“En bedbaht millet, kaleleri ayakta iken kültürü ve sanatı harabe olan millettir” der Sokrates.
Ciddi ‘değer’ kayıplarının yaşandığı ‘etik’ kavramının anlamını yitirdiği bu sistemde tüketim kültürleri kendine geniş bir yaşam alanı buluyor ne yazık ki… Günümüzdeki hâkim anlayış, kendi kokuşmuşluğunu sürdürmek için ya değerleri tümden yok ediyor ya da ‘değer’lerin taşıdığı anlamın içini boşaltıyor…
Kültür ve Sanat, nesneleşmiş, parçalanmış, yabancılaşmış insanın açık kimliğine kavuşması gibi bir işleve sahipken içi boşaltılıp koflaştırılıyor. Sistemin bir parçası haline dönüştürülüyor. Üstelik ‘sağ’ı ‘sol’u yok, her cenahtan saz çalanı var.
Türkiye’de her tür kültürün belli rant grupları eliyle bir etkisizleştirme sürecine çekilmek istenmesi sistemin ruhuna ve mantalitesine ters bir olgu değil elbet. Bir bilgi toplumundan, bilinç düzeyinden söz etmek olanağı yoktur ne yazık ki, manipüle edilmiş bir bilgi ve beğeni toplumunda yaşıyoruz. Toplumun ve bireylerin hızla kendine yabancılaşması insana hüzün veriyor.
Kültürün kelime ve kavram olarak değilse bile anlam ve muhteva bakımından insanlığın tarihi kadar eski olduğuna kuşku yoktur sanırım. Hangi kültür ve sanat tanımını esas alırsak alalım, ulaşacağımız sonuç şudur: Her toplum kolektif aklın esiri olan bir dünya görüşünün, toplumsal hafızasının kabulleriyle pekiştirilmiş bir ahlakın ve hukukun, sanat ürünlerinin, uzun bir geçmişi yansıtan folklorun şekillendirdiği bir hayatı yaşar. Bu hayat ise kültürün kendisidir.
Hayat istikametsiz ve menzilsiz kalınca; kimi değerlerin içi boşalır, toplum hafızasını kaybeder ve geleceği yaratmanın anahtarı olmaktan çıkar. Hafızasız, ütopyasız, üretimsiz toplumlar artık kolay elde edilebilen, tüketilmesi için birikim ve bilgi gerektirmeyen, kullanılıp hemen atılabilen, geçmişten beslenmeyen ve gelecek kaygısı taşımayan günlük ve geçici bir hayata bağlanır ki, gelinen bu noktada kültürün adı artık ‘Popüler Kültür’dür.
Bu adlandırma iki sıcak ve karşı çıkılmaz sözcükten oluşmuşsa da; büründüğü ve göründüğü o masum anlamın çok ötesinde, aslında koyun postuna bürünmüş kurt misali tehlikeli ve sinsi bir kavramdır. Bu kavramın seslendirdiği yerde artık değerler ucuzlaşmış, hayat sıradanlaşmış, toplum derinliğini yitirmiş, bireyler ruhsuz, ütopyasız kalmış ve kendi benliğine yabancılaşmıştır. Her şeyin para ve metaya dönüştüğü, insanın gelip geçici, uçucu zevklerin telaşıyla daldan dala seğirttiği bir anlamdır bu kültür… Her şey size rağmen oluşur, birileri sizin adınıza size uygun alanı oluşturmuştur, size düşen bunu hiçbir ayıklama ve eleştiriye tabi tutmadan kabullenmektir ne yazık ki.
Fransız filozof Alain, “Aslanın vücudu yediği diğer hayvanların vücudundan meydana gelir, ama aslan her zaman kendisidir” der. Arslan sabahleyin bir tavşan yediği zaman kulakları uzamıyor, öğleden sonra bir geyik yediği zaman boynuzları çıkmıyor. Yaratıcı, aslana hazmettiği her şeyi aslana dönüştürme özelliği vermiştir.
Alain, kültürlerin de böyle olduğunu söylüyor. Kültürler birbirlerinden beslenir, birbirlerinden etkilenirler. Ancak etkilenme, aynileşme, kopyası haline gelmeye dönüştüğü zaman işte o zaman yozlaşma ve sonuçta yok olma süreci başlar.
En etkin rol medyanındır. Bu kültür dayatıcılarının temel hedefi, medya aracılığıyla toplumsal dikkati ve hafızayı dağıtarak, kitleleri kendi arenalarına çekip onları hayatın asıl gündeminden uzaklaştırmaktır. Böylece çevresinde olan bitene karşı tavırsız ve tepkisiz, düşünmeyen, sormayan ve sorgulamayan insanlar oluşur. Sistemin insan tipi de budur zaten. Bu amaçla müzik, sanat, spor vb. etkinlikleri, etkisizleştirmenin birer aracı haline dönüşür.
Popüler kültür, insanlara her alanda bir tüketim mantığı içinde hareket etme alışkanlığı aşılar. Kişiyi amaçsızlaştırır ve bir meta haline dönüştürür. Kendi öz kültüründen ve benliğinden uzaklaştırır. Bu kültürün mimarları kitleleri güdülmeye hazır bir sürü haline dönüştürerek istedikleri gibi bir gelecek kurgusunu geliştirir ve kullanıma açık birer piyon haline dönüştürürler. Bunu toplumların geçmiş ve gelecek arasındaki köprülerini dinamitleyerek gerçekleştirirler.
Kimse hafife almasın. Popüler kültür bir salgın olup hava, ses ve ışıkla bulaşır. Demem o ki: Her türlü yeniden yapılanmada bu tür hastalıkları yaratan zehirli bakterileri de yaşamın hücrelerinden söküp atmak gerekecek.