Kadın cinayetlerindeki artışa dikkat çeken sosyolog Feryal Saygılıgil, ‘Kadın cinayetleri kamusal alanda sıradan olay gibi görülüyor, tıpkı evde olduğu gibi. Hepimiz kurbanıyız bu sistemin’ dedi
Türkiye’de Ağustos ayında, Emine Bulut’un boşandığı erkek tarafından katledilme anının sosyal medyaya yansıması ile kadın katliamları bir kez daha yoğun şekilde tartışılmaya başlandı. Toplumun her kesiminden tepkiler yükseldi, bu katliamların önüne geçilmesi için sorumlular göreve davet edildi. ‘’Ölmek istemiyorum’’ diye seslenen Emine Bulut’un görüntüleri kadın katliamlarını durduramadı. Emine Bulut’u duyduğumuz gibi diğer kadınların katledilmelerini göremedik, duyamadık ve en önemlisi de hissedemedik? Neden bu katliamlara bu kadar tepkisiz kaldık?
‘Yaşam magazinleşti’
Jinnews’e konuşan Sosyolog Feryal Saygılıgil, erkek şiddeti karşısındaki bu tepkisizliğin altındaki en büyük nedeni ‘’geleneksel’’ olarak açıklıyor ve aynı zamanda en çarpıcı başlığı atıyor: “Sosyal medyada Emine Bulut cinayetinin nasıl izlendiğini gördük. Müdahale etmek yerine, o ölüm izlendi. Bunun altında yatan pek çok neden var. Birincisi orada bir aile meselesi var. Ailenin sırrı ve ailenin iç ilişkilerine karışmama hali var. Öyle bir katılaşmış gelenek var ki, aile içi ilişkilere karışmama öğretisi var. Toplumun kodlarından bir tanesi budur. Bir de korku var. Ayrıca yaşamın magazinleşmesini görüyoruz artık. Orada müdahale etmek yerine, çekim yapılıyor. Onu çekerken ne yaşıyor, bu nasıl bir duygu? Buna da bakmak lazım. Dehşet içerisindeyse o görüntüyü nasıl çekebiliyor?”
‘Sosyal medya sorgulanmalı’
Her ne kadar sosyal medyanın kadınları sokaklardan çektiğini düşünse de, yine de önemi konusunda ısrarcı olan
Saygılıgil, “Ama sosyal medya samimiyeti sorgulanmalı” diyerek, şöyle devam ediyor: “Sosyal medya anlık bir şey. O nedenle verilen tepkilerin samimiyeti sorgulanır. Emine Bulut cinayetine müdahale etmek yerine, o görüntüleri çekmek sosyal medyanın güçlü olmasının da bir etkisidir. Örneğin medya haber vermek yerine, magazin gazeteciliğini odağa yerleştirdi. Şimdilerde merak başkalarının yaşamlarına doğru akıyor. İmgesel bir dünyanın içerisindeyiz, biz bir havuzun içine atılmış ve çevrelenmiş durumdayız.”
‘Her yerde olmalıyız’
Kadın katliamlarına karşı en yüksek perdede oluşan bu tepkisizlik halinin korkunç olduğunu söyleyen Saygılıgil, sözlerine şunları ekliyor: “Erkek şiddeti kamusal alana çıkmış olsa bile çocuk, anne ve babanın kutsallığı değişmiyor. Kadın cinayetleri kamusal alanda da sıradan görülüyor, tıpkı evde olduğu gibi. Buna karşı, kadın cinayetlerini görünür kılmak çok önemli. Biz hepimiz aynı sınıftan, renkten olmayabiliriz ama aynı şekilde eziliyoruz. Hepimiz kurbanıyız bu sistemin. Sokakta olmalıyız. Devlet politikalarının içine mutlaka sızmalıyız diye düşünüyorum. Devlet politikası olarak bu erkeklere nasıl ulaşacağımızın, erkeklik üzerine bu insanları nasıl düşündüreceğimizin bir politikası olmalı. Ve en önemlisi de toplumsal cinsiyet derslerinin ilkokuldan itibaren öğretilmesi gerektiği” diye belirtiyor.
Doç. Dr. Feryal Saygılıgil kimdir?
Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde “Serbest Bölgelerde Kadın Emeği” konusunda doktora tezini yazdı. Güliz Sağlam’la birlikte “Kafesteki Kuş Gibiydik” (Desa Direnişinde Kadınlar) (2009), “Bölge” (2010) ve “Kadınlar Grevde” (2010) isimli belgeselleri çekti. Duvar Dergisi yayın kurulu üyesidir. İstanbul Arel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün öğretim üyesidir. Aynı zamanda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ders vermektedir. Doç.Dr. Feryal Saygılıgil “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı barış bildirisini imzalayan akademisyenlerden.
HABER MERKEZİ