Sizi bilmem ama ben kimyayı çok severim. Örneğin bir Hidrojen atomu iki Oksijen atomunu birleştirirseniz su elde edersiniz! Ancak böylesi birleştirmelerde başka başka moleküller oluşurken, bazen kimi yan ürünler de ortaya çıkar; siz istemeseniz bile…
ABD’nin Sovyetler Birliği’ni kuşatmak için hayata geçirdiği Yeşil Kuşak projesi uyarınca, Pakistan’da talebeler (Taliban) örgütlendi ve Afganistan’daki Sovyet yanlısı hükümet devrildi. Afganistan’da yürütülen amansız savaş, Moskova’daki yönetimi çürüttü ve bu durum Sovyetlerin dağılmasına kadar uzandı. ABD’nin bu başarısında bir de yan ürün ortaya çıkacaktı ama…
Afganistan’da ortaya çıkan El Kaide, sadece Ruslara karşı değil, Amerikalılara karşı da savaşmayı kafasına koydu. Sonra 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısı yaşandı. Dönemin ABD yönetimi için bu Varşova Paktı’nın dağıtılması sonrasında anlamsız kalan NATO’ya yeni bir düşman bulma konusunda yararlı bir vesile olsa da, artık Orta Asya ve Ortadoğu’da siyasal İslamcı örgütler ortaya çıkmaya başlamıştı.
El Kaide, El Nusra, HTŞ bu örgütlerden bazılarıdır. Bugünlerde, BAAS rejimini yıkan örgüt olarak görüldüğü için HTŞ’yi çok konuşuyoruz. ‘Terörist’ örgütler listesinden çıkarılma sürecinde olan bu örgüt, kendisine vaaz edildiği üzere, kendini de feshedebilir ama şimdiye kadar kendisiyle birlikte hareket edenler ve SMO içindeki örgütleri dünya kamuoyu daha çok konuşacağa benzer.
Bu örgütlerin Batılı devletlerle ilişkisi üzerinden -bence- yanlış bir çıkarsama var: Batılı emperyalist devletler, bir yerde kendilerinin amacına yardımcı olmak üzere, bir terörist örgüt kuruyorlar ve onu yeterince kullandıktan sonra, yok edilmesine de karar veriyorlar. Örneğin onu terörist örgüt kapsamına alıyorlar; böylece ona karşı her türlü yok edici operasyonlar yapılabiliyor.
Pek böyle değil aslında! Hani ne denli büyük ve etkili bir istihbarat örgütünüz olsa da, öyle kafadan bir örgüt kuramazsınız. Öncelikle böyle bir potansiyel olması gerekir. Hatta ilk örgütlenmenin yapılmış olması lazım. Örneğin, Saddam yıkıldıktan ve Şiilerin ağırlığında bir yönetim oluşturulduktan sonra, Sünnilerin haklarını savunma iddiasıyla kurulan DAİŞ, Suudi Arabistan tarafından doğrudan, ABD tarafından dolaylı olarak desteklendi.
Ancak DAİŞ’e biçilen faaliyet alanı, Bağdat’taki hakim güç olan Şiileri bir nevi denetlemek, onları dengelemek iken, sadece Irak’ın güneyini değil, Suriye’nin önemli bir bölümünü de kontrol altına alınca, (böylece petrol-doğalgaz ulaşım yollarını sabote ederek) yani kendisinden beklentiyi aştığı için, Batı tarafından üstü çizildi ve sonra da Rojava yönetiminin de yardımıyla tarihin çöp tenekesine atıldı. Yine de, DAİŞ artıklarının, kendini El Nusra ve HTŞ ve hatta SMO’nun içinde sakladığı söyleniyor.
Şimdi ABD ve AB devletleri, İslamiyeti en ilkel şekliyle yaşayan ve kontrol altına aldığı bölgede de herkese şeriatın en sert halini dayatan DAİŞ’e hayat hakkı tanımazken, takım elbise giyip, kravat takan HTŞ yönetimiyle Suriye’de iş birliği yapmanın yollarını arıyor.
Ama yine de insanlar şuna yanılmasın: ABD, kendisi gibi giyinen, yani ‘modern’ görünüşlü İslamcı yönetim arayışında falan değil. Emperyalist Batı, Ankara eliyle Suudi Arabistan, Ürdün veya Mısır gibi kendiyle uyumlu hareket edecek bir yönetimi vaaz ya da dizayn etmeye çalışıyor.
Peki asıl soru şu: Bir zamanlar kanka olduğu Beşar Esad’ın devrilmesine sevinen, bir zamanlar terörist olarak ilan etmek zorunda kaldığı HTŞ’nin şimdi Şam’daki iktidarına yardımcı olmaya çalışan AKP-MHP iktidarı, tüm bunları yaparken, örneğin son 10 yılda sizin ekonomik durumunuz ne hale geldi?
Şam’da müteahhit mi olacaksınız yoksa inşaat işçisi mi? Bu soruyu, anketlerde Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına devam etmesini isteyenlere soruyorum öncelikle…