Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı ekonomi ve hukuk reformunun içeriği açığa çıkmaya başladı. Reform paketinde halk yararına hiçbir şey yok, Kürt düşmanlığı var. Yabancı sermayeye ise büyük bir sömürü alanı sunulacak
Yusuf Gürsucu
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ekonomi ve hukuk reform paketinde, “Bakanlıklarımız ve kurumlarımız yanında ‘ilgili tüm kesimlerle’ yakın diyalog ve iş birliği hâlinde ülkemizde ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz” ifadeleri içinde ilgili tüm kesimler vurgusu dikkat çekici. Başkanlık uygulamasıyla yargının siyasi iktidarın bir parçası haline gelmiş olması ‘hukuk’ reformunun ne anlama gelebileceğini gösterirken aynı zamanda anlamsızlığını da ortaya koymaktadır. Diğer taraftan Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi internet sitesinden yabancı yatırımcılara yönelik olarak, “Türkiye’nin sunduğu fırsatları keşfedin” ile çağrı yaparken “nitelikli ve uygun maliyetli iş gücünü değerlendirin” duyurusu ekonomik reformla neyi amaçladıklarını göstermeye yetmektedir.
Tarihi değişim!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reform açıklamasında dikkat çeken bazı vurgular ise şöyleydi: “Ekonomisi güçlü olmayan bir ülkenin diğer alanlardaki kazanımlarını koruyamayacağının bilinciyle yeni bir istikrar, büyüme ve istihdam odaklı seferberlik başlatıyoruz. Amacımızın dünyanın siyasi ve ekonomik bakımdan tarihi bir değişim sürecinden geçtiği şu dönemde ülkemizi hedeflerimiz doğrultusunda geliştirmek ve kalkındırmak olduğunun altını tekrar çiziyorum. Ekonomi politikalarımızı, fiyat istikrarı, finansal istikrar ve makroekonomik istikrar olmak üzere üç sacayağı üzerinde inşa ederek inşallah hedeflerimize ulaştıracağız. İstihdamı artırarak vatandaşlarımızın iş ve aş endişelerini ortadan kaldırmak da temel önceliklerimiz arasındadır.” ‘Temel öncelik’ açıklamanın en dibine sığdırılması asla böyle bir önceliklerinin olamayacağına işaret ederken, ‘ucuz iş gücü’ çağrısının bunu perçinlediğini söylemek gerekiyor.
‘Bereketli iklim’
Erdoğan açıklamasında, “Yatırımları yeşerten ve bereketlendiren iklimi tesis etmenin, ekonomik büyümeyi, kalkınmayı, refahı ve istikrarı sağlamanın en önemli yollarından birinin hukuk devleti ilkesi olduğunu biliyoruz” diye belirtmişti. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin “Türkiye’nin madencilik sektöründeki şirketlere sunduğu avantajlar cazip devlet teşvikleri ve oldukça rekabetçi vergileri de içermektedir” vurgularıyla, ‘bereketli iklimi tesisi’ni nasıl kuracaklarının ipuçları açığa çıkıyordu. Erdoğan, Yargı Reformu Strateji Belgesi’ne uygun hukuki düzenlemelerin bir kısmının paketler halinde Meclis tarafından çıkartıldığını belirterek, yeni reform paketleriyle ilgili hazırlıkların da süratle devam ettiğini söylemiş olması, yargıda gelinen nokta bakımından sadece ufak rötuşların kaldığını gösteriyordu.
‘İnsan hakları eylem planı’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnsan Hakları Eylem Planı’na özellikle ehemmiyet veriyoruz, eylem planında zaten belli bir aşamaya gelinmişti” diyerek, Selahattin Demirtaş hakkında verilen AİHM kararına uymayarak ardından yeni açılan dava ile 15 bin yıl ceza istenmesi belli bir aşamaya geldiklerini gösterdi. Reform çalışmalarının devam ettiğini ise kulis haberlerinden izliyoruz. AKP’li reform hazırlayıcılarının, “Amaç, bu yıl büyüme hedeflerini yakalamak. Aşı ile birlikte normal hayata dönülmeye başlanacak. AB’de büyük bir hareketlilik, canlanma yaşanacak. Biriken para ve talep var. Bizim ihracatımızın büyük bölümü AB’ye olduğu için bu artıştan yararlanacağız” ifadeleri ise ham hayale dayanarak sermaye kesimlerinden destek umduklarını gösterdi. AİHM kararlarına uymayan bir iktidarın AB’den yararlanmayı düşünmesi biraz abesle iştigal etmek oluyor.
‘Ucuz işçi’ reformu!
