Kürtler, insanlığın beşiği olan Mezopotamya’nın kadim bir halkı olarak kendi kültürüyle, dili ve kimliği ile var olmak ve yaşamak istiyor, özgürlüğünü de bu temelde ele alıyor. Diğeri içerisinde erimeyi değil, özgür ve eşit bir şekilde ilişkilenmek istiyor. Kardeşlik hukuku bu gerçekliği tanımaktır ve barış da kardeşlik de bu temel üzerinden gelişebilir
Afşin Aybar
Toplum olmanın önemli bir özelliği birlik, beraberlik ve kardeşlik içerisinde yaşamayı bilmektir. Bu da barışçıl bir yaşamdır. Bu nedenle tarihten günümüze bilgeler, akil insanlar toplumun bütünlüğünü sağlamak ve geliştirmek için her zaman kapsayıcı ve çözüm geliştirenler olarak rol oynamışlardır. İnsanlığın hafızası bu biçimde şekillenmiş ve varlığını da bu şekilde koruyabilmiştir. Bu nedenle insanlık, barış elçilerine, sözcülerine yüksek değer biçmiş, anlam yüklemiştir. Bunun tarihsel ve güncel örnekleri vardır.
Sorunlar derinleştiğinde toplumun önde gelenleri toplumsallığı savunmak için barış yapmasını bilmişlerdir. Bu anlamda yaşanan savaşların nihayetinde bir barışı da olmuştur. Çünkü toplumu bir arada tutan beraber yaşamayı bilme ilkesidir. Topluma öncülük yapan tarihsel kişiliklerden biri de Hz. Muhammet’tir. İslam’ın selam olarak yani barış olarak ifade edilmesi konunun önemini ifade etmektedir. Habil ve Kabil hikayesi, kardeşler arasında yaşanan çatışmanın olumsuz bir örneği olarak insanlığın hafızasında yer edinmiştir. Olumsuz bir örnek olmasının temelinde toplumu parçalayıp, bütünlüğünü bozmuş olması vardır. Bu mazide kalmış bir hikaye olmayıp, günümüz için de geçerliliğini korumaktadır. Çatışmanın, toplumsal parçalanmanın, dağılmanın önüne geçilmesinin tek yolu ise barıştır. Peki çatışmanın, savaşmanın temelinde ne vardır? Kuşkusuz haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve eşitsizlik vardır; bunların ortadan kaldırılması barışın gerçekleştiğini gösterir.
Selamdan yola çıkacak olursak; birbirine selam vermek toplumsal bir kültürdür. Birbirine selam vermek, selam almak her zaman barışçıl kimliğin göstergesi olmuştur. Selam, kelamla daha anlamlı olur. Herkesin barış için bir kelamı ve ameli olmalıdır. Düşmanlar birbirine selam vermez aksine ters, karşıt bir duruş içerisinde olurlar. Bu da toplumsal bütünlüğü bozan bir davranıştır. Geldiğimiz aşamada tenafürün yaygınlaşması, insanların birbirini acımasızca yok etmesine, aç bırakmasına, işkence etmesine yol açmış yaşam adeta anlamından boşalmıştır. Çağımızda devletler arasında gelişen çıkar savaşlarına baktığımızda yaşanan trajedilerinin düzeyini ve insanların birbirinin acılarına, özlem ve hayallerine karşı ne kadar duyarsız kaldığını, savaş ve çatışmada onarılmaz yaralar bıraktığını görmekteyiz. Örneğin Etiyopya’da 2020-2022 yılları arasında yaşanan savaşta 600.000 insan, Gazze’de 2 yıl yaşanan savaşta 62.000 insan, Suriye iç savaşında neredeyse yarım milyon insan, Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşta on binlerce insan hayatını kaybetmiştir.
Kürdistan somutunda ise özelde son elli yılda Kürtlerin varlığının kabul edilmesi için büyük bir savaş yaşandı. Bunun sonuçları oldu. Savaşın sonlanması ve kardeşliğin gelişmesi için Önder Apo her zaman barış çabası içerisinde olmuştur. Bu temelde “Devlet Bahçeli’nin el uzattığını” kendisinin de “bu eli havada bırakmadığını ve tuttuğunu” ifade etmiştir.
