AKP’nin “düşünce” kuruluşu SETA’nın (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) geçtiğimiz hafta yayımladığı “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” başlıklı raporu, doğal olarak, büyük bir tepki çekti. Gazeteciler ve meslek örgütleri raporu sert bir dille kınadı. SETA’nın temel amacının basın emekçilerine gözdağı vermek olduğu vurgulandı.
Bunun karşısında ise, saray medyası bu fişleme raporuna hak ettiği ilgiyi göstermedi. Rapor hakkında yazılan standart haber metni dolaşıma girse de, yandaş yazarlar bu konunun üzerine pek eğilmedi. Hatta bu çevreden bazı isimler raporun yöntemini ve dilini eleştirdi. Hâl böyle olunca, AKP’nin troll’leri ve onların yönettiği bot hesaplar devreye girerek #Setaraporu hashtagiyle bir ilgi yaratmaya çalıştı. Ancak raporun üzerinde oluşan olumsuz algı dağıtılamadı.
Yüksek lisanslarını henüz bitirmiş iki tane genç araştırma asistanını yanına alarak, raporu kaleme alan İsmail Çağlar, rapora yönelik eleştirilere şöyle cevap verdi: “Saldırıyorlar çünkü sobelendiler. Yaptıklarının gazetecilik olmadığının açık seçik gösterilmesinden rahatsız oldular.” SETA’yla organik bağları açık seçik olan Hilal Kaplan da fişleme eleştirilerine yönelik şunları yazdı: “SETA raporu, tamamen açık kaynaklardan yararlanılarak yapılmış bir araştırma. Gizli saklı & kişisel hiçbir bilgi yok. Bunun nesi fişleme oluyor acaba? Yoksa yabancı medya kurumlarında çalışanlar bunun gizli bilgi sayılmasını mı arzu ediyorlar?”
Öncelikle söylemek gerekir ki, bilimsel bir metin olma iddiasındaki bu rapor bilimsel bir araştırma sorusuna da, yönteme de sahip değil. Evet, uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye’de son yıllarda daha etkin bir hâle geldiği, görünürlük ve üretim açısından çok daha fazla aktifleştiği, kritik toplumsal, siyasal ve ekonomik başlıklarda önemli haberler ortaya koydukları bir olgudur. Bu olgu üzerinden üretilen bir araştırma sorusu gayet faydalı ve gerekli bir bilimsel çalışma ortaya koyabilir. Ancak bu raporda gördüğümüz, tam da bu sorunun cevaplarının araştırılmasının önlenmesi, bu olguyu yaratan gerçek koşulların gizlenmesi ve keyfi oluşturulmuş argümanların dolaşıma sokulmasıdır.
Çünkü, bu olguyu yaratan temel etmen, AKP’nin medya alanını tarumar etmesi, medya kuruluşlarının yüzde 90’ından fazlasını kendi kontrolüne geçirmesi, iktidara biat etmeyen insanların sektörün dışına itilmesidir. Binlerce gazetecinin işsiz kalmasını AKP’nin medya politikalarıyla alakasız göstermek için izleyeceğiniz yol, uluslararası medya kuruluşlarında çalışanların büyük bir bölümünün geçmişte muhalif ve “seküler” medyada çalışmış olduğunu ortaya koyup, buradan bir şüphe yaratmaktır.
Çalışanların geçmişte çalıştıkları kurumlar üzerinden bir haritalandırma yapmanın, görselleştirme çok havalı ve bilimsel gözükse de, niteliksel bir karşılığı yoktur. Bu görseller, kimseye bir şey anlatmaz. Aynı şekilde, ekran görüntüleri alınan tweet ve retweet’lerin de “çok gizli bilgiler elde ettik” imajı yaratmaktan başka bir işlevi yok.
Rapor bu hâliyle, Türkiye’de uluslararası medyanın etkisinin artması olgusunu bırakın, Türkiye’de uluslararası medyanın varlığı olgusunu bile yakalayamıyor. BBC Türkçe, Voice of America gibi kuruluşların tarihçelerinin kaba taslak özetlendiği, bazı önemli olaylara yönelik yaptıkları haberlerin öylece aktarıldığı ve kısa bir (kopyala-yapıştır) değerlendirme ile bu kuruluşların Türkiye’deki işlevlerinin “tartışıldığı” bölümler dışarıda bırakıldığında, 202 sayfalık raporun büyük bir bölümü basın emekçilerinin fişlendiği bilgi notlarından oluşuyor.
Başjurnalci ve arkadaşlarının iddialarının aksine bu bir fişleme belgesidir. Herkesin ulaşabileceği açık kaynaklardan alınan bilgilerin kullanılması bu gerçeği değiştirmez. Mesele bu bilgilerin nasıl bir kurgu içerisinde kullanıldığı, ne amaçla ve hangi bağlam içerisinde bir araya getirildiğidir. Ayrıca, raporun dili de açık kaynaklardan alınan bu bilgileri kriminalize eden bir dildir. Türkiye’nin şahlanmasını çekemeyen ve bu nedenle Türkiye’ye zarar vermek isteyen yabancı basın diye başladığınız bir rapora koyduğunuz her isim, bu faaliyete ortak bir ajan olarak algılanacaktır, ki SETA’nın amacı da tam olarak budur.
SETA’nın yapısına ve işlevine bir sonraki yazıda devam edelim.