‘Wêjegeha Rûsî’ adlı bir site kurarak Rus edebiyatını Kürtçe okurla buluşturan Aysel Tabak ile konuştuk:
- Rus edebiyatı üzerine Kürtçe yaptığım çalışmalar için bir mecra bulamayınca ‘Neden kendim açmıyorum?’ diye düşündüm. Eğer hazırda bir şey yoksa, onu kendin yaratma ihtiyacı hissediyorsun. Önce bir podcast kanalı açtım. Birkaç bölümden sonra da internet sitesini kurmaya karar verdim
- Rus edebiyatında 19. yüzyıl ‘Altın Çağ’ olarak adlandırılır. Bu benim tanımım değil; dünyaca kabul görmüş ve Rusların da kullandığı bir kavramdır. Bunun iki temel nedeni var. Birincisi, Rus edebiyatının en önemli yazarlarının bu dönemde ortaya çıkması ve dünya edebiyatında güçlü bir yer edinmesidir. Bu dönem hem estetik açıdan hem de düşünsel derinlik bakımından Rus edebiyatının kurucu ve belirleyici evresidir
- Bence Kürtler, Türkiye ortalamasının üzerinde kitap okuyan bir kesim. Özellikle yüksek eğitim almış Kürtlerde okuma oranı oldukça yüksek. Okuma alışkanlığı olan herkesin yolu er ya da geç Rus edebiyatı ile kesişiyor. Bu anlamda Rus edebiyatına ciddi bir ilgi olduğunu söyleyebilirim
Mahsum Sağlam
Her dilde edebiyata olana ilgisi ile tanıdığımız arkadaşımız Aysel Tabak, Rus edebiyatına dair Kürtçe bir site kurdu. Rus edebiyatını Kürtçe okurla buluşturmayı hedefleyen ‘Wêjegeha Rûsî’ adlı sitede, yazı, çeviri ve podcast içerikleri yayınlanacak. Tabak’ın amaçlarından biri de Kürtçe’nin asimilasyonuna engel olmak. ‘Kürtçe okumak ya da dinlemek isteyenlerin ulaşabileceği alanlara küçük de olsa bir katkım olsun istedim’ diyor. Tabak, Rus edebiyatına, Kürtçe’ye ve emek verip hazırladığı sitesine dair sorularımız yanıtlardı.

- Öncelikle sizi tanımayanlar için kendinizden bahsedebilir misiniz? Rus edebiyatı ile olan bağınız nereden geliyor?
Ben de birçok Kürt gibi çocukluğumda kendi köyümden, memleketimden uzaklaşmak zorunda kaldım. Bitlis’ten 1992 yılında taşındık. Köy yakmalarının yoğun olduğu bir döneme denk gelse de bizim göçümüz doğrudan bu nedenle değil, daha çok ekonomik sebeplerden kaynaklanıyordu. Kocaeli’nin Darıca ilçesine yerleştik. O dönem Türkçe bilsem de hâkim dilim Kürtçe’ydi. Zamanla iş hayatı, okul derken büyüdüğümde Kürtçe’yi anlayan ama konuşamayanlardan biri hâline geldim.
Dilin, daha doğrusu anadilin önemini üçüncü bir dille, yani Rusça ile tanışınca fark ettim. Bu da Bakü’de üniversite okumaya gittiğim dönemde gerçekleşti. Bakü’de felsefe okumaya gittiğimde üniversitelerin çift dilli bir sisteme sahip olduğunu öğrendim: Rus sektörü ve Azerbaycan dili sektörü. Ben Rus sektörünü seçtim; yani üniversite eğitimimi Rusça almayı tercih ettim.
Bakü’de üç yıl kaldım ve bu süreç benim bir Kürt olarak kimliğimin de farkına varmamı sağladı. Kendi dilimde neden konuşup okuyamadığımı sorgulamaya başladım. Bir ara tatilde İstanbul’a gelip Kürtçe gramer ve okuma kitapları aldım ve kendi kendime çalışmaya başladım. Böylece anadilime geri dönüş yolculuğum başlamış oldu.
Bakü’ye gitmeden ve Rusça öğrenmeden önce de Rus edebiyatından kitaplar okumuştum ama bu, özel bir ilgi nedeniyle değil; sadece okumayı sevdiğim içindi. Rus edebiyatına özellikle yönelmem ise Rusça’yı öğrenmemle birlikte oldu. Bir dili öğrenirken o dilin insanlarını, kültürünü, edebiyatını, hatta coğrafyasını da tanırsınız. Benim için de öyle oldu. Dili öğrenmeye başlayınca karşıma sonu olmayan bir kültür alanı açıldı ve bunun içinde özellikle edebiyata yöneldim. Daha sonra Ankara Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü okudum.
- Bu platforma neden ihtiyaç duydunuz?
Açık konuşmak gerekirse bizim dilimiz baskı altında olan bir dil ve biz de sistematik olarak asimile edilmeye çalışılan bir halkız. Kürtçe her ne kadar zengin bir dil olsa da kullanım alanı giderek daralıyor. Çocuklarımız artık çoğunlukla Türkçe ile büyüyor. Aktif olarak kullanılmayan bir dil zamanla işlevselliğini kaybeder.
