Edebiyattaki cinsiyetçiliğe karşı 14 yıldır mücadele veren Kadın Yazarlar Derneği’nin Başkanı Sevim Korkmaz Dinç, ‘İtaat kültürünün pekiştirildiği bu alanda kadınlar var olmaya başladıktan sonra sıkı sıkıya yapıştığı sözcükleri bir kenara bırakıyor’ dedi
Kadın Yazarlar Derneği (KYD), kurucularından ve aynı zamanda başkanı yazar Sevim Korkmaz Dinç ile derneğin dünden bugününü ve edebiyatta kadının yerini konuştuk. Dinç, kadın yazarlar olarak ayrı örgütlenmenin nasıl gerçekleştiğini ve nedenini şöyle anlatıyor: “İzmir’de değişik gruplarda okuyup, yazarak yol alan karma bir gruptuk. Bir gün baktık ki aldığımız bu yol, etrafımızdaki kadınların farkına varmalarını, ezilmelerini ya da kadının edebiyat denilen disiplindeki yerini tam anlatmıyordu. Kadınlar edebiyatta diğer disiplinler gibi bir ayrımcılığın olmayacağını düşünüyordu. Hatta edebiyatı öyle kutsal bir yere koyuyorlar ki dokunulmayacakmış gibi bakılıyor. Hiçbir zaman edebiyatın erilliği akla gelmiyor. 25-30 kadınla bu konu üzerine konuşuyorduk. Karma bir ekiple dergi çıkarırken, yazılar geliyordu. Erkek arkadaşlar, kadınlardan gelen metinleri yayınlanmayacaklar tarafına koyuyor, fakat bir erkek yazı göndermişse niteliği ne olursa olsun yayınlanacaklar tarafına koyuyordu.”
Her alanda olduğu gibi edebiyat alanında da erkekler arasında bir dayanışma olduğunu söyleyen Dinç, bu kondudaki deneyimlerini şöyle anlatıyor: “Fark ettik ki gerçekten erkekler arasında her yerde olduğu gibi bir dayanışma var. Kadınların yazı kuruluna girmeleri, yazılarını yayınlamaları büyük bir problem oluyordu. Bizde kendi aramızda toplanıp, ‘diğer kadınların edebiyattaki ayrımcılığı fark etmelerini sağlayalım’ dedik ve ‘Özgürleşmek, dönüşmek, dönüştürmek için’ sloganıyla yola çıktık. Kadın Yazarlar Derneği’nin kurulmasını sağlayan bu slogan oldu.” Dernek olarak öykü, teorik yazı ve denemeler yazdığımız ‘F DERGİ’ adında 3 aylık bir dergi yayınladıklarını söyleyen Korkmaz, Bu derginin her sayısında mahremiyet, kadına şiddet, aile, dilin cinsiyeti, barış, kadın ve edebiyat gibi konuları ele aldıklarını ve düzenledikleri her atölye sonrası atölyede çalıştıkları konulardan birini seçip kitap çıkardıklarını ekliyor.
Kadınlar yazıyor
Daha çok kadının yazması için atölye çalışmalarına önem verdiklerini söyleyen Dinç: “2008’den bu yana birçok atölye yaptık. Hiç yazmayan kadınlar gönderdikleri öykülerle ödül aldı. Ya da yazdıklarını dosyaya koyan kadınların birçoğu kitaplarını yayınladı. Tam sayısını tutamadık ama yüzlerce kadına dokunduk. Bir kısmı başka atölyeler yapmaya başladı. Karabağlar’da ‘Denizi Görmeyen Kadınlar’ projemiz vardı. Oradaki kadınlarla 8 aylık bir atölyenin sonucunda bir kitap çıkardık. O proje ödül aldı. Oradaki kadınlardan 3’ü bir araya gelerek, kadın okuma grubu kurdu ve 70’e yakın üyeleri var. Böyle deniz dalgaları gibi halka halka yayıldığını görüyoruz.” diyor. Kadınların edebiyattaki görünürlüğü ve değişimine dair düşüncelerini anlatan Dinç, kadınların Türkiye’de yazarlık serüvenini şöyle özetliyor: “Tanzimat Dönemi’nde kadınlar kendi adıyla yazamıyordu. Ya bir takma ad kullanıyorlar ya da bir erkeğin adıyla kitap yayınlıyorlardı. Kitaplarını bastırmak için de birçok bürokratik engeli aşmaları gerekiyordu. Cumhuriyet dönemine geldiğimizde, kadın yazar sayısı biraz arttı ancak bu kadınlar da yazarken sistem içerisinden yazmak zorundaydı. Yazar niteliği aristokrat bir sınıfın kadınları için vardı. 1980 dönemine geldiğimizde, kadınlar ilk defa politik ürünler vermeye başladı. Ama onlar da feminist bakış açısı değil de ataerkil ideoloji kodlarıyla yazıyorlardı. 80 darbesinden sonra dünyada feminist mücadele yükselince Türkiye’de de kadınların yazdığı konuların değiştiğini görüyoruz. Yayınevlerinin kadınlara bakışı da değişmiş oldu. Artık edebiyat dergileri, içerisinde feminist sözcüğü geçen yazılar için ‘bunu yayınlamayacağım’ diyemiyor. Yakın döneme kadar erkeklerin yazılarında kadının regl olması ya da kadının doğum yapması anlatılmazdı. Bunlar yazıya yeni geçmiştir. Türkiye’deki ekonomik farklılıklar, kirli savaşla artık edebiyatımıza girmeye başladı. Bir kadın yakılan bir köyü anlatabiliyor ama o güne kadar bu tür şeyler yoktu. Bunların hepsi kadının yazma cesareti ile alakalı şeyler.” Kadınların yazım alanında daha görünür olması için bazı imkanların yaratılması gerektiğini belirten Korkmaz sözlerini şöyle bitiriyor: “Edebiyat tıp değildir iyileştirmez, felsefe değildir düşünmeyi öğretmez. Ama aslında bunların hepsidir. Bir edebi eserin size vereceği katkılar bunların hepsinden çok daha fazladır.”
Simgeleyen kadınlar
Kadın Yazarlar Derneği (KYD), İzmir’de bir araya gelen bir grup yazar kadın tarafından 2008 yılında edebiyattaki eril dil ve anlayışa karşı kuruldu. Kendi deyimleriyle “Pozitif ayrımcılığı yaşam felsefesi edinen, ırkçılık, sömürü ve savaşa karşı çıkan” kadınlar, bir başkaldırı ile yola çıktı. Bu başkaldırı, kadını simge olmaktan çıkıp simgeleyene dönüştürerek, egemen sistemin iktidar ilişkilerini sorgulayıp ataerkil zinciri kırmayı, geleneksel kadın-erkek ilişkilerini ters yüz ederek, egemen ideolojinin kadına yönelik ayrımcılığını ortadan kaldırmayı hedefledi. Bunun için kurulduğu günden bugüne çalışmalarını sürdüren ve onlarca atölye düzenleyen KYD, kadınları yazmaya teşvik etti. Yine düzenlenen okuma grupları gibi edebi çalışmaların yanı sıra Barış Bloku’nda da yer alarak, savaşa karşı net bir duruş ortaya koydu.
Semra Turan-Tolga Güney/MA