Sorun sadece AKP’nin sorunu değildir. AKP sistemin tepesidir; fakat sistemi değişime zorlayacak olan AKP dahil tüm siyasi partilerdir. Bu denklemde çıkar amaçlı ‘nötr’ olan CHP’dir. Aslında duruşu ile sürece karşı olduğunu gösteriyor. CHP’nin başını çektiği ve DEM parti hariç diğer partilerin dahil olduğu siyasi nötr durumu şark kurnazlığıdır
Ziya Güler
Kürt sorununun çözülmesi için Meclis’te bir komisyon kuruldu. Ortaya çıkan temel denklem şöyle: Sorunun çözülmesini isteyen DEM Parti ve MHP; sürece destek verdiğini açıklayan ve devlet mekanizmasının başında bulunan AKP; bir de ana muhalefet olan CHP.
MHP ısrarla bunun bir devlet projesi olduğunu söylüyor. AKP de aynı minvalde açıklamalar yapıyor. Devletin başı sıfatıyla konuşan Erdoğan’ın sözleri de sürecin bir devlet politikası olduğunun resmi teyidi niteliğinde.
Ancak Erdoğan’ın elinde iki kimlik var:
- AKP Genel Başkanı kimliği
- Devlet Başkanı kimliği
Süreçle ilgili yaptığı açıklamaların hangi kimlikle yapıldığını ayırt etmek ince bir çizgi olsa da, Bahçeli’nin çıkışlarına verdiği destek bu açıklamaların devlet adına yapıldığını gösteriyor. Denklemler böyle olunca, Kürt sorununun birincil muhatabı devlet mekanizmasının kendisi oluyor. Yani tüm taraflar süreci devlete kabul ettirmeye çalışıyor. Bunu AKP, MHP, CHP, DEM… hepsi yapıyor.
Geçtiğimiz günlerde Meclis tutanaklarına birkaç kelime Kürtçe girdi. Kıyamet kopmadı. Ancak devletin başı olan AKP, iki saat sonra bu ifadeleri sildi. Peki bunu hangi kimlikle yaptı?
Kürtçe tutanaklardan silindiğinde sorulan kritik soru şudur:
AKP bunu devlet adına mı yaptı? Yoksa siyasi partisi adına mı yaptı.
Bu belirsizlik süreci bulanıklaştırıyor. Ve bu nedenle AKP, samimiyet testinde net bir sonuç veremiyor. AKP’nin hem devletin başı hem de siyasi bir parti lideri olarak taşıdığı bu “çift kimlik”, her adımın siyasi ve kurumsal boyutunu birbirine karıştırıyor; hangi adımın devlet politikası, hangisinin parti hesabı olduğu belirsiz kalıyor. Bu da AKP’nin işine geliyor.
Asıl mesele, diğer partilerin bu konuda sınıfta kalmasıdır.
Ne CHP ne de diğer partiler bu karara ciddi bir tepki gösterdi. MHP de göstermedi. Eğer sorunun muhatabı gerçekten devletse, Kürtçenin tutanaklardan silinmesine karşı çıkmaları gerekirdi. Çünkü burada karşı çıkılan AKP değil, devlet sistemidir.
Bu partilerin söylemesi gereken şey şuydu:
“Biz Kürt sorununu çözmek için komisyon kurduk, irade koyduk; bu süreç devam ederken böyle bir yasağın gelmesi yaptığımız çalışmayı anlamsız kılar.”
Fakat bunu söylemediler. Çünkü ya samimi değiller ya da çözümü tamamen devlet mekanizmasının başı olan AKP’den bekliyorlar. Ancak bu beklenti boştur. AKP tek başına devlet mekanizmasının başıdır, ama aynı zamanda oy almak zorunda olan bir siyasi partidir. Senin nasıl kaygıların varsa onun da var.
Sorun sadece AKP’nin sorunu değildir. AKP sistemin tepesidir; fakat sistemi değişime zorlayacak olan AKP dahil tüm siyasi partilerdir. Bu denklemde çıkar amaçlı “nötr” olan CHP’dir. Aslında duruşu ile sürece karşı olduğunu gösteriyor. CHP’nin başını çektiği ve DEM parti hariç diğer partilerin dahil olduğu siyasi nötr durumu şark kurnazlığıdır.
Komisyonun Önder Apo’nun yanına gitme yönünde alacağı karar ise bu samimiyet sınavının devam edip etmeyeceğini gösterecektir. Bu ziyaret gerçekleşirse partilerin gerçekten çözüm iradesine sahip olup olmadıkları daha net ortaya çıkacak; yok eğer geri adım atılırsa sürecin daha ilk aşamada siyasi hesaplara takıldığı anlaşılacaktır.
Özetle her siyasi partinin ve STK’ların en samimim olduğu sınav Kürt sorunu sınavıdır. Silahlar bunun için patladı ve bugün bu silahlar aradan kaldırmak isteniyorsa samimi olunmalıdır. Samimiyet tüm Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya kazandıracaktır.









