Şeyh Said’i bir hilafet sevdalısı olarak değil, kendi tarihsel koşulları içinde, kendi halkının ulusal haklarını, değerlerini savunmuş, dini meşruiyeti olan ama aynı zamanda ulusal direnişin bir parçası olmuş bir lider olarak anıyor
Dara Demiralp
Yüzüncü yılı vesilesi ile Şeyh Said ve yol arkadaşlarının idam edilişinin anmaları yapılıyor. Bu anmalarda modern ve ileri bir savunusu olan Kürt siyasal hareketi ve onun etki ettiği, dönüştürdüğü sosyolojik taban ile 1991-1996 yılları arasında PKK ile devletin girdiği amansız savaşta devlet güçlerinin “vurucu gücü” olarak yer alan Hizbullah’ın etki alanında kalan diğer bir sosyolojik ve siyasal katman arasındaki ayrım, daha da görünür hale geliyor. Bu iki zıt kutbun 1925 anmalarında kullandığı sembollerin, referans alınan kişiliklerin ve tarihsel öznelerin bu denli farklılık arz ediyor olması, Kürt toplumundaki muhtelif siyasal tahayyül biçimlerinin bir tezahürü olduğunu ileri sürmek, pek de gerçekçi olmayacaktır.
Bilinçli saptırma
Bugün, siyasal İslam çizgisinde hareket eden çevrelerin, Şeyh Said İsyanı’nı yekün olarak İslamcı bir paranteze hapsetme arzusu, onu salt bir hilafeti kurtarma çabası ve dini bir kalkışma gibi sunmaları, tarihin akışından ziyade, bilinçli bir ideolojik saptırmayı içeriyor. Şeyh Said İsyanı’nın, sadece dini bir motivasyonla değil, dönemin şartları içerisinde, Kürtlerin ulusal değerlerini, topraklarını ve kültürünü savunmak amacıyla vuku bulduğu savunusu siyasal İslamcıların bilhassa uzak durduğu bir yöndür. Bu kesimler, isyanın arka planında yer alan Kürdistan İstiklal Komitesi (Tam adı Kürdistan İstiklâl ve İstihlas Cemiyeti, yani Kürdistan Kurtuluş ve Özgürlük Örgütü) onun önde gelen liderlerinden, dönemin en iyi okullarından dereceyle mezun, ilerici ve modern bir Kürt siyasal tahayyülüne sahip olan Cibranlı Halid Bey’i özellikle göz ardı ediyor. Siyasal İslamcı çevrelerin 1925 anmalarında, Türkçe ve Arapça ilâhiler okunurken, Cibranlı Halid Bey gibi dönemin en entelektüel ve Kürdistan İstiklal Komitesi’nin nadide komutanlarına yer dahi vermezler. Çünkü Cibranlı Halid Bey, modern, ilerici ve Kürt siyasal mefkuresinin ulusal hafızasına damga vurmuş bir karakterdi. Nitekim bunun için de geniş ailesinin neredeyse tümü, ağır bedeller ödemiştir.
Halid Bey ulusal şahsiyet
Cibranlı Halid Bey, Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e geçiş sürecinde Kürtlerin yaşadığı kırılmayı en erken fark eden ve buna karşı seküler ve ulusal bir direnç örgütleyen şahsiyetlerden biridir. Halid Bey’in önderliğinde kurulan Kürdistan İstiklal Komitesi, Kürt halkının ulusal haklarını savunan, programlı, örgütlü ve modern bir siyasal oluşumdu. Yeni nesil Kürt araştırmacıların yakın zamanda gün yüzüne çıkardığı arşiv ve belgelerde de görülebileceği üzere, Kürdistan İstiklal Komitesi’nin amacı şeriatın geri getirilmesi değil, bilakis Kürtlerin kendi ana yurtlarında, kendi ulusal değerleriyle yaşama hakkının elde edilmesiydi.