Kulis bilgilerine göre reform paketi çalışmaları ocak ayının sonuna doğru tamamlanacak. Taslak çalışma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunulduktan sonra Meclis’e gelecek. Taslak çalışmada, yatırımlar için çerçeve kanunu hazırlanarak, Türkiye’de yatırım yapan tüm yatırımcıların haklarını koruyan, sorunlara ilişkin çözümler üreten, yatırımcıların idareye karşı haklarını koruyan bir çerçeve yönetmelik hazırlanacak. Tüm koordinasyonun ‘Türkiye ucuz işçi cenneti’ çağrısında bulunan Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin yapması, “terör veya kara para”nın aklanması gibi suçlar kapsamında şirketlerin tüm yönetimine değil, sadece ilgili şahısların hisselerine kayyum atanması gibi hazırlıkların nelere tekabül edebileceğini varın siz düşünün!
Olmaz diye bir şey yok
Sermaye kesimlerine inanılmaz bir özgürlük ve destek içeren diğer hazırlıklar bu kadarı da olmaz denebilecek seviye ise şöyle: “Sözleşmelerde tahkim şartının teşvik edilerek, 300 bin TL altındaki ticari uyuşmazlıkların ‘Basitleştirilmiş (Seri) Tahkim’ kurallarla TC Mahkemeleri yerine uluslararası tahkime gönlendirilmesi. Geçici vergi uygulamasının derece derece kaldırılması. Grup şirketlerinin tek bir KDV mükellefiyeti altında toplanabilmesi, mükelleflere vergi indirimi sağlanması. Tüm hesaplarda borçtan fazla haciz uygulama, haczi kaldırmama, hatalı haciz işlemleri, tebliğ edilmeyen haciz işlemlerinin yaygınlaşmasının engellenmesi. Kamu alacakları için uygulanacak ihtiyati haciz işlemleri için yeni bir rejimin tesis edilmesi, bu kapsamda sadece borç kadar haciz uygulanmasının sağlanması.”
AİHM ve AYM
TÜİK’in verilerinin güvenilir veriler olmadığını gösteren, “Enflasyon hesapları ile ilgili yeni bir değerlendirme çalışması başlatılması” çalışması dikkat çekici. “Düzenleyici kurumların yönetim yapısının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ve icranın şeffaflığı açısından piyasalara önemli bir mesaj verecek şekilde oluşturulması” vurgusu da icranın ne kadar bağımlı olduğunun itirafı. COVID-19 döneminde kapasitenin korunmasına yönelik vurguyla, işçilerin salgına rağmen zorla çalıştırılarak şirketlere finansman katkısında bulunulması çalışmada yer alıyor. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasının, hakimler açısından bir ‘disiplin suçu’ olarak açıkça tanımlanarak kaygılarının giderilmesi hazırlığında, Anayasa Mahkemesi’nin üzerinde bir karar merci olan AİHM kararlarına bir gönderme yapılmaması, Anayasa Mahkemesi’nin durumunu da ortaya koymaktadır.
Sıcak para durdu!
Aktif Rasyo uygulaması Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal tarafından yürürlükten kaldırıldı. Uygulama, banka kredilerinde devlet desteği ile Swap anlaşmaları yapabilen bankalara kolay kredi bulma ve dağıtma olanakları veriyordu. Bu karar sonrası kredilerde ciddi düşüşler yaşandığı ve ticari kredilerde neredeyse hiç hareket olmadığı belirtiliyor. Bankalarca açılan kredilerde geri ödeme sürecinde yaşanan olmusuzlukları durdurma amacı taşıdığı belirtilen uygulama, diğer yandan kriz içinde bulunan KOBİ’leri zora sokarak ekonominin felç olabileceği ekonomistlerce ifade ediliyor. Bu durum, dışarından alınan kredilerde ve Swap anlaşmalarında devletin garantörlüğünün yetmediğini ve uzun yıllardır para bolluğu içinde borçlanan iktidarın para musluklarının kesildiğini gösteriyor.
Faizlerin yükseltilmesi!
Her yıl 100 bine yakın iş yerinin kapısına kilit vurduğu Türkiye’de, korona salgınının dehşet boyutlara ulaşarak iş yerlerinin kapanması rekor seviyelere ulaşmış durumda. Dolar kuru 8.57’den 7.35 seviyesine düşmüş olması ekonominin iyi gittiğine bir işaret değil. Mayıs ayında enflasyon yüzde 11 seviyelerindeyken Merkez Bankası (TCMB) politika faizini yüzde 8.25’e düşürmüştü. Faizleri düşük tutan iktidar, kredileri sınırsızca açınca, döviz ve altına yöneliş hızlanmaya başladı. Damat Berat Albayrak ekonominin başından alındıktan sonra politika faizleri önce yüzde 15’e hemen ardından yüzde 17’ye yükseltildi. Yukarıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi ve hukuk reformunun sermaye yararına yapılacağına dair açıklamaları ve faizlerin yükseltilmiş olması yabancı sermaye fonlarının ilgisini çekmeye başlaması ve yüksek miktarda döviz girişi yaşanmış olması, döviz rakamlarını geçici olarak aşağıya doğru çekmiş durumda.
