- Kuzey ve Doğu Suriye’nin Qamişlo kentinde 5. Uluslararası Rojava Film Festivali devam ediyor. Festivalde dört parça Kürdistan ve dünyanın birçok ülkesinden yönetmen, senarist ve oyuncular bir araya geldi ve 81 film gösterildi
- Festivale katılanlar Rojava’da sinema, devrimci ruhun ve özgür bakışın bir yansıması olduğunu ifade ederken, festivalin, kapitalist sektör sinemasına karşı alternatif bir yol açtığını da belirttiyorlar
Zana Deniz
Kuzey ve Doğu Suriye’nin Qamişlo kentinde Rojava Film Komünü tarafından gerçekleştirilen 5 Uluslararası Rojava Film Festivali devam ediyor. 13 Kasım tarihinde açılışı gerçekleştirilen film festiveline dört parça Kürdistan ve dünyanın bir çok ülkesinden yönetmen, senarist ve oyuncu katıldı. Festival kapsamında kısa ve uzun metrajlı filmler gösterildi. Yine seminer ve atölye çalışmaları da yapılıyor. 81 filmin gösterildiği festival kapsamında kadın sineması, Ortadoğu sineması ve dünya sinema tarihi üzerine de paneller gerçekleştiriliyor. Ayrıca görüntü yönetmenleri tarafından sinema da kamera ve bakış açısına ilişkin atölye çalışmaları da yapılıyor. Gösterimler Mihemmed Şexo Kültür Merkezi ve Tev Çand konferans salonunda gerçekleştiriliyor. Rojava’da uzun bir aranın ardından yeniden gerçekleştirilen festival kapsamında şu ana kadar bir birinden farklı bir çok uzun ve kısa film izleyiciyle buluşurken, filmlere katılımın yoğun olduğunu ifade etmekte yarar var. Festival kapsamında dört parça Kürdistan ve Avrupa’dan gelen konukların bir birlerini tanımalarına ve aynı kültür ve paydada ortaklaşmalarına da olanak sağlıyor. Festival, Kürt sinemasının doğal coğrafi akışının devletler tarafından inşa edilen yapan sınırların aşılmasının mümkün olabileceğini gösteriyor.
Manifesto’nun sinemaya yansımaları
Bütün savaş tehditlerine ve saldırılara rağmen Rojava’da film festivalinin gerçekleştiriliyor olmasının hiç şüphesiz mimarlarından biri de Önder Apo’nun “Barış İçin Demokratik Toplum” manifestosudur. Rojava film Komünü tarafından gerçekleştirilen festival uzun yıllar Kürt halkı ve dostlarnın belleğinde çok dilli ve çok renkli bir festival olarak kalacaktır. Şu ana kadar festivalde yayınlanan bütün filimler herkes tarafından izlenilmesi ve kültürel paylaşımın artması için altyazılı hale getirildi. Festival kapsamında gördüğümüz herkeste Rojava’da film yapılabilir görüşü hakim. Rojava’da beşincisi gerçekleştirilen uluslararası film festivaline katılanlar ile Kürt sinemasını, Ortadoğu’da sinema yapmanın önemini ve sinema kültürünün yaygınlaştırılmasını Yönetmen Ömer Leventoğlu ve yönetmen-oyuncu Dicle Arjin ile konuştuk.
Efsanevi Rojava
Bakure Kurdistan’dan Rojava’ya gelen Ömer Leventoğlu, Rojava’nın Kürtler arasında hep gizemli, efsanevi ve görkemli bir kavram olduğunun altını çizdi. Leventoğlu: “Rojava’yı görmek buranın havasını tenefüs etmek özellikle burada yapılan sinemaya şahit olmak ve buradaki arkadaşlarla sinema üzerinde tartışmanın duygusu çok önemli. Rojava’nın kendisi oldukça muazzam bir yer. Özgür topraklarda dolaşmak çok enteresan bir duygu. Rojava’da sinema konusuna gelecek olursak, Kuzey Kürdistan’da aşağı yukarı sinemanın 30 yıllık bir hikayesi var. Rojava, bu konuda çok yeni olmasına rağmen çok nitelikli çalışmalar hayata geçirdi. Kuzey sineması kimi yanlarıyla Türk sinemasının ve başkaca sinemaların etkisi altına girmiş olsa da Rojava sineması doğrudan doğruya devrimci ruhun beslediği bir estetik. Rojava’da sinema deyince devrimci fikirlerden beslenen estetik görsel fikir ve felsefeden söz etmek zorundayız. Özellikle bu filmleri yapan yönetmenlerle, filmleri yazan senaristler ve aktörlerle tanışmak; insanının ruhunu yücelten, derinleştiren, içerik katan ve ruhunu besleyen bir şey” diye ekledi.
