Önderlik kurumu, dağınık toplumsal enerjilerin merkezileştiği nokta olarak işlev görür. Farklı alanlardan gelen deneyimler, bilgiler ve perspektifler bu odakta sentezlenerek toplumsal dönüşümün yön verici gücüne dönüşür. Bu süreç, bireysel iradelerin kolektif iradeye dönüşümünü sağlar
Kom Kolektif
Sunuş: Bugün Perspektif metni üzerinde dördüncü atölyemizi gerçekleştiriyoruz. Atölyemizin teması politik özne ve önderlik kavramı olacak.
Kurum toplumun/toplumlaşmanın özüdür, devletin özü ise yasadır
Ömer: Önderlik demek kurum demektir. Kurum dediğimizde ise Kürtler açısından sadece önderlik kastedilmiyor elbette. Kürt halkı tarih boyunca toplumsal olarak kurumlar üzerinden örgütlenmiş bir halktır. Kürtler açısından kurum toplumun/toplumlaşmanın özüdür. Devletin özü ise yasadır.
Kurumlar sayesinde toplum, Deleuze’ün belirttiği gibi, “önceden varolan hakların yasayla güvence altına alındığı iddiasıyla anlaşılmaz”, yani “toplum sözleşmeye dayalı bir yükümlülükler kümesi değil, yararlılığa dayalı bir uzlaşımlar kümesi” haline gelir. Kurumla birlikte düşünmek, artık yasa veya hukukla değil, içtihatla birlikte düşünmek demektir. Demek ki, devlet paradigmasının ve sözleşmeci devlet teorilerinin yasayla çalışan mantığının karşısına kurumlar üzerinden meydan okunmaktadır. O yüzden belki de devleti en çok rahatsız eden şeylerden biri Kürt halkının kurumlar üzerinden örgütlenmesidir. Neticede sömürgeci devletin yasasına meydan okuyor, onu doğrudan reddediyorsunuz. Bu anlamda kurumlar, öz yönetim ve öz eylemlilik anlayışının temel dinamiğidir. Bu yüzden de Habermasçı anlamda sivil itaatsizlik örnekleri de değildir. Öz yönetim ve öz eylemlilik bağlamında oldukça kurucu bir yerdedir. Bu kuruculuğun anlamı, kurumların öznellik üretim pratikleri olmasıdır. Kurumlar, Deleuze’ün belirttiği gibi, “bir eylem modeli, hakiki bir girişim, icat edilmiş olumlu araçlar sistemidir.” Önderlik konusunun anlaşılması da burada devreye girmektedir. Kurum mantığı, Kürt halkının öznellik üretiminin devindirici gücüyse, önderlik de bir kurum olarak bunun politik bedeni/bedenleşmesidir.
“Önderlik gerçeği, çaresiz birinden güç sahibi biri olmaya giden süreçtir.”
Seydîxan: Önderlik ve “önderlik gerçeği” kavramlarının politik, örgütsel, etik ve felsefi düzeyde birçok anlamı var. Kanımca en yoğun çözümleler Serxwebun dergisi ve Ali Haydar Kaytan anlatımlarında mevcut.
Kısaca bu kavram ve içeriğinden anladığım, salt bir kişinin liderliği değil, bir hareketin ideolojik-örgütsel özüne yöneliktir. Öcalan’ın anlatımlarında önderlik, “çaresiz birinden nasıl güç sahibi olduğumuzun” yanıtını veren bir süreçtir. Önderlik gerçeği ise bu önderlik sürecinin hakikatidir. Öcalan’a göre “PKK’de önderlik gerçeğini anlamamak, PKK’yi anlamamak, özgür Kürt’ü, Kürdistan’ı anlamamak” demektir.
Felsefi açıdan baktığımızda daha farklı perspektifler görürüz. Bu disiplinde “Önderlik gerçeği”, PKK ideolojisinin ontolojik bir dayanağıdır. Öcalan ve PKK kadroları, liderliğe “yaşamı ele alış tarzı” üzerinden anlam verir. Burada Hegelyan bir yön de var gibi. Çünkü eski Kürt kimliğinden kopularak kolektif yeni bir varoluşa evrilme yönünde bir düşünce tarzı olarak ele alınıyor. “Sürekli bir mücadele hali” ve “sürekli bir katılım” sürecidir bu.
