Kadınların hakları korunmak isteniyorsa, arabuluculuk uygulamasından vazgeçilerek İstanbul Sözleşmesi ve mevcut yasalar kayıtsız şartsız etkin uygulanmalı, yargı profesyonelleri ve mahkemeler iyileştirilmeli; kadınlar için öncelik adalet ve güvenliğin sağlanması olmalıdır
Duygu Kıt
2025’in ‘Aile Yılı’ ilan edilmesinin ardından LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığın güçlendirildiği, temel hak ve özgürlüklerin hedef alındığı, kadınların miras ve boşanma hakkına yönelik düzenlemelerin yapılacağı sık sık devlet yetkilileri tarafından gündeme getiriliyor. Geçtiğimiz günlerde ise Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, boşanma davalarında ‘aile arabuluculuğu’ sistemini getirmeye yönelik çalışmalar yürüttüklerini açıkladı. Kadın örgütleri ve hukukçular açıklamaya tepki gösterirken, plan ile kadınların nafaka, velayet ve tazminat haklarının pazarlık konusu yapıldığı vurgulandı. Kadınların daha da güvencesizleştirildiği, temel birçok hakkın hedeflendiği yargı paketinin içeriğine ilişkin EŞİK gönüllüsü, feminist avukat Yelda Koçak ve DAKAHDER üyesi avukat Şirvan Yakut gazetemize konuştu.
‘Arabuluculuk yargı dışı bir uygulamadır’

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü, feminist avukat Yelda Koçak, arabuluculuk uygulamasını kadınların haklarının eşitsizliğe ve güvencesizliğe mahkumiyeti şeklinde değerlendirdi. Koçak şunları belirtti: “Aile hukukunda arabuluculuğun düzenlenmesi uzunca bir süredir getirilmeye çalışılan bir uygulama. Ama biz kadın hareketi ve hukukçular bunun hukuka uygun olmadığını ve çok tehlikeli olduğunu dile getiriyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak kadın-erkek eşitliğinin fiilen sağlanamadığı bir ortamda arabuluculuk gibi bir uygulama getirmek, kadınlara arabuluculuk masasında daha da mağdur etmek anlamına gelir. Çünkü arabuluculuk yargı dışı bir çözüm yoludur ve adeta yargının özelleştirilmesi gibi bir şeydir. Bu nedenle mahkemelerde görüşülmeyen süreçler toplum içerisinde daha güçsüz olanın daha da güçsüzleşmesi anlamına gelir. Arabuluculuk sistemi gelirse kadınlar, hakim yüzü görmeden belki de birçok haklarından mahrum kalarak boşanmaya zorlanacaklardır.”
‘Çok hukukluluk gelecek’
Koçak, “Evlendirilirken hakkı verilmeyen, verilmemeye çalışılan şiddete maruz kalan kadınlar boşanırken de aynı tehlikeyle karşı karşıya kalacaklar” diyerek söz konusu sistem ile kadınların en önemli haklarının hedef alındığını belirtti. Koçak, devamında, “Değişiklik ile boşanmadaki nafaka, maddi manevi tazminat, mal paylaşımı gibi aile hukukunu ilgilendiren bütün konulara arabuluculuk getirmeye çalışıyorlar. Bu durum da laiklik karşıtı bir uygulamanın yer bulmasına sebebiyet verir. Çünkü Medeni Kanun erkek ve kadının, eşlerin eşitliği üzerine dayalıdır. Ama Medeni Kanun’u devre dışı bırakıp tarafların iradesi uyarınca uygulanacak bir arabuluculuk sisteminde bağlı kalınacak bir hukuk söz konusu olmadığı gibi, laik hukuk sisteminden uzaklaştırmayı da getirir. İsteyen şeriat hukukuna göre isteyen kendi örf adet gelenek, görenek ve dini inançlarına göre bir boşanma prosedürü gerçekleştirebilir” şeklinde konuştu.
