Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) İmralı Hapishanesi’ndeki uygulamaları, Sayın Öcalan’a yönelik uygulamaları işkence olarak tanımladı ve bu temeldeki raporunu Türkiye’nin onayı ile yayınladı.
CPT, İmralı Hapishanesi’nde Öcalan’ın haftanın 168 saatinin 162 saatini katı bir izolasyon altında geçirdiği tespitinde bulunarak bunun bir işkence olduğunu belirtti.
CPT raporunda disiplin cezalarının hukuka aykırı olduğunu, haksız olduğunu, meşru bir nedene dayanmadığına işaret etti.
Duyarlı kamuoyunun da bildiği gibi; İmralı sistemi katı bir tecrit ve hücre uygulaması temelinde sürdürülen bir sistemdir. Uygulama 22 yıldır bu temelde sürmekte.
CPT’nin işkence olarak tanımladığı İmralı uygulamaları raporunun yayınlanmasından sonra iktidar insanlık dışı uygulamalardan vazgeçmesi, koşulları iyileştirmesi gerekirken, uygulamaların devamı yönünde bir politikanın devamı yönünde hareket ediyor. Bunun bir sonucu olarak Sayın Öcalan Nisan ayından bu yana ailesiyle ve avukatlarıyla görüşme yapamıyor.
Sayın Öcalan’ın 22 yıldır maruz kaldığı tecrit uygulaması hakkında malumatı olan vicdan sahibi her insanın bu insanlık dışı muameleye tepki göstereceğine kuşku yok
Bugün aydınların, demokratların, insanlık değerlerinden hakikatten ve adaletten yana olanların, yana oldukları değerler temelinde tavırlarını ifadelendirme noktası sayın Öcalan olmaktadır. Değerler bileşkesinin yönü sayın Öcalan’ı göstermekte.
10 Ekim’in “Dünya Öcalan’a Özgürlük Günü” olarak ilan edilmesi vesilesiyle uluslararası alanda birçok ülkede aydınların, sivil toplum örgütlerinin ve devrimci demokratik güçlerin dayanışma eylemleri ve etkinlikleri gelişti; tecride karşı imza kampanyaları, tecridi teşhir eden deklarasyonlar ve paneller, kitlesel tepkiler gelişti. Özellikle bu süreçte Ortadoğu sahasında, Arap sahasında, Mısırlı aydınların, Arap aydınlarının geliştirdikleri kampanyalar vasıtasıyla tecride karşı seslerini yükseltmeleri, tecridi teşhir etmeleri, Sayın Öcalan’ın fikirlerinin Ortadoğu açısından, bölge halkları açısından önemini dillendirmeleri önemli ve anlamlı bir yaklaşım olarak öne çıktı.
Bir taraftan sayın Öcalan’ın fikirleri, paradigması insanlık nazarında, halklar nazarında, dünya aydınları nazarında anlamlı pozitif bir kabule yol açarken, diğer taraftan sayın Öcalan’ın maruz kaldığı insanlık dışı muamelenin giderek insanlık hafızasında başka bir yoğunluğa yol açtığı görülüyor. Yoğunluk; muamele sahiplerini muamelenin kaynaklandığı zihniyeti sorgulama ve karşı tavır belirleme yönünde olmakta ve bu yönlü önemli bir düzeyin ortaya çıktığı görülüyor.
DTK Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Sayın Leyla Güven’in 8 Kasım 2018’de Diyarbakır Hapishanesi’nde başlatıp 200 güne varan açlık grevi eyleminin Türkiye’deki hapishanelerde, Türkiye dışındaki alanlarda gelişen açlık grevi eylemleriyle birlikte tecride karşı mücadeleye etkisi büyük oldu. Mücadele daha da dinamikleşti; kapsamı ve etki alanı daha da genişledi. Ortaya çıkan birikim ve zemin üzerinde bu yıl Eylül ayından bu yana Öcalan üzerindeki tecridi kırma ve özgürlüğünü sağlama hedefiyle başlayan kampanya çeşitli eylemliliklerle sürüyor. 27 Kasım’dan bu yana yüzlerce tutsak hapishanelerde açlık grevi eyleminde bulunuyor. Eylem bir aya ulaştı ve eylemi altıncı grup devraldı. Devrimci tutsaklar çok ağır koşullar altında ve çok büyük bir baskılar altında, 12 Eylül Darbesi’nin zindan koşullarını aratmayan koşullar altında bir mücadele veriyorlar. Açlık grevi eylemini sahiplenme temelinde belli bir duyarlılık ve destek eylemleri ortaya çıkmasına rağmen yeterli düzeyde değildir. Çok sayıda sivil toplum örgütünde ve demokratik kesimlerde gelişen tepkilerin çeşitli toplumsal ve sosyal kesimler tarafından da daha fazla sahiplenilmesi yönünde herkese sorumluluk yüklemekte.
DTK Eşbaşkanı sayın Leyla Güven’e AKP-MHP iktidarı tarafından 22 yıl hapis cezası verildi. Tutuklayıp hapse koydular. Leyla Güven’e yapılan bu insanlık dışı, hukuk dışı muameleyi nefretle kınıyorum.