• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
23 Mayıs 2025 Cuma
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Hasan Kılıç

Seküler tekfirciler

23 Mayıs 2025 Cuma - 00:00
Kategori: Hasan Kılıç, Yazarlar
Çözüm ikilemi

Carl Schmitt, ünlü eseri Siyasi İlahiyat’ta teolojik/aşkın olan ile seküler/dünyevi olan arasındaki ilişkiyi tarifler. Ona göre modern siyasi kavramlar, sekülerleştirilmiş teolojik kavramlardır. Schmitt’in bu tarifi, teolojik olan ile seküler olan arasındaki tarihsel ilişkiyi ortaya koyar. Ona göre teolojik kavramların siyasi anlamları, seküler dünyadaki halleriyle süreklilik ilişkisini ve içerideliği imler. Siyasi teoloji, kutsal ile iktidar arasındaki ilişkiyi kavramlar üzerinden kurabilir. Aşkın veya dünyevi, fark etmeksizin, kavramlar üzerinden iktidar kutsal olana bağlanarak hükmeder.

Teolojik bir kavram olarak tekfir, günümüz siyasi yaşamının “ben-öteki” ikiliğini anlamak ve bu ikilinin siyasal olanı nasıl kurulduğunu görmek için güçlü çerçeve sunuyor. İslam Ansiklopedisi’ne göre tekfir “örtmek, gizlemek; nankörlük etmek” anlamındaki küfr (küfrân) kökünden türeyen tekfîr ‘küfre nisbet etmek, mümin diye bilinen bir kişi hakkında kâfir hükmü vermek’ demektir.” Yani kendi referansları dışında herhangi bir referansa sahip olan herkesin mutlak düşman/kafir olarak tarif edilmesidir. Dışarıda bırakılan-tekfir edilen kutsallığın alanından çıkarılır ve siyasi katli meşru-helal hale gelir.

Tekfiri seküler zamanda en sık gördüğümüz alanlar, genelde ülkelerin kurucu ötekileriyle ilgili tartışmalardır. Bilindiği üzere Kürtlük, Cumhuriyetin kurucu ötekisi olarak kurgulandı. Bugün Kürt sorununun çözümüyle ilgili yürüyen gündemde, resmî ideolojinin takipçileri sıklıkla sekülerleştirilmiş teolojik bir yaklaşımla, süreç karşıtlığını büyütmeye çalışıyor. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin -başarılı olursa- Kürtlerin haklarının tanınması ve Türkiye’nin demokrasiye ulaşması gibi bir hedefe ulaşacağını bilen bu yaklaşım, her şeyin olduğu gibi kalması, yüz yıl önce kurulan düzenin devam etmesi için modern dünyaya ait imge/kişi/olgular üzerinden tabular yaratarak kutsal ile iktidar arasındaki ince çizgide yürümeye çalışıyor.

PKK’nin fesih kararını deklare ettiği açıklamada bulunan Lozan vurgusu, kendi içerisinde tarihsellik ve neden-sonuç ilişkisi içeriyordu. Oysa süreç karşıtları Lozan vurgusunu kendi bağlamından koparma, neden-sonuç ilişkilerini gözardı etme ve bu yolla kitlesel bir alarmizm üretme peşine düştüler.

Bu yaklaşım, “bölünme paranoyası”na seslenmeye çalışıyor. Seküler zamanda üretilmiş bir tabuya ve ona sığınarak mevcut anti-Kürt ve anti-demokratik düzenin sürdürülmesine dayanıyor. Lozan üzerinden dillendirilen “devletin bölüneceği bir “kutsal devlet” fikrinden gücünü alıyor. Bu yönüyle Lozan’dan kutsal devletin tehdit altında olmasına uzanan bir siyasi güzergahta varılan yer, kutsal ile iktidar arasındaki ilişkinin seküler zamanda kurulmasıdır. Yüzyıldır üretilen tabulara yaslanma, yüz yıllık korkular üzerinden demokratik siyasi yaşamın gidişatına müdahale etmeyi amaçlıyor. Yani seküler tekfirci, yüz yıllık düzeninin sürmesini sağlamaya çalışır. Daha iyi bir düzen ihtimalini dahi dışlar. Onun için “kurucu öteki”yi dahil eden değişim, küfre girmektir; tabuların yıkılması, kutsal olanın ihlal edilmesidir.