‘Güvenceye el konulmak isteniyor’
“İktidar ‘Aile Yılı’ kapsamında Medeni Kanun’da büyük değişiklikleri hedefliyor ama bunların tamamı kadınların aleyhine olacak değişiklikler” diye devam eden Koçak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yakın zamanda gündeme getirilen, Miras Hukuku’nda yapılmak istenen değişiklikle de ‘Mirası artık eşit paylaşmak zorunda değilsiniz’ denilmişti. Bunun yasal bir düzenleme karşılığı yok. Ama ortaklığın giderilmesi davalarında arabuluculuğu getirerek fiilen uygulamaya koymuş oldular. Çünkü miras kalan mal varlıklarında mirasçılar ortak mal sahibi oluyorlar ve bu süreçler ortaklığın giderilmesi davasıyla tasfiye ediliyor. Özellikle haklarını yeterince bilmeyen, avukata ulaşma olanağı olmayan, kimi noktalarda okuma yazma bilmeyen birçok kadının arabuluculuk süreçlerinde mağdur edilip ailelerinden kalan miras payından daha azına ya da daha az bir oranda anlaşma tutanaklarına imza atmaya zorlandığını duyuyoruz.”
‘Erkekler lehine bir tasarı’
Koçak, uygulamanın olası sonuçlarına ilişkin olarak ise şu değerlendirmede bulundu: “Boşanma davalarında maddi manevi tazminat, nafaka ve velayet hususlarını, boşanmanın kendisinden ayırma çabası var. Değişiklik boşanmak isteyen tarafı erkek olduğunda ve ekonomik gücü elinde bulundurarak hayatına devam etmesine zemin hazırlayacak. Yine özellikle aile konutunda boşanma kesinleşince ortada bir aile kalmayacağı için konutun kadına tahsisi tehlikeye girecek. Kadın adeta sokakta kalacak. Kısacası esas amaç erkekler lehine boşanmayı kolaylaştırma ve kadının nafaka hakkının elinden alınmasıdır. Kadına boşanmaya kalkarsa, parasız, nafakasız, tazminatsız kapıda bırakacağının tehdidini sunmaktadır. Bu da kadın hakları bağlamında çok büyük bir tehlike. Çünkü bu durumda erkek ‘Boş ol, boş ol’ der gibi hızlıca boşanacak ama kadın nafaka alabilmek için, maddi manevi tazminat için, çocuğun velayeti için yıllarca mahkeme kapılarında sürünecek.”
‘Güç eşitsizliği yasalaştırılmak isteniyor’

Dayanışmanın Kadın Hali Derneği (DAKAHDER) üyesi avukat Şirvan Yakut da uygulama ile aile içi şiddet ve ekonomik eşitsizlik durumlarında kadınların eşleri ile aynı masaya oturmaya zorlanacağını vurguladı. Söz konusu koşullarda ise hak kayıplarının artacağına değinen Yakut, şöyle devam etti: “Arabuluculuk sistemi, teoride anlaşmazlıkları hızlı çözmeyi amaçlıyor gibi sunulsa da özellikle kadınlar için ciddi riskler barındırıyor. Bu durum bölgemizde yaşayan kadınlar için ise daha kritik bir noktada; çünkü toplumsal cinsiyet normları ve ekonomik bağımsızlık düzeyi kadınların haklarını savunması önünde büyük engel teşkil ediyor. Özellikle aile içi şiddet, baskı ve tahakküm bulunan ilişkilerde, kadınların anlaşmaya zorlanacağı ve şiddetin görünmez ve meşru kılınacağı tartışmasız.”
‘İstanbul Sözleşmesi amasız uygulanmalı’
Yakut, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunların uygulanması halinde kadınların haklarının korunacağının altını çizerek şu ifadeleri kullandı: “2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu ve mevcut yasal düzenlemelerin etkili uygulanması tüm ihtiyaçlara cevap olacaktır. Kadınların hakları korunmak isteniyorsa, arabuluculuk uygulamasından vazgeçilerek İstanbul Sözleşmesi ve mevcut yasalar kayıtsız şartsız etkin uygulanmalı, yargı profesyonelleri ve mahkemeler iyileştirilmeli; kadınlar için öncelik adalet ve güvenliğin sağlanması olmalıdır. Bu kapsamda kadınların özgür bir şekilde iradelerini ortaya koydukları ve aile hukukunda sahip oldukları hakları koruyabilecekleri yargı güvencesi ortadan kaldırılamaz.”