Tamamlayıcı ilişki
Dolayısıyla Şeyh Said’in dini liderliği ile Halid Bey’in Kürt ulusal tahayyülü arasında tamamlayıcı bir ilişkinin olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Ancak, bu ilişkiyi sadece dini motiflerle ve sembollerle tarif etmek, Azadî Komitelerinin siyasal motivasyonunu ve hedeflerini görünmez kılar, etkisizleştirir ve Kürt ulusal hareketinin erken dönemlerini maksatlı bir şekilde sapma girişimine tabii tutacaktır. Şeyh Said İsyanı, Azadî Komitelerinin bağrında hayat bulup, modern ve ilerici toplumsal dip dalganın üzerinde yükseldi. Azadî’nin ve kurucu lider elitlerinin dünyaya bakışları, dönemi okuma biçimleri yerli yerine oturtulmadığında, bu isyanın tam olarak egemen olan iktidarın söylemine hapsolması kaçınılmaz olacaktır. O söylem de gayet aşikârdır zaten: “Dini ve gerici bir isyandı!”
Sisteme entegre etme
Buna ek olarak, Demokrat Parti dönemiyle birlikte, Kürt siyasetinin etkisizleştirilmesine yönelik farklı bir yönelim devreye sokuldu. O yönelim de şu şekilde tezahür etti; Şeyh Said İsyanı gibi mücadelelerde yer alan kesimlerin toplumsal tabanı, parlamenterizm ve liberal demokrasinin araçlarıyla devlet sistemine entegre edilmeye çalışmak. Bu entegrasyon girişiminin temel gayesi, Kürt sosyolojisinde iyiden iyiye beliren siyasal talepleri yumuşatmak ve tabiri caizse, onları sistem içi bir çerçevede etkisizleştirmekti. Günümüzde de ekseriyetle siyasal İslamcı partilerin politika üretme hallerinde bu anakronik durum gözlenebiliyor.
Bu bağlamda, Halid Bey gibi modern, ilerici ve millîci liderlerin mirasını taşıyan toplumsal ve siyasal kesimler siyasetin çeperinde bırakılmış, sistemle uzlaşmayan, seküler ve ulusal çizgideki bu damar, siyasetin merkezinden uzakta tutulmuştur. Bu durum, özellikle siyasal İslamcı hareketlerle Halid Bey’in temsil ettiği çizgi arasındaki sosyo-politik mesafenin ne denli dramatik bir boyutta olduğunun da açık bir göstergesidir. Ana akım Kürt siyasetinde de Halid Bey’in ve Azadî Komitelerinin siyasal mücadele mirasına yönelik ilgisizlik, Kürt tarihinde hak ettiği yere ve ulusal hafızaya yerleştirme konusunda eksiklik olduğuna işaret ediyor.
Direniş sembolleri
Bugün, Kürt siyasal hareketinin Şeyh Said ve arkadaşlarına dair yeniden ve güçlü bir biçimde şekillenen halkçı retorik, esasında canlanan ve güçlenen Kürt ulusal bilincinin kaçınılmaz bir sonucudur. Yepyeni bir heyecanla yeşeren bu ulusal bilinç, tarihsel figürleri birer dini sembol değil, ulusal direnişin özneleri olarak yeniden konumlandırmakta, Şeyh Said’i bir din alimi olmaktan ziyade, onun bir halk önderi olarak okunmasını ve kabul görmesini sağlamaktadır. Bu yönüyle, Kürt siyasal hareketinin Şeyh Said ve Seyit Rıza gibi liderlere net ve tavizsiz bir şekilde sahip çıkıyor olması, toplumsal iyileşme halinin sağlıklı bir örneğidir.
Doğru hafıza
Bu nedenle, yüz yıl sonra yapılacak olan şey yas tutmak değil, hafızayı doğru yerden inşa etmektir. Buradan bakınca, Cibranlı Halid Bey gibi isimlerin unutturulması, bilinçli bir devlet politikasıydı. Bu yüzden Cibranlı Halid Bey’in, Bitlis Harp Divanı’ndaki savunmaları hâlâ erişime açılmadığı gibi, Halid Bey’in ismi devlet tarafında özenle sansürlenmeye devam ediliyor. Zira, Cumhuriyet’in kurucu elitlerinin yetiştiği okullardan dereceyle çıkan tek Kürt’tü Halid Bey. Öğrencilik yıllarından itibaren Türk ulus inşasından beri duran, Kürt millî duygularıyla yönünü Kürdistan’a çevirme arzusuyla yaşayan biri olduğu için sakıncalı kişi olarak damgalandı. Tam da bu önermeyi doğrular nitelikte, Şark Islahat Mahkemelerinin bütün zabıtları magazinel bir şekilde erişime açılarak kamuya sunulurken, Halid Bey’e dair tek bir ifade tutanağı dahi kamusal alana açılmamıştır. Zira egemen olan iktidar için Halid Bey, şeyh, seyit vb. gibi kıymetli sıfatların bir yafta gibi kullanılıp, aşağılanacak ve gerici olarak kodlanacak kullanışlı bir lider değildi. Tam aksine, İmparatorluğun en modern okulundan dereceyle çıkmış bir özneydi ve Cumhuriyetin kurucu elitlerine pozitivist politikalarla karşı durmuş, karizmatik bir liderdi. Bundan dolayı, egemenlerce susturulması ve esamesinin dahi okunmaması gerekiyordu. Bu nedenle, Halid Bey’i ve yol arkadaşlarını yargılayanlar ve infaz edenler kimlerdi, Halid Bey’in son sözleri neydi, halen bilinmiyor. Mezar yerinin olmadığını söylemeye bile gerek yok.