Oysa ülkenin seküleri iddiasını modernliğe, ölçütünü akla yerleştirir. Bunun için de kendisine seküler der. Aşkın olandan, modern öncesinden, dinsel olandan kati bir kopuşu sadece ritüeller ve inanç boyutuyla değil, aynı zamanda epistemolojik ve semantik olarak da koptuğunu iddia eder. Oysa siyasi düzeni ayakta tutmak için tabulara ihtiyaç duyar, dünyevi ilahlar ve ikonlar üreterek siyasetsizliğine rağmen düzenin ve düzen içindeki konumunun sürmesini sağlamaya çalışır. Bu çabası her ihlal edildiğinde, buna cüret eden politik bir özne ortaya çıktığında hemen seküler tekfirciliğe başvurur.

Misal “barış ülkeyi böler” cümlesini kullanan bir seküler tekfirci artık aklın ölçütünden çıkmış, insanlar arası “medeni” ilişkiler kurma iddiasında olan modern momenti tamamen kaçırmıştır. “Kürtler düşman olmaktan çıkarılırsa biz ne yapacağız” yakarışındaki bir seküler tekfirci, varlığını bir anti-Kürtlük üzerinden kurduğunu ve aslında modernizmin iddiasını içeren yeni özneleşme biçimini ıskalar. Yine “Lozan hedef alındı. Ülke bölünüyor, devlet elden gidiyor” yargısını üreten seküler tekfirci, Lozan antlaşmasını neden-sonuç ilişkisini askıya alarak paranoyalar üzerinden aklın dışına çıkarır ve Lozan’ı hedef alanları “tekfir” eder.

Seküler tekfircilerin kendilerini en çok performe ettiği örneği geçen gün yaşadık. DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, bir beyanında, ırkçılık yapan birisi için ‘ırkçılık yapanlar gerektiği cezayı almalıdır’ minvalinde, dünyanın neresinde söylense onaylanacak bir cümle kurdu. Hemen ardından sayısız seküler tekfirci, kazanı kaynatmaya başlayıp Temelli’yi tekfir etmeye başladılar. Bu tekfir, otoritesi kabul edilmiş bir din insanın hükmüyle, bir cemaatte değil; modern kanaat teknisyenlerinin medya aracılığıyla yaptıkları bir şeydi. Araçlar değişiyor ama tekfir etme mantığı ve sonuçları değişmiyordu. İşin özünde olan “ırkçılık yapmamak gerektiği” fiilini tartışmadılar bile. Irkçılık yapan kişi, seküler tekfircinin kendi referans aralığında kalan biriyse “ırkçılık yapmak” küçük bir ayrıntı bile olamıyordu.

Peki seküler tekfirciler neden kendilerini kâğıt üstünde tanımladıkları nitelemeler hilafına tutum belirler, harekete geçerler?

Seküler tekfirciler, kendi tabularını akılcılık sosuyla sunum haline getiren dogmatiklerdir. Dertleri aklın gölgesinde serinlemek değil, kurucu öteki olarak kodladıkları Kürt karşıtlığını ateşte harlamaktır. Aşkın referanslarla yaşayanlara atfettikleri tabulaştırma, muhafazakarlık ve dogmatizm Barış ve Demokratik Toplum Sürecine karşı tutumlarının her aşamasında kendi zihinlerinde ortaya çıkar. Bu sebeple, dinsel veya dünyevi referanslarla olsun; kutsallaştırılan her düşünce-duyguda olduğu gibi kendileri de “kendileri olmayan, kendileri gibi görmedikleri, kendilerinin referanslarını kabul etmeyen”leri, yani özcesi Kürtleri ve haklarını tekfir ediyorlar. Tekfir, bunların dilinde ve zihninde seküleştirilmiş bir teolojik kavram olarak yaşam buluyor.

