Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı son görüşme 7 Ağustos’ta gerçekleşmişti.
Görüşme sonrası avukatları tarafından yapılan açıklamada; Öcalan’ın çatışma ve savaş politikaları nedeniyle yaşanan gidişattan duyduğu kaygı dile getiriliyor, bölgesel durum itibariyle aynı politikada ısrarın daha ağır sonuçlar ortaya çıkaracağına dikkat çektiği vurgulanıyordu.
Açıklamada, Öcalan’ın, gerçek tarihe ve tarihsel Türk-Kürt ilişkilerine uygun olarak Kürtlere yer açmaya çalıştığını dile getirdiğini, ancak “Kürtlerin bir hukuku olacak mıdır?” diye de sorduğu belirtiliyordu.
Görüşmenin kilit noktasını ise Öcalan’ın şu mesajı ve çağrısı oluşturuyordu; “Gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır.”
O günden bugüne de “devlet aklı” gereğini yapmadı!
Giderek ivmelenen devlet krizine paralel olarak “devlet akılsızlığı” da daha derinlere doğru yol aldı. Bugün geldi, bizatihi kendisinin de kazdığı Suriye çukurunun dibine dayandı.
Dip, koyu karanlık ama devlet akılsızlığı hiç de öyle düşünmüyor! Nasıl olsa kolay çıkış yolu var!
Trump “akıllısı”nın bile kafası bastı bu işe; askerlerini çekiverdi. Işık göründü şimdiden!
Putin kurdu bile çıkışın kokusunu aldı hemen. Önümüzden gidiyor, yol gösteriyor!
Tilki gibi kurnaz İran mollaları yaş tahtaya basar mı hiç? Çıkışın önünde bizi karşılamaya hazırlar bile. Görüyoruz!
Eski dostlar düşman olmaz. Esed bile bize kucak açmaya hazırlanıyor. Hissediyoruz!
Plana gelince… Basit!
Rojava devriminin dibine kibrit suyu dökülüverecek. YPG/YPJ neymiş, buharlaşıp uçacak. Direnmeye, savaşmaya fırsatları bile kalmayacak!
Kuzey ve Doğu Suriye Federasyonu topraklarını işgal ediliverecek. Kürtlerin ulusal statü hayali tarihe gömülecek.
Korunup beslenilen cihatçı çeteler ve aileleri, Türkiye’deki milyonlarca Suriyeli mülteci o topraklara yerleştiriliverilecek.
İnşaat ya allah deyip yüzbinlerce konut yapılıp, köyler, şehirler kuruluverecek.
İnşaat sermayesini paraya boğulacak! Krizden tereyağından kıl çeker gibi çıkılıverilecek.
CHP de devletimizi yarı yolda bırakmaz biliyoruz. Teskereye eveti boşuna mı bastı. Düşmanları çatlattı.
Halka da “biberin fiyatıyla kurşunun fiyatı” arasındaki ilişkiyi kavrattık zaten. Bitti o iş.
Her şey yolunda. Gerisi teferruat!
***
Gerçeklikle bağını yitirme süreci içinde sürüklenen devlet aklının şizofrenik tahayyüllerinin aşağı yukarı bunlara benzeme ihtimali var. Devletin Suriye serüveninde olan bitenlerin tüm süreci Saray’ın tutulduğu akıl hastalığının seyrindeki vahim tabloyu ortaya koymaktadır. Bugün varılan Rojava işgaline soyunma girişimi ise hastalığın ölümcül alevlenme döneminden başka bir şeyi göstermiyor.
Vakti zamanında, “üç günde gider Şam’da Emevi Camii’nde namazımızı kılarız” halüsinasyonlarıyla başlamıştı bu alevlenmeler. Sonra “Kobane düştü düşecek”lerle şiddetlenmişti. Ve biliniyor, direnişin ve yenilginin gerçek ve sert duvarına çarpıp yataklara düşülmüştü daha sonrasında. O günden bugüne de esasen devlet, akıl parçalanması tablosundan çıkamıyor. Tam da bu nedenle, Suriye denkleminin bugünkü dengeleri içinde, durumu kavramaktan uzak ve gerçekliği hastalıklı biçimde zorlayarak kendi hayali kurgularına uydurmaya çalışıyor. Kürt düşmanlığı takıntısı, nerede Kürt varsa düşman belleme sanrısı onu Rojava’yı işgale girişmek gibi ölümcül bir eşiğe getirmiş bulunuyor. Saray’daki kendini, muhtemelen, Trump’ın arkasında, Putin’in önünde, Mollaların yanında koruyucu melekleri olarak bulunduğu bir zafer yürüyüşü kurgusunda sanıyor olmalı. Ve, Rojava devrim güçlerini de kurşun asker oyuncakları.
Oysa, bütün bunlar devlet akılsızlığıyla kazdıkları Suriye çukurunun dibindeki karanlıkta yaşanıyor. Saray’daki için gerçek ve ölümcül olan da bu.
Abdullah Öcalan, gerçeğin aklıyla, gelişmelerin yönünden duyduğu insani kaygıyla ve halklara karşı duyduğu tarihsel ve devrimci sorumlulukla, “gelin Kürt sorununu çözelim, ben hazırım” demişti.
Devlet mi yok? Akıl mı yok? İş işten tam geçmeden, İmralı’ya gitmenin bir yolu bulunsa?