Toplumsal açıdan bu kavram ise halkın bilinçlenmesiyle doğrudan ilişkilidir. PKK’ye göre Önderlik, yalnızca örgütü değil, tüm Kürt toplumu için kurtuluşun yolunu temsil eder.
Mesela PKK literatüründe “Önderleşmek” terimi, bireylerin örgütün çizgisine tam katılımını ifade eder. Bu açıdan Önderlik, hiyerarşinin üstünde bir disiplin paradigmasıdır.
Önderlik meselesinin en güçlü yanlarından biri de etik kısmıdır. Çünkü Önderlik, PKK’ye göre bir ahlak inşasıdır. Apocu düşüncede özgürlük mücadelesi aynı zamanda yeni bir ahlaki düzendir. Bu ahlak etiği yaşamın her alanında inşa edici momenttir. Daha da ileri giderek ifade edeyim; “farktır.” Bu fark, söylediklerini yapan, yaptıklarını söyleyendir.
Bunlar dışında kolektif önderlik kavramının 1999 sonrası daha yoğun işlendiğine tanık oluyoruz. Bu kavramın kontrol mekanizması eleştiri özeleştiridir.
Önderlik bir kurum kavramıdır
Helin: KÖH’ün yarattığı en büyük kudretlerinden biri de 7’den 77’ye her bir Kürd’e konuşma gücü vermesidir. Bu konuşma gücü, direnişin öznellik üretiminden geliyor. Ancak daha önemlisi, bu öznellik üretimi, direnişin kendi kudretli kurumlarını yaratmasından beslenir. İşte tam burada “Önderlik” kavramının bir kurum-kavram olduğunu söylememiz gerek. Kurum kavramı her ne kadar, bir egemenlik biçimine ait görünse de aslında burada söz konusu olan kavramın bir dispozitif olmasıdır. Kapitalizmin biyopolitik çağında kurumlar, yaşamın tüm kılcal damarlarına yayılma eğilimi gösterir. Bu eğilim, sömürgeciliğin, kapitalizmin kurucu dinamiği olmasından ve sermayenin kurumlarının sömürgeleştirmenin dispozitifleri işlevi görmesinden kaynaklanır. O zaman biyopolitik çağda, yani antagonizmanın yaşamın tüm kılcal damarlarına yayıldığı çağda, direnişin de biyopolitik olması gerektiği açıktır. Direnişin biyopolitikası, egemenlik paradigmasında… devletli düşünme düzleminde çalışmadığı ölçüde, kendi dispozitiflerini de üretmek zorundadır.
Burada bazı ayrımlar yapmamız gerekecektir. Mesele salt “önderlik” kavramının kurum kavramı olmasından ibaret olmayacaktır. KÖH’ün hamlesinin silah bırakmaya indirgenemeyeceği, aslında stratejinin çokluğa ait olması anlamına geldiğini düşündüğümüzde, çokluğun yaşamın kılcal damarlarında, irili ufaklı kurumlar üretmesi gerektiğini de düşünmeliyiz. Bu üretimin KÖH’ün virtüel kudretleri dahilinde olduğu konusunda kuşku yoktur. İşte bu nedenle KÖH, salt edimsel kuvvetleri ile analiz edilemeyecek, virtüel olarak, dışarının kuvvetleri içinden eyledikçe politik bedenleşmelerin kurumlar aracılığı ile olacağını gösterecektir bize. Bu durumda “önderlik” gibi kudretli kurumlar üretilmesi gerekir. Bu kurumlar, meclisler aracılığı ile olabileceği gibi yaşamın her alanında özellikle en can yakıcı gibi duran eğitim, sağlık gibi gündelik olan her alanı sömürgesizleştirecek bir pratiğe dönüşmelidir.
Kurum kavramı felsefenin içinde Hume geleneğine bağlanır. Kurum kavramı bağlamında Hume açısından özne, kuran değil kurulandır. Ancak öznenin kurucu ya da kurulan olması da artık bizi ilgilendirmemektedir. Aslolan politik bedenleşmelerin arzu coğrafyalarını, kurumlar aracılığı ile öznellik üretimlerine dönüştürmektir.
Kurum kavramı bu düzlemde egemenlik biçimleri içinden değil, direnişin biyopolitikası içinden düşünülmelidir. Direnişin biyopolitikasında kurumlar, öz örgütlenmeler aracılığı ile yaşamın kılcal damarlarında ürettiğimiz öznelliklerin dispozitifleridir.
Yeni bir ilahiyata ve hakikat üretimine ihtiyaç var
Welat: Önderlik kurumunu belli başlıklar altında tanımlayabiliriz.
Önderlik kavramı, sıradan kişisel liderlik anlayışından köklü biçimde ayrılır. Bu kavram, hakikatin toplumsal formda kristalleştiği merkez olarak işlev görür. Önderlik, bireysel karizmadan öte, evrensel değerlerin ve toplumsal bilincin yoğunlaştığı odak noktasıdır.
Önderlik kurumu, düşüncelerin somut toplumsal güce dönüştüğü mecradır. Bu süreçte teorik birikimler, yaşamsal pratiklerle buluşarak kolektif hareket gücüne dönüşür. Önderlik, sadece yönetici değil, aynı zamanda toplumsal bilincin şekillendirici unsurudur.
“Örgütlülük önderliktir, önderlik örgütlülüktür” formülasyonu, bu kavramın temel karakteristiğini ortaya koyar. Önderlik ile örgütlenme arasındaki diyalektik ilişki, her ikisinin de birbirini tamamlayıcı unsurlar olduğunu gösterir. Bu bütünleşme, KÖH’ün sürdürülebilirliğini sağlar.
Önderlik kurumu, dağınık toplumsal enerjilerin merkezileştiği nokta olarak işlev görür. Farklı alanlardan gelen deneyimler, bilgiler ve perspektifler bu odakta sentezlenerek toplumsal dönüşümün yön verici gücüne dönüşür. Bu süreç, bireysel iradelerin kolektif iradeye dönüşümünü sağlar.
Önderlik anlayışı, tarihsel derinliğe sahiptir. Peygamberlerden filozoflara, devrimci önderlerden toplumsal değişim aktörlerine uzanan gelenek içinde konumlanır. Bu süreklilik, önderliğin geçici bir olgu değil, toplumsal gelişimin sürekli unsuru olduğunu gösterir.
Önderlik, sadece stratejik liderlik değil, aynı zamanda etiğin yoğunlaştığı merkezdir. Bu yaklaşım, gücün etik temellerle sınırlandığı ve meşruiyetini etik değerlerden alan bir anlayışın odağıdır. Ali Haydar Kaytan’ın “PKK bir önderlik hareketidir. Köklü değişimler, dönüşümler bizde önderlik tarafından gerçekleştirilir” ifadesi, önderliğin temel işlevini ortaya koyar. Önderlik kurumu, mevcut durumu aşma kapasitesine sahip devrimci güçtür. Toplumsal dönüşümün hem katalizörü hem de yön verici unsurudur. Bu özellik, statik liderlikten farklı olarak, sürekli gelişim ve değişim halindeki dinamik bir yapıyı ifade eder.
KÖH tarihinde dönüşümcü Önderliğin aldığı kararların kronolojisini ana hatlarıyla şu şekilde sıralamak mümkün;
1978- Kuruluş Kongresi: Başlangıç-partileşme
1982- 2. Kongre: Silahlı Mücadele Stratejisi
1990- 4. Kongre: İlk İdeolojik Dönüşüm İşaretleri
1995- 5. Kongre: Köklü İdeolojik Dönüşüm
1999- Uluslararası Komplo Sonrası: Stratejik Dönüşüm
2000- 7. Olağanüstü Kongre: Paradigma Değişiminin Başlangıcı
2003- 9. Kongre: KADEK’ten KONGRA-GEL’e
2005- Demokratik Konfederalizm’e Geçiş
2013-2015- Çözüm Süreci: Barışçıl Dönüşüm Denemesi
2025- 27 Şubat Asrın Çağrısı ve 12. Kongre: Fesih Kararı
Sonuç olarak önderlik kurumu, bireysel liderliği aşan, kolektif ruhun odaklandığı, toplumsal dönüşümün motor gücü olan kapsamlı bir kavramdır. Bu anlayış, demokratik modernite projesinin temel taşlarından birini oluşturur.