Seküler tekfircilerin dünyevi çıkar, rant ve konforları vardır. Hiç olmazsa ezberlerinin bozulmasını istemezler.  Öz gururları, daha çocukken, aynı okulda okudukları Kürt çocuklarının mahcubiyet ve utangaçlığından gelir. Onları tanımlayan kurgusal bir Türklüktür, ama kurgusal Türklüklerinin içini dolduran şey, Kürtlerin ezilmişliğidir. Abdurrahman Aydın’ı referansla Hegel’den alıntılarsak, bunlar “kendilerini etkin evrenselliğin biricik merkezi zanneden özneler…”dir. Bir tek onların “tarihsel korkuları” vardır; paranoyaya kapılma “hakkı”na bir tek onlar sahiptir. Bunlara göre Kürtlerin “tarihsel korkuları” yoktur. Çünkü tarihleri yoktur. Onlar dile getirmese de akıllarının bir köşesinde, 1930’larda resmî ideoloji tarafından üretilen “kıllı”, “gayri-medeni”, “aşağı ırk” yakıştırmasına maruz bırakılan “Kürtlük” vardır. Bunlara göre kurgusal Türk sadece medeni olan değil, akılla hareket eden ve yönetme ehliyeti olan bu topraklardaki tek etnik kimliktir. Kürt, kurgusal Türk olmayan ve dolayısıyla ehliyeti olmayandır.

Nihayetinde “seküler tekfirciler” tanımı bir oksimoron değil, bilakis modern-pozitivist perspektifin esas alındığı iddia edilen zamanda, kutsal ile iktidar arasındaki ilişkiyi tarif etmesi itibariyle bir tahakküm rejimidir. Seküler tekfirciler, tabulara yaslanan bir siyasal strateji ile kutsal ve iktidar arasına yerleşirler.

Barış ve Demokratik Toplum Süreci, şiddetsizliği sağlayıp kendi rayında yoluna devam ederse, orta ve uzun vadede bu ülkenin en temel gündeminin kılcal damarlarda dolaşan ve ruhlara kadar sızan üstüncülük fikrine karşı uzun erimli dekolonizasyon çalışmaları olacak.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Su sermayenin kıskacında

Sonraki Haber

Cewad Merwanî: Sanat devrimi, devrim de sanatı geliştirdi

Sonraki Haber
Cewad Merwanî: Sanat devrimi, devrim de sanatı geliştirdi

Cewad Merwanî: Sanat devrimi, devrim de sanatı geliştirdi

SON HABERLER

DAİŞ’i yeniden hortlatmak

DAİŞ’i yeniden hortlatmak

Yazar: Yeni Yaşam
23 Mayıs 2025

Cewad Merwanî: Sanat devrimi, devrim de sanatı geliştirdi

Cewad Merwanî: Sanat devrimi, devrim de sanatı geliştirdi

Yazar: Yeni Yaşam
23 Mayıs 2025

Çözüm ikilemi

Seküler tekfirciler

Yazar: Yeni Yaşam
23 Mayıs 2025

Denetime sığmaz

Su sermayenin kıskacında

Yazar: Yeni Yaşam
23 Mayıs 2025

Yalnız ekonomi mi?

İktidar önce ülke sorununu çözmeli

Yazar: Yeni Yaşam
23 Mayıs 2025

Değişim ve özgür irade

Değişim ve özgür irade

Yazar: Yeni Yaşam
23 Mayıs 2025

Görev zamanı

Çizdim ama oynamıyorum denilemez

Yazar: Yeni Yaşam
23 Mayıs 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır