Türkiye ve bağlı güçlerin saldırıları sonucu Rojava’da hemen hemen her gün insanlar katlediliyor, siviller katlediliyor; kadınlar, çocuklar katlediliyor. Basın mensupları katledildi, sanatçılar katledildi.
AKP iktidarı Rojava’ya yönelik Kürt halkına yönelik saldırı ve katliamları görünmez kılmak, tepkileri manipüle etmek için sık sık Türk-Kürt kardeşliği, İslam kardeşliği demagojisine başvuruyor. ‘Kürtler Türkler kucaklaşalım’ diyor. İktidar kardeşlik ve kucaklaşma söylemi altında her gün Kürtlerin bir tarafını kanatıyor.
İktidarın yaptıkları ne Kürt-Türk kardeşliği ne İslam kardeşliğiyle ve ne de demokratik bir birliktelik ile bağdaşır bir tarafı var.
İktidar Suriye’de ve Ortadoğu’da yaşanan yeni gelişmeler ekseninde ‘kabımıza sığmıyoruz ‘Türkiye Türkiye’den büyük’ işgalci dürtüsüyle hedefine yayılmacılığı ve Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirme ve Rojava’nın geleceğini karartmayı koymuştur.
Türkiye Rojava’ya yönelik yaptığı saldırıları terör, teröre karşı mücadele söylemi ve sıfatları altında sürdürüyor, Kuzey Doğu Suriye ve Rojavanın kendisi tarihin en büyük terör ve katliam saldırılarına maruz kalan ve saldırılara karşı mücadelede büyük bedeller veren bir alan. Tarih ve insanlık bu gerçeğin tanığı bu gerçeğe saldırmak kirli ithamlarda bulunmak, insanlığa, insanlığın Rojava mücadelesine yönelik takdirine ve o mücadeleden aldığı ilhama bir saldırıdır.
Türkiye’nin kirli ithamın altındaki hesap DAİŞ’i ve benzeri çete gruplarını aklama hesabıdır.
AKP iktidarı hiçbir zaman DAİŞ’in yenilgisini içine sindiremedi. DAİŞ’i yenilgiye uğratanlar da intikam almaktan bir türlü vaz geçmiyor.
Türkiye’nin DAİŞ’le, selefi çetelerle, insanlığa kan kusturan çetelerle uluslararası alanın, BM’nin ve aynı zamanda kendi terör listesinde olan yapı ve kişilerle nasıl iç içe olduğu hatta sponsoru olduğu kamuoyunun bilgisi dahilinde.
Türkiye geride bıraktığımız yüzyılın başında günümüze kadar Kürtlere karşı tutumu ve politikası Kürt karşıtlığı ve Kürt sorununda çözümsüzlüğü sürdürme temelidir. Türkiye Ekonomik, politik diplomatik, askeri ve toplumsal enerjinin azami kısmını bu temelde harcadı.
Türkiye geçen tarih süreçte Kürt halkına, Kürt halkının varlığına hak ve hukukuna karşı bir köklü karşıtlık içinde oldu. Faşizan zihniyet Türkiye’yi derin biçimde etkisi altına aldı. Faşizan zihniyet Kürt sorununda çözümün gerçekleşmesi ve barışın sağlanmasından ve demokratikleşmede nitelikli bir tutum ve nitelikli bir açılım yapmaktan Türkiye’yi alı koymuştur.
Türkiye ekonomisinin iflas etmesi, toplumun büyük yoksulluk içinde kıvranması, sistemin mafyalaşması her taraftan büyük bir çürümenin ortaya çıkması, düzensizliğin ve hukuksuzluğun zirve yapması Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrarın birer faturalarıdır
Erdoğan bir zamanlar miting miting bir merminin kaç para olduğunu dile getiriyordu Türkiye’nin geleceğini Kürde sıkılacak mermiye odaklayan bir devlet, bir iktidar, ve bir lider o mermiyi Kürt ve Türk halklarının ortak geleceğine hatta kendi geleceğin sıkıyor
Türkiye’de çeşitli güç odakları Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirme, Kürtlerin taleplerini yok sayma üzerinde birbirine habire ayar vermeye çalışıyorlar. Çözümsüzlük üzerinde sağlayacakları rantın kendilerine hayli çekici geldiği ortada.Tekçi faşist zihniyetin, rantçı zihniyetin iyilikten, aydınlıktan, demokrasiden ve Kürt Türk halkının ortak geleceğinden yana getirisi olmayacak.
Türkiye yüzyılı aşkın bir süredir kendi içinde ve bölge çapında da Kürt sorununda çözümsüzlüğün merkez üs konumunu sergiledi Irak, İran ve Suriye devleti de Türkiye’nin Kürt sorununa yönelik çözümsüzlük politikasında yakında etkilenip kendi özgülünde uygulayıcısı oldular. Ve Türkiye de bu devletlere Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirme yönünde yoğun teşvikte bulundu, teşvikin yetmediği zamanlarda tehdidi devreye koydu.
Türkiye’nin ve söz konusu devletlerin tüm çabalarına rağmen Kürt halkı büyük bedeller pahasına da olsa çözümsüzlük konseptini yardı, Kürt sorununda çözümsüzlük artık sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Herkesin bu gerçeği görmesi gerekiyor. Çözümsüzlükte ısrar edenler şunu bilmelidir ki, bir bumerang gibi dönüp kendilerini vuracaklardır.
PKK lideri Sayın Abdullah Öcalan, kamuoyuna sunduğu deklarasyonla sorunun demokratik temelde çözümü için pozitif çerçeve sundu. İktidar Sayın Öcalan’ın pozitif tutumuna karşı saldırı politikasını ve tehdit dilini sürekli öne sürüyor ancak kanımca ters teper, hem de çok büyük ters teper.
AKP iktidarının Kürt sorununa ve Kürt halkına yönelik uygulaması, Saddam Hüseyin’in Güney Kürdistan’a Güney Kürdistan Kürtlerine yönelik Enfal hareketine benzerlik içinde. Saddam’ın Irak’a nasıl bir yararı olmadıysa AKP’nin Türkiye’ye bir yararı olmayacaktır.