Bugün, bu isimleri tekrar anmak, hem Kürt halkının direniş tarihine sahip çıkmak hem de geleceğe daha sahici bir yol açacaktır. Zira Şeyh Said’in tarihsel ve siyasal anlamını tek başına İslamcı politikalara indirgemek, onu Kürt ulusal hafızasından koparmak ve böylece Kürtlerin ortak tarihsel direniş çizgisini parçalamak isteyen, geçmişi on yıllara dayanan bir devlet ezberi ve resmi söylemdir.
İlerici ve modern
Cibranlı Halid Bey gibi ilerici ve modern Kürt liderlerinin tarihte hak ettikleri şekilde yer almaları, bugün başta Hizbullah olmak üzere tüm siyasal İslamcı çevrelerin, Şeyh Said İsyanı’nı tamamen İslamcı bir paranteze hapsetme girişimlerini, onu salt bir hilafeti kurtarma çabası gibi sunmalarının da sonuna gelindiğinin işareti olacaktır.
Siyasal İslam etkisindeki çevrelerin bu konuda, özellikle son yıllarda daha agresif ve görünür bir söylem geliştirmeleri de yine tesadüf değildir. Çünkü Kürt siyasal hareketinin tepkisel de olsa Şeyh Said’e yeniden ve güçlü bir biçimde sahip çıkması, bu çevrelerde ciddi bir rahatsızlık ve panik yaratıyor. Zira Kürt halkı, bu özneleri yalnızca dini kimlikleriyle değil, aynı zamanda ulusal mücadele bağlamında da anlamaya ve sahiplenmeye başladığında, siyasal İslamcıların tekeline almak istediği hikayeleri de çözmeye başladı.
Azadî komiteleri
Bu çözülme, ideolojik bir kayıp değil, sosyolojik bir zemin kaybı anlamına geliyor siyasal İslamcılar için. Kendilerini mustazaf (mazlum) olarak tanımlayan bu çevreler, Şeyh Said’i de kendi dar yorumlarına sıkıştırarak Kürt halkının geniş ve çok katmanlı hafızasını, bilerek ve tasarlayarak şekillendirmeyi amaçladıkları aşikardır. Ne var ki, Azadî Komitesi ve Cibranlı Halid Bey gibi aydın, ilerici figürlerin ve örgütlerin yeniden gündeme gelmesi, bu tek yönlü anlatının arızalarını kamusal bir alana taşıyor. Bu yüzden, Şeyh Said’in Kürt siyasal hareketi içinde yeniden konumlandırılması, geride bıraktığı ulusal mirasının ihya edilmesi geçmişin ve bugünün Kürdistan mücadelesini şekillendiren bir hafızayı temsil etmektedir.
Sonuç olarak, bugün artık Kürt halkının önemli bir kısmı, Şeyh Said’i bir hilafet sevdalısı olarak değil, kendi tarihsel koşulları içinde, kendi halkının ulusal haklarını, değerlerini savunmuş, dini meşruiyeti olan ama aynı zamanda ulusal direnişin bir parçası olmuş bir lider olarak anıyor. Ve bu anma biçimi, bir toplumun kendi tarihini kendi elleriyle yazma fırsatı sunuyor. Şeyh Said’i İslamcı bir paranteze almak isteyenler için asıl tehdit de tam olarak buradadır: Tarihin halkın eline geçmesi!