Burada amaç kuşkusuz yaşanan toplumsal parçalanmayı sonlandırmak ve bütünlüğü sağlamaktır. Bunun için çağımızın en temel ihtiyacı olan barış dilini geliştirmiş ve pratikleştirmek istemiştir. Soruna taktiksel değil stratejik yaklaşmıştır. Barış için, sadece silahların susması ve çatışmaların son bulması yeterli değildir. Zaten barış sürecini de silahların susması ve çatışmaların durması ile sınırlamak doğru olmaz. Öncelikle birbirinin varlığını kabul etmek ve saygı duymak gerekir. Eşit ve özgür bir temelde beraber yaşamayı bilmeyi barış olarak tarif edebiliriz. Diğeri sadece ateşkes olarak tarif edilebilir; eğer barış toplumsallaşmaz ise, yeniden çatışmaların olma ihtimali her zaman vardır. Bu anlamda mesele sadece silahları susturmak değildir, silah sadece bir araçtır; amaç toplumsal bütünlüğü, barışı sağlayabilmektir. Her tarafın yangın yeri olduğu, şiddet sarmalının yoğunlaştığı, insanların karşıtlaştırıldığı, kışkırtıldığı, provoke edildiği ve birbirine saygısızlığın ciddi düzeyde arttığı bir zamanda toplumsal barışa her zamankinden daha fazla değer vermek gerekir. Onun içindir ki, içinde olduğumuz süreci olumsuz açıdan etkileyen tüm bu faktörlerin aşılması gerekir. Bunun yolu da yaşama, topluma saygıdan geçmektedir.
Birbirimizin acılarını deşmeden, geçmişte yaşanan olay ve olguları anlamlandırıp, teorize ederek bu sürecin üstesinden gelebiliriz. Bunun için doğru yerde durmak ve doğru yerden bakmak, empati kurmak son derece önemlidir. Bununla beraber geleceği nasıl inşa edeceğimiz, beraber neler yapabileceğimiz ve hangi işleri başarabileceğimiz üzerinden yoğunlaşmalı, projeler geliştirmeliyiz. Bunu da birbirini tanıyarak, işbirliği yaparak, ortaklaşarak, dayanışarak geliştirebiliriz. Bunun dışındaki çözüm yaklaşımları sonuç getirmeyecektir. Bu da biri içinde eriyen değil, birbirinin varlığını tanıyarak, farklılığın zenginlik olarak algılandığı bir zihniyet gerektirir.
Kürtler, insanlığın beşiği olan Mezopotamya’nın kadim bir halkı olarak kendi kültürüyle, dili ve kimliği ile var olmak ve yaşamak istiyor, özgürlüğünü de bu temelde ele alıyor. Diğeri içerisinde erimeyi değil, özgür ve eşit bir şekilde ilişkilenmek istiyor. Kardeşlik hukuku bu gerçekliği tanımaktır ve barış da kardeşlik de bu temel üzerinden gelişebilir.
Bugün de Kürt halkı tarihine yaraşır bir şekilde barışın gelişmesi için çaba sarf etmekte ve bunun mücadelesini vermektedir. Bilinmelidir ki, Kürt halkı mücadelesini düşmanlık temelinde değil varlığının kabulü ve özgürlüğü için yürütmüştür. Varlığının kabul edildiği, fakat özgürlüğünün henüz sağlanamadığı bu süreçte üzerinde en fazla yoğunlaşılması gereken konuların başında barış gelmektedir. Önder Apo’nun yaptığı çağrının adını ‘Barış ve Demokratik Toplum’ olarak koymasının nedeni de bu sorunu çözüme kavuşturmak içindir.
Demokratik toplum, kardeşlik, bütünlük ancak barış zemininde sağlanabilir. Önder Apo bunu gerçekleştirirken, kardeşliğin ve barışın önünde engel olan taşları teker teker kaldırmakta; onların yerine güller dikerek özgürlük bahçesi oluşturmaktadır.
Barışın kaybedeni yoktur ilkesi ile mücadele eden, emek veren tüm herkesin 1 Eylül Dünya Barış Günü kutlu olsun!