- Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırmak, kazanımlarını yok etmek ve QSD’yi silahsızlandırmaya zorlamak için Fransa, ABD, İngiltere ve Rusya heyetleriyle görüştü
- Türkiye, Fransa’dan QSD’ye doğrudan baskı uygulamasını ve HTŞ’nin kurumlarına katılmaya zorlamasını istedi, Fransa bunu reddetti. ABD de Özerk Yönetim’e karşı herhangi bir saldırıyı kesin ve net bir şekilde reddetti
Suriye krizi, bölgesel ve Batılı güçlerin yeniden odak noktası haline gelirken; Türk devleti, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetim’in kazanımlarını ve askeri gücünü yok etmek için, istihbarat ve diplomatik faaliyetlerini yoğunlaştırıyor. Colani’nin Şam’da yönetimi ele geçirmesinin birinci yılına ve 10 Mart mutabakatının uygulanması için verilen sürenin son üç ayına girildiği bu süreçte, diplomatik dilin sertleştiğini görüyoruz.
Heyet Tehrir El Şam (HTŞ) bünyesinde yer alan cihadist gruplar Özerk Yönetim’e açıkça tehditler savururken, HTŞ rejimi ile Özerk Yönetim arasındaki görüşmelerin bir süredir durduğu biliniyor. Buna karşın Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise 10 Mart mutabakatı kapsamında atılacak her adımının kendi isteklerine göre atılmasını dayatıyor.
Türkiye heyeti Fransa’dan ne istedi?
Özellikle Aralık 2025’in ilk haftalarında yoğun bir trafik yaşandı. HTŞ rejimini temsil eden bir güvenlik heyetinin yanı sıra İngiltere, Türkiye, Fransa, ABD ve Rusya’dan heyetlerin katılımıyla toplantılar yapıldı. Bu, Suriye’nin geleceğinin askeri olarak belirlenemeyeceği ve Özerk Yönetim’in siyasi ve güvenlik ortamında önemli bir aktör haline geldiği yönündeki uluslararası anlayışı yansıtıyor. Türkiye yaptığı tüm görüşmelerde Özerk Yönetim’in siyasi ve toplumsal faaliyetlerini “Türkiye’nin ulusal güvenliğine doğrudan tehdit” ve Özerk Yönetim’in İsrail, Fransa ve ABD tarafından desteklenmesini “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saldırı” olarak tanımlıyor. Türk heyetinin görüşmelerde Fransız heyetine, bu desteğin “PKK’nin Irak’ın kuzeyi ile Suriye arasında güvenli bir koridor oluşturmasına olanak sağladığını, bunun da Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit ettiğini” belirttiği öğrenildi.
İngiliz ve Fransız heyetlerin tutumu
Detaylarına ulaştığımız görüşmelerde başta İngiliz ve Fransız heyetleri olmak üzere bazı uluslararası tarafların Özerk Yönetim hakkındaki görüşleri dikkatleri çekiyor. Heyetlerin Suriye’deki Kürtlerin ayrılık veya bağımsızlık talep etmediklerini, aksine birleşik bir Suriye sınırları içerisine kalmayı istediklerini ancak bunun için merkezi olmayan veya federal bir modelin uygulanması gerektiğini söylediği ifade ediliyor. Aynı zamanda heyetlerin Kürtlerin siyasi, güvenlik, kültürel ve ekonomik haklarının garanti altına alınması ve iktidar kurumlarında adil temsil edilmelerinin sağlanması gerektiğini de açıkça vurguladığı belirtiliyor.
Bu tutum, Özerk Yönetim’in meşruiyetinin örtük bir şekilde tanınması anlamına gelir ve özellikle Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) DAİŞ’i yenmedeki kilit rolü göz önünde bulundurulduğunda, Özerk Yönetimi istikrar ve DAİŞ’le mücadelede önemli bir ortak olarak gören genel bir Batı eğilimini yansıttığını söylemek mümkün.
Fransa kabul etmedi
Türkiye heyetinin toplantılarda 10 Mart mutabakatını QSD’nin Dêrazor, Reqa ve Tebqa’dan çekilmesi ve QSD’nin silahsızlandırılmasıyla sınırlamaya çalıştığı öğrenildi. Dahası Fransa heyetinden QSD’ye doğrudan baskı uygulayarak silahlarını teslim etmeye ve HTŞ’nin kurumlarına katılmaya zorlamasını istediği, bu talebin Fransa tarafından reddedildiği belirtildi. Türk heyetinin, “Avrupa’nın katı tutumu” olarak nitelendirdiği durumdan duyduğu hayal kırıklığını dile getirerek, Avrupa’nın “terörle mücadele” çerçevesinde Özerk Yönetimi desteklemeye devam ettiğini ve bu desteğin, Avrupa’nın Türk baskısından bir dereceye kadar bağımsızlığını yansıttığını savunduğu kaydedildi.
QSD’yi devre dışı bırakma ısrarı
Baas rejiminin devrilmesinin ardından Türkiye ile HTŞ rejimi arasında kurulan yeni pragmatik ilişkiye rağmen, HTŞ Ankara’nın politikasını tamamen benimsemiş değil. HTŞ, merkezi bir devleti yeniden inşa etmeye çalışırken, Özerk Yönetim ve QSD’nin gözardı edilemeyecek veya dağıtılamayacak önemli bir askeri, siyasi ve sosyal güç olduğunun farkında. Bununla birlikte Şam heyetinin görüşmelerde QSD savaşçılarının Suriye ordusuna bireysel olarak entegrasyonu, güvenlik, petrol ve doğalgaz, DAİŞ’lilerin tutulduğu cezaevleri ve sınır geçişlerinin kontrolünün kendisine devretmesinde ısrarcı olduğu belirtildi.
Rusya’nın temkinli dengesi
Rusya’nın ise tüm taraflarla ilişkilerini yönetmede temkinli davrandığı bilgisine ulaşıldı. Türkiye için birçok konuda kilit bir ortak olmasına rağmen Özerk Yönetim’le açık iletişim kanallarını sürdürmeye istekli görünüyor.
Türkiye’nin HTŞ’yi Özerk Yönetim’e saldırıya başlatmaya zorlamasına rağmen, Moskova’nın herhangi bir saldırının doğrudan kendi çıkarlarıyla çatışabileceği ve özellikle Suriye’nin kıyı bölgelerinde etkisinin zayıflatabileceğini belirten açık mesajlar verdiği ifade edildi. Rusya’nın tutumu olası bir saldırının ülkeyi istikrarsızlaştıracağı ve aşırılıkçı örgütleri yeniden canlandıracağı anlayışını yansıtıyor. Bu da Rusya’nın Suriye’deki mevcut çıkarlarıyla uyuşmuyor.
ABD: QSD vazgeçilmez ortak
Kaynaklar, ABD heyetinin Özerk Yönetim kontrolündeki bölgelere karşı herhangi bir saldırıyı kesin ve net bir şekilde reddettiğini vurguladı. Washington, büyük ölçekli bir savaşın DAİŞ’in yeniden güçlenmesine yol açacağına ve QSD’nin son yıllarda elde ettiği güvenlik kazanımlarını tehdit edeceğine inanıyor. ABD heyetinin bu endişeleri doğrudan Türkiye’ye ileterek, Kuzey ve Doğu Suriye’deki istikrarın ABD’nin bölgedeki stratejisinin kilit bir unsuru ve QSD’nin vazgeçilmez bir ortak olduğunu vurguladığı belirtildi.
İsrail’in Suriye’nin güneyindeki planı
Bu karmaşık dinamikler arasında, Rus kaynaklarının İsrail güvenlik heyetine; Türkiye’nin etkisini sınırlamak amacıyla Suriye’nin güneyinde kalıcı üsler kurma planlarını Moskova’ya bildirdiğini açıklamasıyla beklenmedik bir İsrail rolü ortaya çıktı. Bu gelişme, Suriye krizine dahil olan aktörlerin çokluğunu yansıtıyor ve ülkenin kuzeyindeki güç dengesinde yaşanacak herhangi bir radikal değişimin, hassas bölgesel güvenlik çıkarlarının kesiştiği güneyi kaçınılmaz olarak etkileyeceğini gösteriyor.
Bunun yanı sıra görüşmelerde Türk heyetinin İsrail’in İran’ın Suriye’de yeniden aktif olacağı gerekçesiyle Türkiye’nin Özerk Yönetim’e karşı operasyonuna ABD’nin onay vermesini engellediğini öne sürdüğü öğrenildi. Bu, İsrail’in Suriye’deki etkisini koruma ve Türkiye’ye karşı baskı oluşturma stratejisini yansıtıyor.
Temel anlaşmazlıklar
Tüm bu gelişmeler, Özerk Yönetim ile HTŞ rejimi arasındaki temel anlaşmazlığın sadece güvenlik, sınır sorunları ve petrolle sınırlı olmadığını, aynı zamanda gelecekteki Suriye devletinin kimliğinin özünde de yattığını gösteriyor. HTŞ, Suriyelilerin on yıllardır acısını çektiği merkeziyetçi sistemi bir kez daha dayatmaya doğru ilerlerken, Özerk Yönetim, coğrafi, etnik ve dini kriterlere göre güç dağılımına dayalı, Suriye toplumunun karmaşık gerçekleriyle uyumlu, merkeziyetçi olmayan bir projeye bağlı kalıyor.
Bölgedeki yeni güç savaşında, Özerk Yönetim ve QSD’nin, Suriye coğrafyasındaki konumlarını sağlamlaştırma şansları her zamankinden daha yüksek. Kısacası Kürtlerin son on yılda Suriye’nin geleceğinde kilit bir güç olarak kendilerini konumlandırdıklarını başardıkları açık. Bölgesel ve uluslararası alanda, Suriye’nin istikrarı için en gerçekçi seçeneğin merkezi olmayan bir model olabileceğine dair artan kanaatle birlikte, Özerk Yönetim projesi, sayısız zorluk ve baskıya rağmen, Suriye’nin gelecekteki siyasi yapısının ayrılmaz bir parçası olma yolunda ilerleme iradesini gösteriyor.
Haber: Zeynep Boran / Yeni Özgür Politika









