Havalar soğudu. Göklerde bir kararsızlık hali var; yağmakla yağmamak arasında, karla yağmur arasında, açmakla kapanmak arasında… Parkeler, montlar, kazaklar, el emeği göz nuru atkılar ısıtmıyor. İlle de yürek yüreğe değen bir sıcaklığa ihtiyaç var. Göze göz bir dokunuşa, gönül gönüle bir muhabbete, içten bir samimiyete. Yaşamın gayesini deşen düşünürlerin tümünün istisnasız vardığı yer mutluluktur. Soru, bu mutluluğun nasıl sağlanacağı, nasıl erdemli hale getirileceği üzerine odaklandı. Ütopyalar kuruldu bu uğurda, hala kuruluyor. Oysa doğa bunun yolunu gösteriyor. Doğanın kaos hali içinde muazzam bir huzur var. Toprağın, suyun, ağacın, yaprağın, rüzgarın ahengi mutluluk formülüdür. O soğuk toprakta, dingin suda, çağlayan şelalede, devleşen dalgalarda da bir uyum ve ahenk var. Mesele olayın devinimi ve şiddetiyle ilgili değil amacına uygun cereyan edip etmemesindedir.
İnsanlık yabancılaştı bütün bunlara. Sevgiyi ve mutluluğu daha yapay ve mekanik şeylerde aramaya başladı. Çünkü duyguları mekanikleşti, çünkü yüreğiyle oynandı. Tarihsel dönemler de ne amacına uygun hatırlanıyor ne de amacına uygun kutlanıyor. Maneviyatı cisimleştiren, maddeleştiren bir sapma halidir yaşanan. Hormonlu duygular, hormonlu ilişkiler çağındayız.
Başka türlü 14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla sevgiyi ve mutluluğu alışveriş kuyruklarında aramayı nasıl açıklayabiliriz? Sadece alınan hediyelerle, edindiği maddi kazanımlarla mutluluk arayan bir varlığın gerçek sevgiye ulaşması mümkün olabilir mi? 14 Şubat’a büyük anlamlar yükleyen, tekil ya da duygusal ilişkilerde bugüne dair büyük beklentilerle yaşayan kaç insan o günün ilan edilme hikayesini biliyor, kaç kişi Aziz Valentin’i hatırlıyor. Valentin’in inançlarının sınırlarını da zorlayarak dönemin muktedirlerinin, erkekleri savaşa göndermek için aldığı “evlilik yasağı” kararına karşı çıktığı, yasağı deldiği ve de bunun bedelini ödediği kimin umurunda?
Bütün bu anlamlandırmalar yoksa geriye sadece sırnaşık, yılışık, içi boş bir tatmin hali kalıyor ki bu da insanın duygusal felaketidir. Mesele tek başına kapitalizmin diğer pek çok önemli günü amacından saptırdığı gibi 14 Şubat’ı da metalaştırması, pazarlık nesnesi haline getirmesi değil. Mesele bunun topluma kabullendirilmiş olması da değil. Daha tehlikeli olan insanın gerçek mutluluğa ulaşma arayışının körelmesi, mekanik bir sevgiye mahkum olarak gerçek sevgiden uzaklaşması ve bunu da sorgulamamasıdır.
Valentin’i kutsal kılan onun toplumsal bir sorunu kendisine mesele edinmesi ve buna karşı bedelini göze alarak tavır sergilemesiydi. Çağımızdan yaklaşık 1800 yıl önce yaşandığı varsayılan bu tutum alma haline uzaklaştığımız için 14 Şubat’ta en çok da Valentin’in ruhunu incitiyoruz. Çünkü nasırlaşan, kötülüğe alıştırılan bir ruh hali yaratıldı. Dükkan dükkan sevgiyi satın almaya çalışan insan, ne gözlerimizin önünde “evlatlarım aç” diyerek kendisini ateşe veren vatandaşı umursuyor ne çığ altında kalmış insanları duyumsuyor, ne sınırlarda geçmeye çalışırken donarak hayatını kaybeden mülteciler için yüreğinde bir acı hissediyor. Evliliklerine izin verilse de genç insanların katar katar savaş denilen oyunda çağımızın Claudius’ları tarafından ölüme gönderilmesini de görmezden geliyor. Günümüz insanının 14 Şubat’ta sevgi adına satın aldığı her şey hakikatle arasına koyduğu mesafeyi uzatıyor, derinleştiriyor. İşte o yüzden çağımızın Aziz Valentin’lere ihtiyacı var. Toplumsal sevgisizlik haline savaş açacak, yeni bir sevgi anlayışı yaratacak Aziz ve Azizelere ihtiyacı var.
Bütün bu anlam yitimleri ve çıkmazların yanı sıra Kürtler ve onlarla duygudaşlık yapan bölge halkları için 14 Şubat’ın daha travmatik bir yanı var. Sevgiyi gerçek anlamıyla ve toplumsal düzeyde yaşayan, çağdaş “Kürt Aşkı”nın yaratıcısı Öcalan, 14 Şubat’ı 15 Şubat’a bağlayan gece tutsak edildi. Hem de Aziz Valentin gibi yasaklara, inkara ve insanın insana hükmetmesine meydan okuduğu, gerçek sevginin yolunu gösterdiği için yine tıpkı Valentin gibi tutsak edildi. Tanrılardan ışığı çalıp insanlara verdiği için tutsak edilen Prometus gibi insanlara gerçeğin ışığını insanlara tuttuğu için tutsak edildi. Bugün İmralı’da tutsak edilen sadece Öcalan değil aynı zamanda Aziz Valentin’in ve Prometus’un ruhudur.
“Kara gün” olarak nitelendirdikleri 15 Şubat, 21 yıldır Kürtlerdin yüreğini acıtmaya devam ediyor. 21 yıldır bu duygulanış hali bir adada tecrit altında tutuluyor. Kürtler 21 yıldır bu duyguya alışmadı, bu duyguya isyan etti, kendisini sevgisizliğe mahkum edecek bu saldırıyla mücadeleye tutuştu. Bunun için genç insanlar bedel ödedi, çok büyük acılar yaşandı. Bu ikilem ve çelişki içinde yakaladığı huzur ile yaşama ve sevgiye tutunan insanların varlığı umutla yaşanmamızın da gerekçesi oldu. Bu vesileyle Valentin ve Prometus’un ruhunu taşıyan, gerçek sevgiyi ve aşkı felsefi temelde yaşayan, yüreğinin tutsak edilmesini unutmayan herkesin 14 Şubat Sevgililer Günü Kutlu Olsun.