Basılan Kürtçe edebiyat metinlerini kategorik olarak dostları şevkat ile kucaklarken, hasımları şiddetle itelemiştir. Bu ikilem bir açmazdır; yaratıcı eleştirinin önüne bariyerler koymaktır. Bir edebiyat olayı için yazar-metin-okur kadar eleştiri de ontolojiktir. Diğer türlerden daha fazla Kürtçe hikaye eleştiri kurumundan yoksundur. Barış Atmaca’nın Resse Yayınevi tarafından yayınlanan Dile Şevê isimli eseri vesilesiyle Kürtçe hikayeye ilişkin birkaç yargıda bulunmakta fayda var: Rewşen kuşağından sonra hikaye doğrultusunu bulmada açmaza düştü. Bir kere çok harika tekil örnekleri olmakla birlikte bir akım olmaktan uzaktır.
Hikayeler şöyle çerçevelenebilir: Değerleri, mitleri, simgeleri ya da genel deyişle hayat düzleminde belirlenmiş olarak “hazır” olana yönelmenin gidip “mitoromantik” nosyonuna varması; oylumlu bir romanın kısa kesitleri gibi durmaları; olaysallığın resesif olması; düzçizgiselliğin barizliği; birkaç akımı birden taşıyarak ekletizmde kalmaları; özgün önerme yokluğu ya da büyük önermeler dahası aynı anda zıt önermeleri barındırmaları; mesaj verme kaygısının estetiği baskılaması; geniş anlatımlı tanrısal dilselliğin yaygınlığı; karakterlerden düşünce çıkarma yerine düşünce giydirme gibi yapısal bir çıkmazı; metin kişilerinin edinimlerinin doğrultusuna önceden belirlemeleri; okurun yerine de eylemin etrafında oluşan basit daireler.
Son tahlilde kısa hikaye şiir gibi zor zanaattır. Hikayeci, bu zorluğun bilincinde olarak dilin ve deneyinin gerecini bir dönüştürme sürecinde belirli bir ürün durumuna getirmeyi becerecektir. Şu halde, varoluşsal bir dönüşüm düzleminde geçen Kürtçe, kısa hikayeye çok yaraşıyor.
Kürtçenin seslendiği zemin yazılı edebiyat açısından hamdır. Çoklu bir özgürlük potansiyeli taşıyor. Zemin Kürt insanının fiziksel-ruhsal portresini çizmeye namzettir. Zira o sonunda insana içkin bir anın imkanıdır. Değil mi ki bütün bir yaşamın sayısız ayrıntılarının her biri bir hikaye temasıdır. Barış Atmaca’nın “Heyf” hikayesi böyle bir metindir. Demek ki koca bir hayat içinde sonsuz çokluktaki anlar hikayenin sorunudur. Orada hayat devcileyin dokuma, anlar tek tek düğümlerdir. Düğümlerle dünyalar kurmaktır bir bakıma.
Dile Şeve’deki metinler geniş zamanlı ve sona odaklıdır. Oysa kısa hikaye çokluk, bir ana, bir kişinin o an içinde durum halinde verilebilir; bir sonucu iletmesi ya da saptaması beklenmeyen bir türdür o; yaşamın bir an içinde olup bitenler aynı zamanda o an içinde bir son, bir çözüm de çoğu kez üretmez. Sürecekmiş gibidir ve ansızın sonlanır.
Gel gelelim bu metin okuru da hikayeden o sonları, o sonun devamını, bildirimlerini beklemez. Hikaye yazının içinde bitmiş ama okurun dimağında sürmektedir. Okur da hikayede aynı düzeyde bulunmaktadır aslında. İşte o etkin okur aniden kesilen sondan öncesini süzerek çıkarmıştır bile. Sonraki olası anlamları bulmakta güçlük çekmeyecektir. Burada iddiamız o ki, Kürtçe kısa hikaye okuru, mesela roman okurundan daha entelektüel ve de politiktir. O nedenle hikayecilerin zanaatı zordur. Bir hevesin çok ötesinde bir sanat alanıdır.
Hikaye romanın sacayaklarını kırmıştır. Misal, Mizgin Ronak’ın “Rojhat” adlı romanının karakterleri arasında gitgide uzayan bir süreç içinde dönüşerek gelişen atmosferi düşünelim. Buna karşın bir de Dile Şeve’deki Veger’i. Veger haliyle roman değil; ne ki hikaye formatına da varamamış. Sözgelimi iyi oluşturulamamış bir karakter romanın büyük oylumu içinde kendini okurdan saklayabilir. Oysa hikayede tek bir fazla cümle açığa düşerek anlatıyı aksatabilir. Gerek içbiçime, gerek dışbiçime değin bir türlü gereksiz öğe kısa hikaye yapısının dışındadır. Roman makro olana, hikaye mikro olana bir bakıştır.
Roman, göz korkutur; kısa hikaye ile yazar adaylarını kendine çeken ışık gibidir. Onun dayanılmaz hafifliğine kapılmamak önem taşır. Modern Kürtçe hikayesi çok sağlam bir geleneğe dayanır. O, basılan her kitapla kendi geleceğini kurarken, bir dilsel direniş alanı olmanın yanında, örneğin büyülü gerçekçilik gibi kendi akarını bularak, hayatın kör noktalarına düşürülen ışık olmaya devam edecektir.
*Bolu F Tipi Cezaevi