• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
19 Mayıs 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Kültür

‘Rêber Apo’ya borçluyum’

19 Mayıs 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Kültür, Manşet, Söyleşi
‘Rêber Apo’ya borçluyum’

Sanatçı Hekim Sefkan’la sanat yolculuğunu, mücadele ile tanışmasını ve Abdullah Öcalan’ın ondaki etkisini konuştuk:

Her zaman kendimi Rêber Apo’nun mücadelesine layık bir müzik yapmayı borçlu olarak görüyorum. Rêber Apo fikri ve felsefi olarak dünya halklarına karşı, tarihe, insanlığa borcunu ödedi. Rêber Apo’nun emeğine layık olmaya çalışıyorum

Mahsum Sağlam

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihi “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı yeni bir dönemin kapısını açarken, PKK ise tarihi bir adım atarak 12. Kongresi’ni gerçekleştirdi. Yarım asırlık mücadelenin geçmiş hafızası kendini yeniden hatırlatırken Kürt halkı şimdilerde özgürlüğün ve inşanın düşünsel yoğunluğunu yaşıyor. Şüphesiz bu 50 yıllık Kürt özgürlük mücadelesinde önemli bir mücadele ayağı olan kültürel çalışmalar devrimci sanatla halkın acılarını, sevinçlerini, öfke ve mutluluğunu dile getirerek mücadeleye damgasını vurmuştur.

Küçük yaşlardan beri kültürel çalışmalar içinde yer alan, Seydayê Tîrêj’in yanında şiir yazımına başlayan, şairliğin yanında tiyatro ve müzik, yazarlık gibi birçok alanda önemli çalışmalara imza atan ve 90’ların başında Koma Berxwedan’a katılan Hekim Sefkan’la asırlık mücadeleyi ve çağrıyı konuştuk.

  • Uzun yıllardır kültür çalışmalarında yer alıyorsunuz. Sizi bilmeyen yeni genç nesil için tekrardan sormak istiyorum; Hekim Sefkan kimdir, sanat serüveni nasıl başladı?

Hekim Sefkan kimdir sorusunu soran için belki sorulacak en rahat soru olabilir fakat benim için ifade etmesi çok zahmetli bir soru. Çünkü büyük başarılar gerçekleştirememiş bir insanın kendini tanıtması zor olabiliyor. Daima şunu söylerim; ben bu ulusun, bu milletin bir ferdi ve kendimce bu mücadelede yer alarak halkım için mücadele eden biriyim. Kendi alanımda yani kültür ve sanat alanında mücadele yürütüyorum. Yaşamım boyunca şu ana dek 5 kitap yazdım, 2’si yayınlandı, 3’ü ise bende duruyor. Henüz yayınlanmadı, zamanı geldiğinde yayınlamayı düşünüyorum. 3 müzik ve şiir albümü çalışmam bulunuyor. 1987 yılında Kürt müzik gruplarında, Qamişlo’da Koma Botan’da yer aldım. 1990’larda ise Koma Berxwedan’a katıldım ve mücadele içerisindeki yürüyüşümü bugüne dek sürdürdüm. Bazen fiziki olarak ara vermiş olsam da, fikri olarak tüm arkadaşlarım gibi çalışmalarda aralıksız devam ettim. Sanat ve siyasete dair ilgim aileden geliyor. Aile içerisinde sanatın ayrı ayrı birçok rengi vardı. Yine gözümüzü açar açmaz siyaset ve yurtseverlik ile tanıştık. Kısaca böyle kendimi tanıtabilirim. Sanatla olan ilişkime dair ise daima bunu söylüyorum; Amatör olarak ilk kez sahneye çıktığımda henüz 13 yaşındaydım. Hemen ardından Kürtçe yazı yazmaya başladım. Özellikle Seydayê Tîrêj’in yanında daha çok Kürtçe klasik şiir yazımı dersleri aldım ve böyle devam etti.

  • Siyaset ve politika ile ilgilenen bir ailede gözünüzü açtığınız söylediniz. Peki Kürt özgürlük mücadelesiyle nasıl ve ne zaman tanıştınız?