‘Festivalde devrimci bir ruh var’
Birçok festivale katıldığını söyleyen Leventoğlu: “20 yıldır sinema içerisindeyim çok büyük festivallere gittim. Festivallerde çok ünlü insanların olması gerekmediğini burada gördüm. Bu festivalde devrimci bir ruh var. Bu ruh sizin sinemaya, kameraya ve estetiğe bakış açınız bakımından da son derece destekleyici bir şey yaratıyor. Burada ortaya çıkan ruh bu gösterim yapılan salonların mütevaziliği ve çevrede nefes alıp veren ruh kesinlikle festivalin büyüklüğüyle değişmez. Bu ruhun kendisinde bir istihşam ve estetik var. Özgür ruh, özgür bakış var. Devrimci söz ve eylem kolektifini festivalde görüyoruz. Şuan yaşadığım bu deneyim benim 20 yıllık sinema tarihimde en görkemli deneyimdir, diyebilirim. Son derece öğretici bir festival olduğunu söyleyebilirim” dedi.
‘Dayanışma sinemaya ruh katıyor’
“Bütün Rojava’yı bir plato olarak değerlendirebiliriz. Uçan kuş, kımıldayan bir yaprak. Patlayan bir silah ve insanların birbirileriyle dayanışması….” diyen Levetoğlu, devamında şu ifadelere yer verdi: “Bütün bunlar sinemaya ruhu katıyor. Burada devrimci bir sinema yaşama geçiriliyor. Festivalde karşımıza sinema ile bütünleşmek isteyen genç bir kuşak çıkıyor. Çok coşkulu, devrimci sinemayı yaşama geçirmek için arzulu oldukları görülüyor. Bununla birlikte dünya sinemasına merakı olan onu inceleyen, araştıran ve dünya sinemasını da yakından takip eden genç arkadaşlar var.”
Rojava sineması ile temas kurma çağrısı
Rojava’da büyük bir potansiyelin olduğunu belirten Levetoğlu, dört parça Kürdistan’dan yönetmenlerin gelip Rojava’yı görmesi gerektiğinin altını çizdi. Ömer Levetoğlu, “Burada güçlü bir kapasite var. Burada ortaya çıkan potansiyel ile dört parça Kürdistan’daki sinemacı, yönetmen ve senaristlerin temas kurması gerekiyor. Biz burada Rojava’dan dünya sinemasına sözler söyleyebiliriz. Bunu bu sokaklardan gezerken bile duygu olarak hissedebiliyorsunuz” diye konuştu. Rojava Film Komünü’nde de yer alan Dicle Arjin, devrimci kollektif sinemaya ve kadın odaklı sinemaya dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Dünyadan bir akış var’
Festivalin uzun süreden beridir yapılamamasından dolayı kendilerinde ciddi anlamda bir boşluk yarattığını söyleyen Dicle Arjin: “Her ne kadar bu ara süreçte farklı projeler ile ilgileniyor olsak da; festivalin yapılamaması bir yanımız eksik bırakıyordu. Festivali uluslarası olarak değerlendiriyoruz. Başvuruları bu anlamda alıyoruz. Sesini dünyaya duyurma, devrim alanında bütün öykülerin, sanatçıların, yönetmenlerin bir araya gelmesi bizim için büyük bir anlam ifade ediyor. Çünkü biz burada var olan çalışmaları dünyaya duyurmak istiyoruz. Hem dünyadan buraya doğru öykülerin akışı var hem de buradan dünyaya bir akış var” diye kaydetti.
‘Kadın ve ekoloji’
Uzun süreden beridir festivalin örgütlemesinin olduğuna dikkat çeken Dicle Arjin, en büyük kaygıların film yönetmenlerinin buraya gelişlerini örgütlemek olduğunu belirtti. Dicle Arjin, “Uzun süredir Rojaya’ya yönelik sınırlarda bir ambargo uygulanıyor. Güvenlikten kaynaklı festival daha öncesinde sürekli erteleniyordu. Festival yapma kararının alınması sonrasında halkın festivale akmasına yönelik çalışmalar yapıldı. Birçok yönetmen buraya gelmek istedi. Çalışmaları bizimle birlikte değerlendirmek, izlemek ve görüş alışverişinde bulunmaya yönelik istekleri vardı. Fakat birçok yönetmen gerek siyasi işlemler gerekse farklı durumlardan kaynaklı Rojava’ya geçemedi. Bunun üzüntüsünü yaşıyoruz. Buna rağmen çaba içerisinde olan birçok arkadaşta buraya ulaşabildi. Bu mutluluk verici bir durum. Festivalde kadın konulu filmlerin olmasını istedik. Sanat alanında kadınlar da büyük bir emek veriyor. Ekoloji, kadın ve toplumsal sorunları ele alan filmlerin yer bulmasını daha çok önemsedik” ifadelerini kullandı.
‘Sanatın hakikat savaşçıları….’
Alternatif ve devrimci sinema oluşturmak istediklerinin altını çizen Arjin, şunları söyledi: “Bu perspektifle yola çıktık. Bunun öncüleri var. Devrimci sinema içerisinde emek vermiş ve var olan üretimlerde emek vermiş arkadaşların şehadetleri de oldu. Var olan festivallerin örgütlenmesinde öncü arkadaşların büyük bir emeği ve çabası var. Öncü arkadaşlar için bir sergi de organize ettik. Onlar her zaman en güzel anıları ile burada bizimle beraberler. Şehit Mazdek, Halil Dağ, Yılmaz Güney, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’e kadar arkadaşların yaratmış olduğu mirasın devamı olarak bizlerde bu çalışmaları örgütledik. O yüzden sanatın hakikat savaşçıları da diyebiliriz. Yol göstericilerimiz olduğunu da belirtebiliriz.”
‘Sektör sinemaya alternatif’
Var olan sinema ile kendi yarattıkları sinema arasındaki farklara değinen Dicle Arjin, “Sektör sineması daha çok kapitalizm, kadının metalaştırıldığı, erk zihniyetin daha çok olduğu bir örgütlenme ile sinema çalışmaları oluşturuluyor. Biz buna karşı da bir direniş içerisindeyiz. Kadının metalaştırıldığı, doğanın yok edildiği, dönem itibariyle anlamsızlığın oluşturduğu bir süreç içerisindeyiz. Tam da bu nokta da Komünal Film a Rojava, Rojava Devrimi’nin merkezinde ona karşı bir mücadele yürütüyor. Toplumun içerisinde kendi kök damarlarıyla hikayelerini oluşturmaya çalışıyor. Kendi hakikatinden uzaklaşmadan bu hakikati bütün dünyaya duyurmaya çalışıyor. Rojava toprakları, DAİŞ gibi örgütlenme ile karşı karşıya geldi. Bunun karşısında kadın mücadele etti ve büyük bir direniş sergiledi. Şimdi tamda bunun merkezinde kadın konulu ve anlamlı bir sanatla bir çalışmaya dönüştürmeye çalışıyoruz. Sinema da bunun bir yolu, yaşananları kamera ile kayda alma ve bütün dünyaya duyurma çabası içerisindeyiz. Örneğin Kobanê, Şengal filmi ve galası yeni yapılan Heval Brako filmi” diye konuştu.
‘Devrimci sinemayı görün’
“Kolektif çalışmaları bir perspektif olarak görüyoruz” diyen Arjin: “Ortak ruhla yapılan sanat çalışmalarını perspektif olarak görüyoruz. Tam da buradan tüm dünyaya bunun kaybolmaması, tüm halkların da buna sarılıp birlikte öyküleri kayda çekebileceklerini göstermek istedik. Devrim sineması büyüyor. Bu anlamda birçok yönetmen ve senarist projelerini gerçekleştirmek istiyor. Bunun için imkan oluşturmaya çalıştıklarını da biliyoruz. Gerçekten sektörde bunun yol ve yöntemlerini bulamıyorlar, halka ulaşma noktasında ciddi sorunlar ile karşı karşıya kaldıklarını biliyoruz. Rojava’daki ruh bunun bir anlamda aşılmasına vesile oluyor. En çok da buradaki ruhu görmek, yaşamak, üretimlerin nasıl yapıldığı görmek onlar içinde başka bir ivme kazandıracaktır. Dayanışma ile hep birlikte nasıl çalışma yapabiliriz sorusuna karşılık onları Rojava’ya çağırıyoruz. Aynı zamanda Rojava’da çalışma yürüten sanatçılarında dışarıyla fikir alışverişinde bulunmasının çabası içerisinde oluyoruz. Güvenlikle ilgili kaygılar var. Bundan dolayı iletişim kurulamıyor, adım atamıyor. Bu noktada cesaretli olmak lazım. Tekil çalışma içerisinde oluruz ama kolektifleşemeyiz. Bu da ciddi bir tehlikedir. Sanat denilen şeyinde cesaretle oluşabileceğini belirtmek lazım. Tüm sanatçı ve yönetmenlerin daha fazla cesaretle Rojava’ya gelip, hem üretimler yapabilme hem de buradaki devrim ruhunu yaşamalarını ve görmelerini isteriz” diye ekledi.
Sinemada kolektif çalışmanın önemi
Dicle Arjin sinemanın kendi içerisinde branşları çok olan bir alan olduğunu kaydederek, son olarak şunları söyledi: “Kişi tek başına bunu oluşturamaz. Bu bir gerçeklik. Biz bir projeyi yaparken bir kişi tek başına bunu yapamıyor. Kolektif ve gönüllülüğe dayalı olarak bunu yapıyoruz. Birçok genç sinemacıyı eğitip, bu alan içerisinde yetiştirmeye çalışıyoruz. Sadece birilerinin merkezinde olan değil de bunun kapsamını genişleten bir yerde duruyoruz. Sinema komünlerini oluşturmaya çalışan bir perspektifimiz var. O yüzden sinema kolektif bir ruh istiyor, diyoruz. Uyumluluk istiyor. Komüna Film a Rojava bunun en büyük örneğidir. Bu örnekten ilham alınarak birçok yerde oluşturulabilinir. Bu hayal değil, yapıyoruz. Kolektif çalışmaları bir projede yapabiliriz.”