Ben de elimden geldiğince, yetkin olduğum alanda en azından erişilebilirliğe bir katkı sunmak istedim. Kürtçe okumak ya da dinlemek isteyenlerin ulaşabileceği alanlara küçük de olsa bir katkım olsun istedim. Benim yetkinliğim de bu alanda: Rusça biliyorum ve dil alanında akademik bir eğitimim var. O hâlde neden bunu kendi dilimde bir üretime dönüştürmeyeyim diye düşündüm.
Yıllar içinde dili öğrenirken ve üniversite okurken kendi çalışmalarımı da Kürtçe sürdürdüm. Örneğin bir Rusça hikâye ya da şiir okuduğumda çok beğenmişsem Kürtçe’ye çevirdim. Yazarlar hakkında Kürtçe yazdığım biyografi yazıları, edebî incelemeler ve kitap analizleri vardı. Yazıyordum ama bunları yayımlayabileceğim ya da paylaşabileceğim çok fazla mecra yoktu.
Elbette yayımlanan yazılarım oldu; örneğin Xwebûn’da ara ara yazdım. Ancak oradaki yazılarım doğrudan Rus edebiyatı üzerine değil, daha çok Rusya’daki Kürtçe yayınlar ve Kürdoloji çalışmalarıyla ilgiliydi. Rus edebiyatı üzerine Kürtçe yaptığım çalışmalar için bir mecra bulamayınca “Neden kendim açmıyorum?” diye düşündüm. Eğer hazırda bir şey yoksa, onu kendin yaratma ihtiyacı hissediyorsun. Önce bir podcast kanalı açtım. Birkaç bölümden sonra da internet sitesini kurmaya karar verdim.
- İnternet sitenizde Rus edebiyatı için ‘Serdema Zêrîn’ yani ‘Altın Çağ’ diyorsunuz. Rus edebiyatını altın çağ yapan neydi?
Rus edebiyatında 19. yüzyıl “Altın Çağ” olarak adlandırılır. Bu benim tanımım değil; dünyaca kabul görmüş ve Rusların da kullandığı bir kavramdır. Bunun iki temel nedeni var. Birincisi, Rus edebiyatının en önemli yazarlarının bu dönemde ortaya çıkması ve dünya edebiyatında güçlü bir yer edinmesidir. Bu dönem hem estetik açıdan hem de düşünsel derinlik bakımından Rus edebiyatının kurucu ve belirleyici evresidir.
İkinci neden ise o dönemin eserlerinin genel havasıdır. Dostoyevski gibi karanlık temalar işleyen yazarlar olsa da, dünyanın anlaşılabilir olduğuna dair bir inanç vardır. İnsan aklının ve ahlakının bir yol bulabileceği düşüncesi, yani geleceğe dönük bir umut hissi taşır. Toplumsal konular görece daha iyimser bir çerçevede ele alınır. Örneğin Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanında suç işlenir ama vicdan korunur.
Bu miras üzerine yükselen ve Sovyet dönemi öncesine ve başlarına denk gelen bir dönem vardır ki buna “Gümüş Çağ” denir. Bu dönem edebî açıdan daha kötü olduğu için değil; savaşların, kıtlığın ve ölümün kol gezdiği bir dönem olduğu için böyle adlandırılır. Bu yüzden eserlerin tonu daha gridir; umut değil, ölüm ve belirsizlik merkezde yer alır. Şolohov’un Durgun Don’u gibi eserlerde savaşın ve açlığın insanı nasıl insanlıktan çıkardığı anlatılır. Bu eserler genellikle umutla değil, insanlık için karanlık ve belirsiz bir gelecek hissiyle biter.
Ben de bu yüzden 19. yüzyılı konu alan bir podcast serisi başlattım ve adını “Serdema Zêrîn a Wêjeya Rusî” koydum.
- Rus edebiyatına hakim olduğu için sormak isterim; ‘Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık’ sözü size ne ifade ediyor?
Evet, genellikle Dostoyevski’ye atfedilen bu sözden yola çıkarak kendime bunu bir slogan olarak seçtim. Aslında sözün ilk somut biçimde geçtiği yer Fransız diplomat ve eleştirmen Eugène-Melchior de Vogüé’nin 1886 tarihli Le Roman russe adlı kitabıdır. De Vogüé bu cümleyi doğrudan Dostoyevski’den alıntı olarak sunmaz. Dostoyevski’nin günlüklerinde, mektuplarında ya da yazılarında da böyle bir ifadeye rastlanmaz. Ancak bu söz, Rus edebiyat çevrelerinde dolaşan kolektif bir kanaati özetler.
Benim bu sözü seçmemin nedeni Gogol’ün özellikle öykü ve roman alanında birçok temel kavramın öncüsü olmasıdır. Mesela “Küçük insan” tipini Rus edebiyatına kazandıran kişi, Palto eserindeki Akaki Akakiyeviç karakteriyle Gogol’dür. Yine bürokrasi eleştirisini satirik bir biçimde Rus edebiyatına sokan da odur. Ölü Canlar ve Burun gibi eserlerde, dönemin sansür koşullarına rağmen çok ince bir toplumsal eleştiri vardır. Bu yüzden bu sözün Gogol’e yakıştırılması tesadüf değildir.
