Rosa Kadın Derneği’nin kadına yönelik şiddete karşı kurulduğunu belirten dernek başkanı Suzan İşbilen, ‘Kadınlara umut oldu’ dedi
AKP-MHP iktidarı tarafından 15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsü sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) birçok kurum gibi kadın kurumları da kapatıldı. 677 sayılı KHK ile farklı illerde faaliyette bulunan 12 kadın kurumu 11 Kasım 2016’da kapatıldı. Aynı dönemde belediyelere atanan kayyımlar da belediyeler bünyesinde faaliyet gösteren en az 36 kadın merkezini kapattı.
İktidar ve atadığı kayyımlar toplumsal hayatın dışına atmaya çalıştığı kadınlar Amed’de 29 Aralık 2018’de bir araya gelerek Rosa Kadın Derneği’ni kurdu. Kuruluşunun 6’ncı yılını geride bırakan Rosa Kadın Derneği, iktidar ve yargının baskılarına rağmen bu güne kadar, kadınlara hem psikolojik hem de hukuki destek sunmaya devam etti. Dernek, kurulduğu günden bu yana en az 274 kadına destekte bulundu.
Rosa Kadın Derneği Başkanı Suzan İşbilen, derneğin kuruluş amacına dair konuştu.
Şiddete karşı mücadele
Kadın mücadelesi adına kentteki kadınlar bir araya gelerek Rosa Kadın Derneği’ni kurduklarını dile getiren Suzan İşbilen, Rosa Kadın Derneği’ni kurarken hedeflerinin direkt şiddet başvurusu almak olmadığını, şiddetle mücadele fikriyatını oluşturmak olduğunu anlattı.
Rosa’nın 7’nci yılı
Suzan İşbilen, “Kadının gerçekten can güvenliği riski varsa kadınla birlikte erkeği uzaklaştırmak için karakollarda kadınlara her türlü desteği sunup, birlikte erkeği evden uzaklaştırma veya bu uzaklaştırmaya rağmen hala şiddet devam ediyorsa; kadını şiddet alanından uzaklaştırıp, başka şehirlerdeki kadın sığınma evlerine göndermeye başladı. Rosa 7’nci yılına girmek üzere 29 Aralık günü de kendi kuruluş yıl dönümümüzde yine üyelerimizle işte şiddete uğrayan danışanlarımızla birlikte Rosa’nın 7 yılını konuşacağız. Temel ihtiyaçları kuruluş gerekçesi ve amacı buydu ve hala da bunu yapmaya devam ediyor” şeklinde konuştu.
Toplumsal dönüşüm yaratılmadan şiddetin son bulmayacağını ifade eden Suzan İşbilen, “Erkek hala toplumsal cinsiyet eşitsizliğin yarattığı o kışkırtılmış erkeklik kişiliğiyle yaşamına devam ediyor. O yaşamına devam ettiği sürece de kadınların şiddet riski bitmeyecektir. Yerel yönetimlerin bu konuya da el atması gerektiğini düşünüyorum. Şiddet uygulayan erkekliği de sorgulayan bir çalışmanın başlatılması gerekiyor” diye belirtti.
‘Umut oldu’
Rosa Kadın Derneği kurulmadan önce hem belediyelere kayyım atandığını hem de yayımlanan KHK ile tüm demokratik sivil kuruluşların kapatıldığını belirten Suzan İşbilen, “Şiddete uğrayan kadınların başvurabilecekleri hiçbir kurum ya da kuruluş yoktu. Rosa’nın kurucusu olan arkadaşlar, geçmişte bu alanda deneyim sahibi olan kadınlardı. Kadın kurumlarında ve belediyelerin kadın birimlerinde çalışan arkadaşlarımız, şiddet mağduru kadınların ne yaşadıklarını biliyorlardı. Bu nedenle şiddete uğrayan kadınların ne yapması gerektiğine dair bilgi ve deneyime sahip oldukları için böyle bir derneği kurma ihtiyacı doğdu. Böylece Rosa Kadın Derneği kuruldu. Rosa Kadın Derneği’nin kuruluşu gerçekten kadınlar için bir umut oldu” dedi.
‘Bildirileri sessizce alıyorlardı’
Şiddete uğrayan kadınların yaşadıkları durumu kolay kolay kimseyle paylaşamadığını belirten Suzan İşbilen, “Tek tek kapıları çalarak derneğin kurulduğunu, şiddet mağduru kadınlara psikolojik ve hukuki destek sunduğumuzu anlatan bildiriler dağıttık. Kadınlar bu bildirileri sessizce alıyordu, ama biz onların bu durumu gizlice umut olarak gördüklerini fark ediyorduk” dedi
‘Asıl hedefimiz şiddetsiz bir toplum yaratmak’
Rosa Kadın Derneği’nin ana hedefinin kadınların şiddete uğramadığı bir toplum yaratmak olduğuna dikkat çeken Suzan İşbilen şöyle konuştu: “Asıl hedefimiz, şiddeti durduracak mekanizmalar geliştirmek. Rosa olarak bizim sığınma evlerimiz yok, kadınlara hukuki ve psikolojik destek sunabilecek imkanlarımız da sınırlı. Kayyım belediyeciliği döneminde bu mekanizmalar kapatılmıştı. Diyarbakır’da bir tane kadın sığınma evi vardı, ama oraya giden kadınlar ikinci kez gitmek istemiyordu. Çünkü bu evleri yönetenlerin zihniyeti evdeki erkeklerden farklı değildi. Kadınlar, iki şiddet arasında tercih yapmak zorunda kalıyordu. Bu nedenle Mor Çatı gibi kadın kurumlarıyla işbirliği yaptık. Kayyımın olmadığı, kadın zihniyetiyle yönetilen illerdeki sığınma evlerine yönlendirme yapıyorduk.
Şu anda ise Diyarbakır’da sosyal belediyeciliği ön plana çıkaran belediyeler yeniden kendi sığınma evlerini ve şiddetle mücadele birimlerini kurdu. Artık bize başvuran kadınları daha rahat yönlendirebiliyoruz.”
Kaynak: MA / JINNEWS