Ailenin zaten siyaset ile ilişkisi vardı. Fakat ailem de birçok Kürdistanî aile gibi iki başlıydı. Ailenin bir bölümü sosyalist ve komünizm fikrine yakınken, diğer bölümünde ise kuru bir ulusal yurtseverlik, biraz da muhafazakarlık vardı. 1980’lerde Türkiye ve Bakur Kürdistanı’nda gerçekleşen askeri darbeden sonra ülke dışına çıkan bir kesimle direkt ilişkimiz oldu. Büyük abimin komünist partiyle ilişkilerinden dolayı Türkiye sol örgütleri de evimize gelip gidiyorlardı. Diğer örgütleri de tanıma fırsatımız oldu. Böyle böyle Özgürlük Hareketi’yle tanıştık, tanıştığımızda 15 yaşındaydım. Bizim için Özgürlük Hareketi’yle tanışmak yeni bir sayfa açmak gibiydi. 84-85 yıllarında partiyle tanıştım. Özellikle Suriye Komünist Partisi’nin sosyalist ve enternasyonalist hattan uzaklaşması etkili oldu. Direkt içinde değildik fakat ailenin ilişkisi olduğu için bu tür şeylerden haberdar oluyorduk. Gerçek sosyalist fikirlerin bu mücadelede olduğunu gördük. Ailem için Özgürlük Hareketi ile tanışma yaşamlarında yeni bir sayfa açtı. Her ne kadar aile içerisinde parçalılık devam etse de yüzde doksan Özgürlük Hareketi’nin fikirlerine katıldı. Ben de onlardan biriydim. Ailede çok şehit de oldu.

Hareketi tanıdıktan sonra sanat anlayışımda da değişimler oldu. İlk sahne deneyimim şehir sahnesiydi, devletin, sistemin sahnesiydi tabii. Hareketi tanıdıktan sonra bir daha çıkmadım. Amatör bir tarzla daha çok sanat yönelimim Kürtçe çalışmalar üzerine oldu. Kendi köyümüzde bir grup kurmuştuk, Koma Karker ismini koymuştuk gruba. Şehit Fuaz Xelîl, ben ve köyden birkaç kişi bu grubu kurduk. Çevre köylerde Newroz’larda, 1 Mayıs gibi özel günlerde, bunların dışında tiyatro, halay ve halka şarkılar söyleyerek etkinlikler düzenliyorduk. Hareketle tanışıp 1987’de profesyonel olarak Koma Botan grubuna katıldım, Kürtçe çalışmalara yoğunluk verdim ve o günden bugüne kadar mücadelem devam ediyor.

  • 27 Şubat’ta açıklanan ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısını nasıl karşıladınız? Sizde nasıl bir duygu yarattı ve bu çağrı konusunda düşünceleriniz nelerdir? Çağrıdan sonra bazı kaygılı yaklaşımlar gelişti, nasıl değerlendiriyorsunuz?

27 Şubat çağrısına gelmeden önce şunu belirtmek istiyorum; bu mücadele içerisinde bir ömür geçirdik. Önderliğimize çok büyük bir inancımız var. Elbette ki bir şey söylediğinde, bir şey yaptığında sonsuz destekleyeceğiz. Ama bunu sizden gizlemek istemiyorum, özellikle fesih ve ‘silah bırakma’ gibi sözler başlangıçta insana çok zor ve ağır geliyor. Silahı çok sevdiğimden değil hele hele benim gibi eline hiç silah almamış biri olarak söylüyorum. Sömürgeciler bize bunu böyle öğretti. Varlık olarak buna borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Hiç unutmuyorum, arabada giderken açıklamayı dinliyordum tabii bir dereceye kadar ne söyleneceğini az çok tahmin ediyordum. Birkaç dakika dinledikten sonra arabayı durdurdum, sağa çektim. Çok farklı duygular içerisindeydim. Karar insana çok zor ve ağır geliyor. Bu mücadele ile bir şeyler kazandığımızdan dolayı bunları söylüyorum. Çok iyi anlamasak da temel esas noktayı iyi okuduğumuzu ve meselenin özünü anladığımız için bu yönlü çıkan farklı değerlendirmeleri ve kaygıların ötesinde iyi analiz edebiliyoruz. Özgürlük Hareketi’ni ve Önderliği iyi okumamış olsaydık sağdan soldan yapılan açıklamalara kapılır, çok fazla etkilenir ve duygusal yaklaşırdık. Bu yeni değil, 93’ten bu yana Önderlik bu süreci başlatmıştı.