- Kürtlerin Rus edebiyatına olan ilgisini nasıl görüyorsunuz?
Bence Kürtler, Türkiye ortalamasının üzerinde kitap okuyan bir kesim. Özellikle yüksek eğitim almış Kürtlerde okuma oranı oldukça yüksek. Okuma alışkanlığı olan herkesin yolu er ya da geç Rus edebiyatı ile kesişiyor. Bu anlamda Rus edebiyatına ciddi bir ilgi olduğunu söyleyebilirim.
Ancak malum şartlar nedeniyle bizler Rus edebiyatını da çoğunlukla Türkçe çeviriler üzerinden okuyoruz. Bu aslında günümüz koşullarında normal. Çünkü Kürtçe anadilde eğitim yok, resmî bir statüsü yok; dahası yasaklı ve baskı altında olan bir dil. Türkçe hâkim dil olarak Kürtçe’nin önüne geçmiş durumda. Kürtçe okur-yazar olmak büyük ölçüde bireysel çabalara kalıyor.
Bir diğer sorun da Kürtçe’de kaynaklara erişimin zorluğu. Ya bu kaynaklar Kürtçe’de yok ya da varsa bile erişim Türkçe’deki kadar kolay değil. Kürtçe’ye çevrilmiş Rus edebiyatı eserleri mevcut ama hem sayıları çok az hem de ulaşılması zor. Ayrıca bu eserlerin ne kadarının doğrudan kaynak dilden çevrildiği de ayrı bir sorun. Örneğin Kürtçe’ye çevrilmiş bir romanı okumak istedim; metin Kürtçe olmasına rağmen neredeyse tamamen Türkçe kokuyordu. Kaynak dilden değil, Türkçe’den çevrildiği çok belliydi.
Bu yüzden ben de doğrudan ana kaynaktan, yani Rusça’dan Kürtçe’ye yapılan çevirilere katkı sunmak istiyorum. Bu alanda çalışan isimler var; Temûrê Xelîl bunlardan biri. Hesenê Metê’nin de Rus edebiyatından yaptığı çeviriler mevcut ama bunların ne kadarının doğrudan Rusça’dan yapıldığı konusunda net değilim.
Benim çalışmalarım daha çok kısa hikâye, şiir ve piyes çevirilerinden oluşuyor. Ayrıca podcast ağırlıklı biyografi çalışmalarım var. Yolun çok başındayım ve yapılacak çok şey var ama elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
- Kürtler ile Ruslar arasında tarihsel olarak nasıl bir edebî ilişki var?
Bu soruya Çarlık döneminde başlayan Kürdoloji çalışmalarıyla başlamak gerekir. Akademik Kürdoloji çalışmaları Rusya’da 1850’ler–1860’larda başlar. Bu dönem modern Kürdolojinin Rusya’da doğduğu dönemdir. Burada Aleksandr Jaba’nın adını anmak gerekir. Jaba, Kürdistan’a gelmiş, Kürtçe’yi yerinde öğrenmiş ve sözlü edebiyatı yazıya geçirmeye çalışmıştır. Mem û Zîn gibi önemli Kürtçe metinleri derleyip Rusya’ya taşımıştır.
Daha sonra onun oluşturduğu külliyat üzerine Margarita Rudenko, Qanatê Kurdo gibi Kürdologlar önemli çalışmalar yapmıştır. Mem û Zîn’in ilk yabancı dile çevirisi Rudenko’nun Rusça çevirisidir. Sovyet döneminde de Kürt dili ve edebiyatı çalışmaları devam eder. Dört parça Kürdistan’da Kürtçe’nin yasak olduğu bir dönemde, Rusya’da Kürt dili ve edebiyatı kendine bir yaşam alanı bulur.
Ben bütün bunları öğrendikçe Rusçayı öğrenme ve Rus edebiyatının Kürtçe’de daha geniş bir alan bulması gerektiği konusundaki motivasyonum arttı.
Kürtleri için Rus edebiyatı
Aysel Tabak, tek başına bir kültür elçisi. Birçok dalda üretimde bulunuyor ve paylaşıyor. Tabak, üretimlerine dair şunları söylüyor: “İlk olarak Spotify’da bir podcast kanalı kurdum. Orada “Serdema Zêrîn a Wêjeya Rusî” adlı bir seri yürütüyorum. YouTube kanalımız var ama teknik eksikler nedeniyle henüz aktif olarak kullanmaya başlamadım. X’te “Wêjegeha Rûsî” adlı bir hesabımız var; oradan son çalışmalarımı paylaşıyorum. Son olarak da internet sitesini kurdum. Amacım, tamamen sanallaşan bu dünyada kendi çalışmalarımı değerlendirebileceğim ve Kürtçe okurlara Rus edebiyatı konusunda alternatif bir kaynak sunabileceğim kalıcı bir alan yaratmak.”