Felaket sürecine giriliyor
AB ve ABD’nin Mart 2021’de yürürlüğe sokacağı yaptırımlara yanıt olarak geliştirdiği anlaşılan dünya sermaye kesimlerine sınırsız özgürlükler vaadi, şimdilik karşılık bulurken bunun sürdürülemez olduğu gerçeği ise ekonominin çıkmazını gösteriyor. Üretmeyen Türkiye’nin dünya sermayesine gelin Türkiye’de madencilik faaliyetlerine katılın, iş gücü çok ucuz ve vergi dahil her türlü desteği vereceğiz çağrıları yaşanan sürecin bir felaket süreci olduğunu gösteriyor. Bunun en belirgin nedeni ekonomistlerin dikkat çektiği gibi dünya sermaye fonlarının kısa dönem için Türkiye’de bulunuyor olmaları. 2020’nin ikinci çeyreğinde yıllık yüzde 11 seviyelerine kadar düşen tüketici kredisi faizlerinin yüzde 22 seviyelerini aşmış olması tüketimde de ciddi bir daralmaya işaret ediyor.
İktidarın dert ayı mart!
Türkiye’de mevduatta bulunma gücü olan mutlu azınlığın dövizde yaşanan düşüşe rağmen dolar almayı ve dolarda kalmayı yeğliyor olmaları, ekonomiye ‘güvenin’ boyutunu gösteriyor. Ekonomistler yüksek miktarda yurt dışından dolar girişine rağmen doların 7 liranın altına düşürülememiş olmasını buna bağlıyor. Yerelin ekonomiye güvenmeyişi, dışarıdan gelenin güvenmesini mümkün kılmazken, bu durum dışarıdan gelenlerin vurgun peşinde koştuğunu ve kısa dönemde (Muhtemelen marta kadar) Türkiye’den çıkacaklarına işaret ediyor. Ekonomistler, ABD’de Biden yönetiminin Halkbank ve S400 dosyalarında Trump’tan farklı bir tutum alacağını, Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz konusunda mart ayında Türkiye’ye yönelik yaptırıma geçme tutumuyla birlikte mart ayının Türkiye için çok kritik bir ay olacağını belirtiyor olmaları, Türkiye ekonomisinin daha da kötüye gideceğini gösteriyor.
Kürtleri yok etme reformu
Hukuk reformunun gerçek yüzü Devlet Bahçeli’nin Kürtleri siyaseten yok etme çağrısında açığa çıkıyor. Hazırlanan reformun uygulanma sürecinde halkın bu duruma tepki göstererek sokağa inme, işçilerin greve çıkma gibi eylemliliklerine ön almak amacıyla olağanüstü uygulamaları daha da derinleştirmek için Kürt düşmanlığını bir kaldıraç yapma gayreti göze çarpıyor. HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a 15 bin yıl ceza öngören yeni bir soruşturma başlatılması ve aynı soruşturma kapsamında HDP ile DBP üye ve yöneticilerini kapsayan toplam 1 milyon 600 bin yıl hapis cezalarının hazırlık dosyasında yer alması dikkat çekiyor.
Acı reçete reformu
İktidarın reform paketine benzer paketler yıllar önce başladı ve bu durum çokça yaşandı. Bunların en belirgin olanları ise Demokrat Parti’nin 4 Ağustos 1958’de açıkladığı İstikrar Programı’yla doların 9 liraya yükseltilmesi, 24 Ocak 1980 kararları ile kamu harcamalarının sınırlandırılması, ücretlerin düşürülmesi gibi birçok reformun AKP iktidarının açıkladığı ve uygulamaya sokmaya çalıştığı reformlarla içerik olarak bire bir aynı. Açıklanan her reform uygulamasıyla yüz binlerce aile açlığa ve işsizliğe mahkûm edildi ve ediliyor. İşçiler işsiz kalıyor, küçük iş yerleri batıyor, çalışanların maaşları eriyor, insanların birikimleri sermayenin eline taşınıyor. AKP iktidarı, bugün reform diye sunduğu hazırlıkla halka ‘acı reçete’ içirme kararlılığını ortaya koyarken, bu reçetelerin uygulanması sonrası tüm iktidarların iktidarlarını yitirdiğini de hatırlatmamız gerekiyor.