Rojin Kabaiş dosyasının, kadınların yaşam hakkı karşısında devletin sorumluluk testi olduğunu söyleyen avukat İrem İlhan, ‘Dosyanın hâlâ cinayet veya cinsel saldırı ekseninde genişletilmemesi, kadına yönelik şiddeti yapısal bir sorun olarak görmekten kaçınan yargı pratiğinin bir sonucudur’ dedi
Hazırladığı raporda Rojin Kabaiş’in vücudunda iki farklı DNA tespitini yapan ancak DNA’ların hangi bölgede bulunduğunu açıklamayan Adli Tıp Kurumu (ATK), aradan geçen bir yılın ardından mahkemenin talebiyle açıkladı. ATK, iki farklı DNA’dan birinin Rojin Kabaiş’in göğüs kısmında, diğerinin ise vajina da olduğunu mahkemeye bildirdi. ATK’nin Rojin Kabaiş dosyasında kritik bir öneme sahip bilgiyi bir yıl saklaması büyük tepkiye neden oldu.

Dosyanın takipçisi olan Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi Temsilcisi avukat İrem İlhan, dosyanın başından bu yana yaşananları anlattı. İrem İlhan, baroların ortak açıklamasının dosyanın artık şüpheli bir kadın ölümü değil de kamu vicdanını ilgilendiren bir kadın katliamı veya cinsel saldırı dosyası olduğunu yeniden görünür kıldığını söyledi. İrem İlhan, Amed ve Wan barolarının ortak açıklamasının hem soruşturma makamlarına hem de kamuoyuna artık sürecin bir sessizlik ile gerçekleştirilmeyeceğinin mesajını verdiğini ifade etti. İrem İlhan, “İstanbul ve CEDAW Sözleşmelerinin de öngördüğü devletin etkin soruşturma yükümlülüğünü hatırlatan bir baskı unsuru oluşturuldu. Bu ortak iradenin de delillerin üstünün örtülmesinin engellenmesini ve soruşturma aşamasının da hızlandırılması amacını güttüğüne inanıyoruz” dedi.
‘İstanbul sözleşmesi açıkça ihlal edilmiştir’
Rojin Kabaiş’e dair “intihar” şüphesi yaratılmasına dikkat çeken İrem İlhan, “Ülkede birçok şüpheli kadın ölümü dosyası intihar etiketiyle kapatılmaya çalışılıyor. Rojin Kabaiş dosyasında da aynı şekilde oldu. Hiçbir somut veri olmadan Rojin’in intihar ettiği düşüncesinin dolaşıma sokulması; soruşturmayı yönlendiren ve delillerin toplanma safhasında zedeleyen bir algı operasyonuna dönüştü. Yine ön yargısız bir şekilde kadın ölümlerini potansiyel cinsiyet temelli şiddet vakası olarak soruşturmak olmalıydı. Bahsettiğimiz olayda İstanbul Sözleşmesi açıkça ihlal edilmiştir” sözlerine yer verdi.
Kameranın bozuk olup olmadığı incelenmemiş
Dosyada tıbbi ve hukuki anlamda hukuksuzluklar yaşandığını belirten İrem İlhan, “Somut olarak örnek vermemiz gerekirse; delil toplanırken bir yeri gözetleyen kamera bozukmuş. Bu kamera bozuk olsa dahi muhafaza altına alınması ve bozuk olup olmadığının tespiti yapılıp tutanağa geçirilmesi gerekiyordu. Fakat kamera muhafaza altına alınmamış. Olay yeri asla çevrilmemiş ve delil toplama aşamasındaki büyük ihmaller ve gizlemeler olarak değerlendiriyoruz” şeklinde belirtti.
‘Ailenin direnişi kadın ölümlerinin politik olduğunu gösterdi’
Ailenin bir yıldır süren adalet mücadelesinin kamuoyu açısından nasıl bir farkındalık yarattığına değinen İrem İlhan, “Rojin’in ailesi sessizleştirilmeye çalışılan bir hakikat karşısında direniyor diyebiliriz. Bu direniş, Türkiye’deki kadın ölümlerinin kader olmadığını, her bir dosyanın politik olduğunu bir kez daha gösteriyor. İntihar algısının bir süre sonra sorgulanması bir farkındalık yaratmış oldu. Artık adli süreçler sorgulanıyor. Kadın hareketinin dayanışmasıyla da bu mücadelenin birleşmesi, toplumun her kesiminde adalet arayışının toplumsal bir sorumluluk olduğunu bir kez daha hatırlattı” sözlerine yer verdi.
‘Gizlilik kararı şeffaflığı ortadan kaldıran bir perdeleme aracı’
Dosyadaki kısıtlılık kararının devam ettiğine dikkat çeken İrem İlhan, ailenin dosyaya fiilen erişiminin engellendiğini kaydetti. İrem İlhan, “Bugün geldiğimiz aşamada görüyoruz ki bu gizlilik kararı şeffaflığı ortadan kaldıran bir perdeleme aracı olarak kullanılıyor. Bu kararların kaldırılması için genellikle sulh cezaya itiraz yolunu kullanıyoruz. Dosyaya yeni savcı atanmasıyla, sürecin biraz yumuşamasıyla ve savcının da inisiyatifiyle avukatlar olarak dosyaya erişebildik” dedi.
İrem İlhan şöyle devam etti:
“Dosyada yine bulaş ihtimalinden bahsedildi. Bulaş ihtimali nedir? Temas yoluyla, sürtünme yoluyla bulaşabilecek şeylerdir. O zaman DNA örneklerinin nereden bulunduğunu bilmiyorduk. O zaman kısıtlılık kararı olmasaydı ve erişebilseydik, DNA’nın bulaş yoluyla bulaşmayacağını tespit edebilir ve buna yönelik bir rapor isteyebilirdik. Ayrıca yargı, kadın ölümlerine hâlâ şüpheli bir mesafeden, politik olmayan teknik bir meseleymiş gibi yaklaşmaya çalıştığını gösteriyor. Oysa az önce bahsettiğimiz gibi intra vajinal bölgesinde tespit edilen DNA örneği varken, Türk Ceza Kanunu Madde 102 kapsamında bu DNA örnekleri cinsel saldırı ihtimalini hukuken kuvvetlendiren açık bir delildir. Buna rağmen dosyanın hâlâ cinayet veya cinsel saldırı ekseninde genişletilmemesi, kadına yönelik şiddeti yapısal bir sorun olarak görmekten kaçınan yargı pratiğinin bir sonucudur. Rojin Kabaiş dosyası sıradan bir dosya değil, kadınların yaşam hakkı karşısında devletin sorumluluk testidir.”
Haber: Şehriban Aslan \ JINNEWS