Önderlik kurumunun hakikati
Sipan: Özgürlük Hareketi’nin ideolojik dönüşümüyle önderlik kurumunun yükselişi doğrudan bağlantılıdır. Mazlum Doğan, Ana Dava’da “Apocu” yaftasını reddedip mahkemede “PKK” adının kullanılmasını istemişti; bu, örgütün 2000’lere dek klasik, hiyerarşik komünist parti modeline sadık kaldığını gösterir. 1991’deki Vejîn ayrışması, çeteci-grupçu pratiklerin yayılması ve 1996 V. Kongre’yle netleşen paradigma değişimi, öncü-lider-yürütücü tanımlarını köklü biçimde sorgulattı; aynı dönemde “Bijî Serok Apo” sloganı kolektif önderlik fikrinin kitlesel ifadesine dönüştü.
2000’lerden itibaren KÖH, paradigmasını ve örgütsel yapısını reforme ederken kitle tabanına yayıldı; Önderliği kararları tek elde toplamayan, kolektif iradeyi esas alan bir kurum olarak tanımladı. Her devrimci öznenin etik-politik düzlemde inşa ve mücadeleye liderlik etmesi bu anlayışın özüdür. Dolayısıyla “önderleşmek”, hareketin ölçülerini benimseyip tarih-mekân akışına öncülük etmeyi gerektirir. Öcalan güçlü simgesel merkezdir, fakat önderlik aynı zamanda her politik öznenin “büyük düşünen, büyük eyleyen” birer öncü olma disiplinidir.
Politik özne özgürleşme bağlamında yeniden kuruluyor.
Fikret: Perspektif metnini esas alarak yakın dönemli Kürt tarihini, politik özneleşmeler üzerinden okuyabiliriz. Perspektif metninde Kürtlük tarihine temel vurgu Cumhuriyetin kurulmasından sonra girilen inkâr politikalarının “çöp” kavramı üzerinden tanımlandığını düşünüyoruz. Burada bir entitenin varlıktan düşürülüşü, öznelliğinin ortadan kaldırılması ve tarihten düşürülmüşlük hali üzerine bir değerlendirme yapılmış olabilir. PKK’nin çıkışı bu varlıktan düşürülmüş olan entitenin varlığını gerçekleştirme ve kabul ettirmeye tekabül ediyor. Anti sömürge ve sosyalist bir çıkışla bu gerçekleşiyor.
90’lara gelindiğinde reel-sosyalizmin yıkılışı, Maastricht anlaşması ve benzeri süreçler “tek kutuplu dünya” ve “tarihin sonu” üzerinden şekillendi. Öcalan bu dönemi “ideolojik bunalım” dönemi olarak tanımlıyor.
2000’lerin başında dünya tarihsel sisteminde önemli bir dönüşüm yaşandı. Bu dönemde artık bazılarının söylediği gibi “dünya düşmanı olmayan bir demokrasi”ye gidiyor sözünün aksine yeni bir düşman ve dolayısıyla küresel tahakküm rejimi oluştu. “Teröre karşı haklı savaş” doktrini yeni dünya tarihsel döneme işaret ediyordu. Bu dönüşümü gören Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi, yeni bir politik özneleşme hamlesi yaptı. İnşa siyaseti başladı. Böylece kurumlar oluştu, toplumsal-siyasal-iktisadi alanlarda hegemonya inşasına girişildi. 2025 yılı itibariyle Öcalan’ın yaptığı çağrı yeni bir politik özneleşme çağrısı yapıyor.
Dünya tarihsel sistemdeki dönüşüm uzun süredir konuşuluyor. 7 Ekim’le birlikte bu dönüşümün Ortadoğu’daki startı verildi. Perspektif metninde kurtuluş ve tanınma aşamalarından sonra yeni bir politik özneleşmeye davet var. Bu yeni politik özneleşme “özgürleşme” üzerinden kuruluyor.
Böylece aslında üç temel noktaya değiyor. İlk olarak Kürt tarihinin milliyetçi, ana akım okumalar üzerinden kurulmasının önüne set çekiyor. İkinci olarak politik özneleşme üzerinden sürekli devinim yaratarak iktidarlaşmanın önüne bariyer koyuyor. Üçüncü olarak tarihi, şimdiyi, geleceği yeniden kurma ufukları yaratıyor.