Nasrettin Hoca, bir gün ağaçtan düşmüş. Komşuları hemen yanına koşmuşlar ve “Hocam, bir yerin kırıldı mı, nasılsın; bir doktor çağıralım mı?” diye sorup-soruşturmaya başlamışlar.
İlk şoku atlatıp, biraz kendine gelen Hoca şöyle der: “Bırakın doktoru-moktoru! Bana hemen benim gibi ağaçtan düşen birini bulup getirin”
Hoca akıllıdır. Şimdi doktor aranıp bulunacak. Doktor ilaç yazacak, para. Muayene ücreti alacak, para. En iyisi, ne yapmak gerektiğini tecrübeli (yani ağaçtan düşmüş) birine sormak…
Ben de öyle yapıyorum! Tamam, adım Nasrettin değil ama “hoca” olduğuma göre, ‘akıllı’ olmakta yarar var. Hele bizimkisi gibi mekanlarda. Öncelikle tecrübelilerin sesine kulak veriyorum. Hani şu 25’likler. Yaşlarımız birbirine yakın olduğundan ve tanışmamız epeyce eskiye dayandığından olsa gerek, en çok onlardan mektup alıyorum. İlk tavsiye ya da öğütleri: “Aman sağlığına dikkat et!”
‘Ağaçtan düştükleri’ ve hatta düştükleri yerde kök saldıkları için onların tavsiyeleri altın değerinde. Sağlığıma dikkat ediyorum, etmesine de, sağlığım bana dikkat etmeyecek burada galiba. Neden derseniz:
Öncelikle sindirim sistemim ile yemeklerin uyumu halen sağlanamadı. Bunu duyan bir arkadaşım (kendisi 27 yıldır içeride) “Ben bunca yıldır uyum sağlayamadım, senin şurada kaç ayın oldu ki?” diyor. Dikkatinizi çekiyorum. Bugünkü AB’nin kuruluşuyla ilgili ilk anlaşma 1958’de yapıldı. Türkiye’nin ilk başvurusu da 1963 yılında oldu. Yani böylesi uyum çalışmalarında, 27 yıl bile kısa sayılabilir. Israrcı olalım!
Neyse efendim ben sağlığıma dikkat ediyorum. Bunu da bizzat kendimin yapması gerektiğine karar verdim. (Önceki hafta boyunca revire çıkma talebim, doktorun yüzünü görmeden, ne olduğu belirsiz iki hap ile püskürtüldü.) Sabah sayımı sonrasında havalandırmada yürüyüş yapıyorum mesela. Ancak sabahları, serin olmaya başladı. Bu yüzden kafam üşüyor. Bir gazeteci-yazar olarak en kıymetli organımı korumam lazım. Kafası üşütük bir yazar neye yarar?
Cezaevine girişte bana bir broşür verildi. Çok yararlı bir şey. ‘Hak ve yükümlülüklerimizi bize hatırlatıyor!’ İçeriye hangi giysilerin, hangi renkte ve kaç tane girebileceğini belirtiyor mesela. İçeriye girebilecek eşyalar listesinde şöyle bir ibare var: “1 adet şapka veya bere” Bu ibareye göre hareket eden eşim ne şapkamı ne de beremi üç-dört hafta uğraştı ama bana bir türlü iletemedi. Şimdi önce berenin, sonra da şapkanın kantinde satılmasına, ilgili kurul karar verdi. Bugün kantin listemi veriyorum. Listenin başında bere var. Bere alamazsam, yeni adresimden yazarım size: Bakırköy Akıl Hastanesi…
Sincan 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi C4-78 Sincan-Ankara