Çağrıdan sonra burada arkadaşlarla bir araya gelerek uzun uzun üzerinde konuşup tartışmalar geliştirdik. Bana göre değişim ve dönüşüm hamlesi dünyada ve Kürdistan’da yaşanan değişimler, teknik ve ideolojik anlamda yaşanan gelişmeler hamlenin doğru bir karar olduğunu gösterir. Eğer gerçekten diğer taraf bu çağrıya olumlu yaklaşır ve gerçekten konuşulduğu gibi yürütülürse, süreçle Kürdistan ve bölgede güçlü bir değişimin olacağına inanıyorum. Sadece ben değil bütün Kürt halkı Önderliğimize, hareketimize inanıyor, güveniyor. Bizi ikileme koyan daha çok karşı tarafa olmayan inancımızdır.

Burada asıl mesele şudur; biz bu çağrıya nasıl cevap olabiliriz? Kendimizde değişim ve dönüşümü nasıl gerçekleştireceğiz? Özgürlük mücadelesi yürütenler olarak kendimizde bir değişim yapmazsak, bu çağrıya ilk darbeyi biz vurmuş oluruz. Kendimizde değişim derken en çok üzerinde düşündüğümüz, yani dilde, sanatta diğer çalışmalarda, ilişkilerimizde nasıl değişim yaratabiliriz? Özellikle içten gelen saldırılara nasıl karşı koyacağız? Birçok kesim olumlu karşılasa da savaştan beslenen, savaş tacirliği, savaştan rant devşirenler ya da küçük bir hata yakaladıklarında Özgürlük Hareketi’ne karşı ve çağrıya karşı kirli saldırıya geçenler var. Bu çağrı yenilgiye uğrasın diye çabalıyorlar, binbir isim takıyorlar. Özgürlük Hareketi’nin çıkışından bu yana dillerinde bir değişim yok. Hareket savaşırken de savaşı durdururken de bunlar hep karşı durdular. Bunlar Kürt sorununu çözümsüzlüğe mahkum etmek isteyenlerdir. Özcesi bahsettiğimiz değişimi ve durumu iyi okumalı, çağrıya cevap olmalı, bu karşıt duranlara karşı da doğru tutum almalıyız.

  • Sanat ve devrim arasındaki bağ nasıl gelişti, sanat bu bahsettiğiniz devrime nasıl etki ediyor? Bu konuda Abdullah Öcalan’ın sanata yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sanat mı devrime etki etti ya da devrim mi sanata etki etti sorusuna cevap galiba sadece biz Kürtlerde böyle olabilir, sanat ve devrim birbirini büyüttü ve her ikisi de birbirini güçlendirdi. Ehmedê Xanê döneminde de sanat vardı ama anlayan ve anlam veren kimse yoktu. Rêber Apo Aram Tîgran’ın bir şarkısından bahsettiğinde, onun sesini duyduğunda kendindeki milli duyguların nasıl kabardığından bahsediyordu. Demek ki sanat vardı o dönem fakat o sanata anlam katan kimse yoktu. Aram Tîgran’ın şarkısına anlam vermesiyle, sanatın nasıl olması gerektiği ve sadece sözlerin bilinmesi değil onların nasıl okunması gerektiği de Rêber Apo’yla ortaya çıktı. Rêber Apo’dan önce de devrimlerde şarkılar, müzikler vardı ama kimse kulak vermiyor hatta haram sayıyor ve günah olarak görüyordular. Dikkat ederseniz sadece biz Kürtlerde Önderlik bir şarkının kendisinde nasıl etki bıraktığından bahsediyor. Mücadelenin başlamasıyla Kürt sanatı içerisinde de bir devrim yaşanıyor. Mücadelenin başlamasıyla içinde dram, üzüntü, karanlık, olumsuzluk olan sözlerin hepsi değişti. Bu sözler direnişin, başkaldırının çağrısına dönüştüler.

Bu devrim sanata öyle bir yol açtı ki manevi yönün ötesinde konu verdi, hikaye verdi. Televizyon, radyo, gazetelerin kurulması, festivaller, bunların tümünün devrime etkisi vardı. Bunun için her zaman söylüyorum sanat devrim mücadelesinin sesi olmuştur.

  • Sanat çalışmalarınızda birçok isimle birlikte çalışma yürüttünüz. Birçoğu devrimci sanatta önemli eserler ortaya koydular. Onlarla tanışıklığınızı anlatır mısınız?

Öncelikle sanat alanında birlikte kalıp çalışma yürüttüğüm şehit düşen yoldaşlardan başlamak istiyorum. Şehit Mizgîn’î tanıdığımda 1988’de Koma Berxwedan’daydı. Şahsiyetini tanımlamak gerekirse hem kadın, hem devrimci kimliği ile inanılmaz bir etki yarattı üzerimde. Doğrusu ben sesinin ya da şarkılarının iyi olup olmamasını merak etmiyordum, bir kadın olarak sanat yapması beni cezbetmişti. 88 yılında ilk şarkımı Önderlik için yaptım demişti. Hatta bana “Hekim sen Önderlik için hiç şarkı yazdın mı” diye sorduğunda ona “Hangi sözlerle Önderliği anlatabilirim ki” diye cevap verdim. Çünkü onu anlatacak bir söz bulamıyordum. Sonra bunun üzerine “Mezin Apo, Bilind Apo” dedikten sonra baktık ki güzel bir çalışma ortaya çıktı. Şöyle söylemeliyim ki Önderlik için yazdığım ilk şarkım Şehîd Mizgîn perspektifi ile oldu. Çünkü onun etkisinde kalarak beste üzerinde çalışmıştım. Sonrasında şu an cezaevinde bulunan ve Koma Berxwedan üyesi olan Dilan arkadaş ile bir çalışmamız oldu. Bunun yanı sıra Kürt Özgürlük Hareketi’nde yer almamın asıl sebebi Şehîd Sefkan’ın şehadetinden etkilenmemdi. Biz öğrenciydik ve okulda öğrenciler aralarında afişi gezdirilirdi. Baktığımda afişe üzerinde Celal Ercan, Hunermend Sefkan yazıyordu. Bunun üzerine biraz sinirlendim ve PKK nasıl sanatçılarını savaşa gönderir diye düşündüm. Türkçe hiç bilmiyordum ama yine de Şehîd Sefkan’ın kasetlerini bulmaya çalışıyordum, şarkılarını dinlemek istiyordum. Şehid Sefkan’ın şehadetinden fazlasıyla etkilenmiştim. Her ne kadar Şehîd Sefkan’ı tanıyamasam da ben onun sanatını tanıdım ve üzerimde büyük bir etki yarattı. Sonrasında Şehid Çiya’yı tanıdım 90’larda. Bir süre birlikte kaldık. O da farklı bir etki yaratmıştı diğer yoldaşlar gibi. Her bir yoldaş farklı şeyler katmıştı bana. Daha sonra Avrupa’da da Şehid Serhad ile birlikte kaldık bir müddet. Birlikte çok güzel çalışmalar yürüttük. Arkadaşlara daima söylerim sanat alanında, yaşam alanında hep kavgamız vardı. Kirli kavgalar değildi sosyalist kavgalardı ve biz birlikte fazlasıyla eser yaptık. Onun sanata yatkınlığı beni etkiledi. Ne desem. Birçok arkadaş tanıdım sanat alanında ve bu mücadelede yaşamını yitiren. Halil Dağ’dan tut, Şehid Yekta’ya kadar. Her ne kadar daha çok müzik ve sanatla ilgilenen arkadaşlarla çalışmış olsam da benim için onları anlatacak kelime sarf etmek çok zahmetli. Tek bir şey var ki asla onları unutmayacağım. Onlar hep aklımda ve yüreğimde. Tek çabam onlarla yaptığım sanatı bugün yaptığım faaliyetlerde yaşatmak.

  • Uluslararası Komplo döneminde yazdığınız ‘Dîrok’ eseri o dönem birçok kişiyi etkilemişti. 2005 yılında Adana’da bir etkinlikte canlı dinlediğim ve tüylerimi diken diken eden bu eser nasıl, hangi duyguyla ortaya çıktı?

