Yaşamı savunmak veya yaşatmayı savunmak. Bir vazgeçiş başka bir tercihin çatallarını yol olarak gösterir. Hayat memat gailesi içinde dibe çekilen, göze batırılan, bile isteye gizlenmeye çalışılan, organize bir şekilde algıya müdahale edilen… Hepsi anbean bize ait olanın kaotik hesaplaşması oluverir.
Sosyal medya, siyasal baskı, ekonomik var kalma ve sosyal hengâme çatısında bizi yok sayan bu düzen, bu modern savruluş. Kıpkısa talimlerle sınandığımız bir hayat. Her temas politiktir. İnkâr da dâhildir. İktidarın verandasına çıkarır, manzarasında kanıksanan sömürü; işkence, ölüm, tecrit, taciz, tecavüz, kemik ve et ve nihayetinde kan, yani son.
Dar alanda başlayan bir idman tüm atlasa yayılır. Kanserli bir hücre gibidir zulüm. Sinsidir ve anidenliğiyle meşhurdur. Zalimler zulüm tarihinin sadık okuyucularıdır, cahil değiller bu yüzden, sadece çıkarına olanı okudukları için öyle sanılır. Mazlumluktan kurnazlığa ipince bir yol vardır. Zalimler o yolda hiç kaybolmaz; pusulaları sabittir, amaçlarına hizalıdır. Bilirler, sekerlerse düşerler. Düşmemek için her gün yeniden yeniden üretirler kanlı numaralarını, çünkü geri kalan herkes sayıdan ibarettir. Sayı olanın hayatı da geçmişi de geleceği de yoktur.
Aile babası Yusuf Nakçi, 2017’de kendi halinde Silvan’da yaşarken bir fotoğraf nedeniyle gözaltına alınıyor. 2015’te gerçekleşmiş bir silahlı eylemden sorumlu tutulmak isteniyor. Alakasının olmadığı olayı reddeder ama saatlerce işkenceye maruz kaldıktan sonra dayanamayıp eline verilen tabancaya dokunur. O dokunuş onu tutuklamaya yeter denilip Diyarbakır TEM’e götürülür. Burada avukat eşliğinde olayı reddeder ama tekrar işkence başlar. Bu defa 14 gün sürer işkence. Tanık var, delil var denilerek mahkemeye sevk edilir. Anında tutuklama gelir ve cezaevi yolu görünür.
3 ay sonra cezaevinde ‘görüşüne’ gelen polisler ‘Seni ve aileni tanıyoruz. Bize yardımcı olup, Silvan’daki olayı kabul edersen, seni hemen buradan kurtaracağız. Kızına iş bulacağız’ der. Yusuf Nakçi masum olduğuna inandığı için kabul etmez. Bu sefer polisler onu ikna etmesi için eşini gözaltına alıp baskı kurar. Yine inat edip reddeder ve mahkemeden çıkacak sonucu beklemeye koyulur. Tabi mahkeme gününe kadar yine polisler ara sıra onu ‘ziyaret’ etmeyi ihmal etmez; revir diye, görüş diye çıkarıldığı koğuştan tehditlerle döner, eşine telefonlar açılıp ayrıca şantajlar yapılır.
Yusuf Nakçi, haklı ve suçsuz olduğuna inandığı için kendisine ve ailesine yapılan baskılara göğüs geriyor. Bu sefer başka cezaevine sürgün edilmekle tehdit edilir. Boyun eğmediği için Elazığ Cezaevi’ne sürgün edilir. Baskılar, tehditler, şantajlar içeride kendisine, dışarıda ailesine geldikçe psikolojik sorunları baş gösterir. 2.5 ay Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi görür. Şizofreni belirtileri ortaya çıkar ve hafıza kaybı yaşamaya başlar.
Mahkeme aşamasında 4 açık tanık, Yusuf Nakçi’yi tanımadığını ve ifadelerini baskı altında verdiklerini söyler. Farklı tarihlerde üç ayrı defa incelenen elbiseleri, ayakkabıları, kan ve doku örneklerinde Adli Tıp Kurumu, hiçbir delil bulamadığını resmi raporla mahkemeye iletir. Buna rağmen mahkeme Yusuf Nakçi’yi iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm eder. Ağırlaştırılmışlardan birini neyse ki normal müebbet hapse çevirmişler. Lütuf gibi!
Yusuf Nakçi suçlamaları kabul etmediği, masumiyetini savunduğu için onu cezalandırmaktan vazgeçmeyenler, bu sefer evine bir haciz belgesi gönderiyor. Bir zırhlı araca zarar verilmiş güya ve 36 bin liralık para cezası faiziyle birlikte 50 bin lira olmuş. Şimdi de onu istiyorlar.
Kumpas herkesin kapısında bir zil gibi duruyor buralarda. Ne de olsa akıbeti mahkeme koridorlarında ya da bürokrasi dosyalarının arasında kaybolur. Yüz yıllık bir pratik var, gün be gün tekrarlanan bir tirat var. Bundan bu özgüven. Bu da öyküsü her gün okunan bir zulüm takviminden bir yaprak olarak burada kalsın.
Bir eylemin faili bulunamayınca evden biri alınıp işkence ile sorgulanır, delil üretilir hapsedilir. Her gün tekrarlanan bu sayı olup istatistiklerde kaybolan hayatların şahidiyiz. Şahit olmak yük getirir ama bir başka durumun da belirtisidir; tanık olan sanık olma ihtimalini beraberinde taşır. İtiraz olmazsa, ses olmazsa tekrarların bıkkınlığı dahi hükmünü kaybeder. Suçsuz olduğu bilimsel olarak kanıtlanan bir insanı savunmakla, sesine ses olmakla değişim başlayabilir. Yusuf Nakçi bu haksızlığa karşı kamuoyundan dayanışma bekliyor.