “ihtisasını” bu konuda yapan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) görevini layıkıyla yapmadığı veya yaptırılmadığı için 2019 yılında 7 milyon 652 bin ton buğday ithal etmek zorunda kaldı Türkiye. Kendi işinin hakkını vermeyen- yapmayan TMO, uzmanlık alanı olmayan fındık ve üzüm konusunda görevlendiriliyor. Fındıktaki hal ve üzümdeki pür melal ortada. Uzun söze ne hacet! Evet. Merak konusu olan şu: Hükümet tarım politikaları konusunda duvara tosladı da şokta mı? Yoksa biliyor, farkında herşeyin de; “laf ebeliği politikaları” ile şirketler için şaşırtmaca mı veriyor?