Önderlik, Uluslararası Komplo’yla esir düştüğü zaman çok etkilendim. Hatırladığım kadarıyla Ciwan Haco ile Belçika’da bir nehirde birlikte yürüyorduk. Haberi öğrendiğimizde birbirimizle konuşmadık. O dönem Ciwan sürekli soruyordu nasıl olabilir, ne olacak şimdi, niye böyle oldu diye sorular soruyordu. Ciwan “Bir şey yazmadın mı” diye sordu, ben de “Eğer bir şey yazarsam bu dünyayı rezil perişan etmeliyim” dedim. Dünyaya küfürler savuruyordum o dönem. Daha sonra Dîrok şiirini yazdım. Elbette ki bu şiirde dünyayı kirli gösterme amacımız yoktu. Şiirde cinsiyetçi ibarelerin bulunmasına ilişkin eleştiri de almıştım hatta bir daha okunmasın bu eser denilmişti. Daha sonra tabi bu ibareleri çıkarttık, bizim düşüncelerimize tersti. Edebi yönden çok düşündüğümde benim için o kadar derin bir eser değil. Edebi olarak sözler üzerinde çok durmadım ya da edebi sözleri arayayım diye çok düşünmedim. Kalemi alıp ağzıma ne geldiyse, o an ne düşündüysem, içimden ne geldiyse onu yazdım. Böyle bir dönemde komploya karşı Dîrok şiiri ortaya çıktı. 99 yılında yazdım, Önderliğin Uluslararası Komplo’yla kaçırılmasının üzerinden henüz bir yıl geçmemişti. Bu şiirin çıkış dönemi itibarıyla etkisi çok büyük oldu, 26 yıl geçti üzerinden hala sahnelere çıktığımda talep edilen bir eserdir. Belki Rêber Apo’nun mücadelesine layık bir eser olmamıştı ama hiç olmasa bir Kürt ferdi olarak yazmak istediklerimi yazdım. Birkaç yıl içinde 10-12 eser Önder Apo üzerine yazdım. Daha çok Xelîl Xemgîn’le bu şarkılar üzerinde çalıştık. Yine Koma Berxwedan’ın okuduğu, müziğini Xelîl Xemgîn’in yaptığı ‘Roja Me’ (Güneşimiz) eserini yaklaşık 15-20 arkadaş birlikte okudu. Hawar şarkısını hakeza ben okuyorum, orda  ‘Umuda sırtımı dayayıp seni bekleyeceğim’ diyerek o dönemden şikayet ve serzenişlerimizi dile getirdim.

Gözümüz her zaman Rêber Apo’ya dönük oldu. Teşbih ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum ama Hawar şarkısını yazdığımda evde iki kardeş kavga ettiğinde “Bekle sen akşam babam eve gelmeyecek mi?” diyen bir psikolojiyle yazdım. Yine “Merhaba” şiiri vardı. “İster içerde ister dışarda, ister kış ister yaz olsun, elimiz elinde ve sana merhaba diyoruz.” Yine Hozan Şemdîn’in müziğini yaptığı “Raperîn” şarkısı vardı. Her zaman kendimi Rêber Apo’nun direnişi ve mücadelesine layık bir müzik yapmayı borçlu olarak görüyorum. Her zaman söylediğim gibi ben müzik yapan, yazan biri olarak daima Rêber Apo’nun mücadelesine karşı kendimi borçlu hissetim. Rêber Apo hem dışarda hem içerde nerde olursa olsun fikri ve felsefi olarak dünya halklarına karşı, tarihe, insanlığa borcunu ödedi. Kürt halkının bir ferdi olarak yazabiliyor ve üretebiliyorsam bir vefa borcu olarak Rêber Apo’nun bu emeğine karşı az da olsa bir şey yapmak, bunu şarkıyla, müzikle, şiirle yapma arayışındaydım. Bu direnişe layık olmaya çalışıyorum.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Cudi’yi korumak barışın gereği

Sonraki Haber

Nasıl yaşanması gerektiğini bilmek

Sonraki Haber
Zulme Karşı Direnmek

Nasıl yaşanması gerektiğini bilmek

SON HABERLER

Zulme Karşı Direnmek

Nasıl yaşanması gerektiğini bilmek

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

‘Rêber Apo’ya borçluyum’

‘Rêber Apo’ya borçluyum’

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Cudi’yi korumak barışın gereği

Cudi’yi korumak barışın gereği

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Kürt siyasallaşması ve spor

Sırda hakikat, hakikatte ilham; toplumsallığın eylemi

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Çözüm süreci, içeriği ve dili

Çözüm süreci, içeriği ve dili

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Barışın aması olmaz!

Barış filozofu ile yol yürüyenler

Yazar: Yeni Yaşam
19 Mayıs 2025

Yaralı çocuk için ambulans verilmedi

Yaralı çocuk için ambulans verilmedi

Yazar: Yeni Yaşam
18 Mayıs 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır