• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
18 Eylül 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Sebahat Tuncel

Şiddet sarmalından çıkmak ve barış

17 Eylül 2025 Çarşamba - 23:00
Kategori: Sebahat Tuncel, Yazarlar
Şiddet sarmalından çıkmak ve barış

Tarihin ilk eşitsizliği kadın ve erkek arasında yaşandığı ve bu eşitsizliğin şiddet ve çatışma doğurduğu sadece feminist değil tüm siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik politika alanlarının da ortaklaştığı bir konudur.

Erkeğin elindeki şiddet araçlarını kadın etrafında oluşan toplumsallığı baskı altına almak ve kendisini hâkim kılmak için kullandığı biliniyor. Zamanla kadının toplumsal, kültürel ve ekonomik tüm üretimlerine el koyarak, kadın ve toplumu baskı altına alan erkek egemenliği kendisini ancak şiddet ve şiddet araçları üzerinden var edebilmektedir.

Toplumu toplum olmaktan çıkaran, sürekli eşitsizlik, baskı ve şiddet üreten erkek egemenliği günümüzün aşılması gereken en acil sorunlarından biri olarak önümüzde durmaktadır.

Sayın Abdullah Öcalan erkek egemenliği ve kadın toplumsallığı arasında yaşanan şiddet ve çatışmanın tarihsel gelişimini 30 bin yıl öncesine dayandırıyor. Yeni manifestoda ifade ettiği ‘devrimsel bir gelişme olarak görülen neolotik toplum içinde, erkek avcı kulübünün büyük bir karşı devrim hamlesiyle kadını köleleştirmeye kadar giden yolu açtığını ve bir cinsiyet savaşı başlattığını şimdi daha iyi görebiliyoruz’ belirlemesi erkek egemenliğinin kadına karşı sürekli bir savaş içinde olduğuna,  neolotiğin gerçekleşmesinin ancak bir karşı devrimle mümkün olacağı ve bu karşı devrimin erkek avcı-kastik kulübü tarafından gerçekleştirildiğini ve erkeğin bu karşı devrimle kendisini ulaşılmaz, tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak kutsadığına dikkat çekmektedir. Erkeğin elindeki bu güç toplumu denetime almanın baskı ve zor ile emeğine el koymanın aracı olmuştur. Sayın Öcalan kadınların eve kapatılmasında ve köleleştirmesinde “cinsiyete dayalı iş bölümü”nün büyük bir rol oynadığını ifade eder. Kadınların eşitlik ve özgürlük sorunsallığının temelinde bu gerçeklik yatmaktadır. Cinsiyetçi iş bölümü, erkeğin zor araçlarını elinde bulundurması, kadının baskı altına alınması, köleleştirmesi mümkün hale gelmiştir.  Kadını yaşamın dışına iten, emeğini, bedenini sömürü aracına dönüştüren bu iş bölümü kapitalist iş bölümü ile birleşince kadınlar için hayat yaşanmaz bir hal almaktadır.

İnsan ilk doğduğunda eşittir. Ama içine doğduğu cinsiyetçi toplum onu kadın ve erkek olarak ayırmakta ve çözülememiş, giderek derinleşen bir sorunsallığın parçası haline getirmektedir. Bu sorunsallık çözülmeden ne kadınlar ne de insanlık için ne yazık ki kurtuluş mümkün görünmüyor. Sürekli eşitsizlik ve şiddet üreten bu sistemin değişmesinin zamanı geldi de geçiyor bile.

Neden böyle bir giriş yaptım. Aslında çok uzun süredir hem kadına yönelik şiddet hem de toplumda yaşanan şiddetin neden çözülemediği giderek derinleştiği ve buna karşı neler yapılması gerektiği üzerine düşünüyorum. Nasıl oluyor da insanlar en sevdiklerinin canına bu kadar kolay kıyıyorlar. Kadın katilerinin yüzde doksanı tanıdıkları, birlikte bir hayat paylaştıkları insanlar. Sevdikleri demiyorum çünkü sevgi bir emek, kolektif bir dayanışma ve mücadelenin çıktısıdır ve insan kolayca sevdiğine kıyamaz. Sevgi diye sunulan, aşk diye arkasında koşulan ne gerçek sevgi nede aşktır. Erkek egemen kapitalist sistemin insanları kapana kapatmak için üretilmiş güdüyü yönlendiren argümanlardır. Yanlış anlaşılmasın sevgi ve aşk yoktur demiyorum. Gerçek sevgi ve aşk büyük emek, çaba ve mücadeleyi gerekli kılar diyorum. Ve bu emeğin eylemin sahibi olanlar asla aşk ve sevgi adına yaşam arkadaşlarını eşlerini, çocuklarını, başkalarının çocuklarını katletmezler.

En son Batman’da yaşanan olay (bir aracın taranması sırasında saldırıdan kaçmaya çalışan çocukların katledilmesi) gerçekten insana insan olmaktan çıkmanın ne kadar korkunç sonuçlara yol açtığını gösteriyor. Bu ilk değil tabi hala hafızalarımızda tazeliğini koruyan Narin’in katliamı ve katliamın faili meçhul bırakılması da insanlığın ölümünü ifade ediyor. Ve daha pek çok vaka da hayatları elinden alınanlar…şiddet yaşamın bir parçası haline gelmiş”normal”, olağan bir durum gibi toplumda öfke yaratmamakta sessizce izlenmektedir. Bu toplumun duyarsızlığından mı yoksa son on yıllık şiddet, savaş politikalarının sıradanlaşmasından mı kaynaklanıyor? Nedeni ne olursa olsun bu konunun acil olarak gündeme alınması ve şiddetin (bireysel-toplumsal) ortadan kaldırılması için çalışma yürütülmesine acil ihtiyaç var. Nasıl bir toplum haline geldik. Çocukları katleden, Kadınları katleden, çocuklara şiddet uygulayan birisine insan diyebilir miyiz? İnsan kavramı da sonuçta politik bir kavramdır. Doğadaki canlılardan insanı ayıran bazı ahlaki ve politik ilkelerin ifadesidir. “İnsan hakları” kavramı da insan kavramının taşıdığı düşünülen ilkelerin hukuki tanımını içermektedir. İnsanlıktan istifa etmiş bir toplumsallıkla karşı karşıyayız. Bu durum toplum içerisinde çıplak zor ve şiddeti, zorbalığı, taciz, tecavüz, ayrımcılık, ötekileştirme.v.b sayılamayacak kadar çok kötülüğe, sorunsallığa yol açmaktadır. Bu sorunsallıktan çıkışın yolunu bulmak zorundayız.

Şiddet, tarih boyunca insan toplumlarının ayrılmaz bir parçası olmuş, günümüzde ise küreselleşme ile birlikte hem görünürlüğü hem de etkisi artmıştır. Yapısal ve kültürel şiddet kategorileri, şiddetin yalnızca silahlı çatışma ya da bireysel saldırı biçimleriyle sınırlı olmadığını; toplumsal eşitsizlikler ve ideolojik meşrulaştırmalar yoluyla da sürdüğünü göstermektedir.

Son yıllarda savaş ve çatışmanın derinleşmesi, cinsiyetçi, dinci, milliyetçi ve militarist politikalar erkeklik ideolojisiyle buluşunca kendisinden başkasına yaşam hakkı tanımayan ve şiddeti erkekliğini ispatlamanın aracı olarak gören insan olmaktan çıkmış adamların savaş meydanına dönmüş toplumsal bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Buna dur demek savaşa, erkek egemen kapitalist sisteme dur demekle ve barışçıl, eşit, özgür, demokratik sosyalist bir yaşamı inşa etmekle mümkündür. Öncelikle insan olmanın sorumluluğunun insani değerlere sahip çıkmaktan ve kadınların, halkların, inançların eşitliğini ve özgürlüğünü esas alan ahlaki ve politik değerleri örgütlemek olduğunu hatırlamak gerekir. Kadınların hayatı değerlidir. Çocukların hayatı değerlidir. Herkesin hayatı değerlidir diyerek yaşamı savunmak örgütlenmek gerekir.

Bu bağlamda bakınca barış mücadelesi sadece silahların susması değil insanlığın önünde duran ve toplumu içine çeken şiddet sarmalından çıkışın ve yeni bir ahlaki ve politik toplumun inşasına yol açması açısından da önemli bir olanak olarak duruyor önümüzde.

İnsanlığın sessiz çığlıkları, yıkılan şehirler, göç yollarına düşen milyonlar, yok olan doğa…Şiddet yalnızca savaş meydanlarında değil; evin duvarları arasında, okul sıralarında, fabrikalarda, sokaklarda ve devletin soğuk koridorlarında, hapishanelerde yaşamın her alanında kendini gösteriyor.

Bir yanda teknolojinin ve bilimin zirvesine çıkmış bir insanlık; diğer yanda açlığın, yoksulluğun ve savaşların pençesindeki toplumlar…  Zengin ile yoksul arasındaki uçurum derinleştikçe, adalet yerini öfkeye bırakıyor. Şiddet, sadece silahla, sopayla değil, açlıkla, işsizlikle, dışlanmayla da kendini hissettiriyor.

Yanıbaşımızda yüzyıl önce cetvelle çizilen sınırlar kriz ve kaos, savaş ve çatışma üretmeye devam ediyor.   Halkların kalbinde açılan derin yaralar sürekli kanıyor. Ortadoğu’da topraklar yalnızca petrol değil, kanla ıslanıyor.

Bunun bir kader olmadığını bilen ve buna direnç ve umutla itiraz edenlerde var.   Kadınların öncülüğünde yükselen “Jin, Jiyan, Azadî” haykırışı, şiddetin karşısında yaşamı savunmanın en güçlü sembollerinden biri oldu. Olmaya devam ediyor.

Şiddet, her yerde aynı dili konuşuyor: korku, yıkım, acı. Ama barışın dili de var: adalet, eşitlik, özgürlük. Dünya, Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye’de barışın dili hâlâ öğrenilmeyi bekliyor.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

‘Norm devlet’-‘Norm dışı devlet’ gerilimi ve yeni eşiğin anlamı

Sonraki Haber

Uysal: Cesaret barışın olmazsa olmazıdır

Sonraki Haber
Uysal: Cesaret barışın olmazsa olmazıdır

Uysal: Cesaret barışın olmazsa olmazıdır

SON HABERLER

Hunergeha Welat’tan yeni klip: ‘Vê carê rast e’

Hunergeha Welat’tan yeni klip: ‘Vê carê rast e’

Yazar: Yeni Yaşam
18 Eylül 2025

Uysal: Cesaret barışın olmazsa olmazıdır

Uysal: Cesaret barışın olmazsa olmazıdır

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
17 Eylül 2025

Şiddet sarmalından çıkmak ve barış

Şiddet sarmalından çıkmak ve barış

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
17 Eylül 2025

Tam zamanında yapılan uyarı

Komünleşmenin büyük önemi

Yazar: Bedri Adanır
17 Eylül 2025

‘Norm devlet’-‘Norm dışı devlet’ gerilimi ve yeni eşiğin anlamı

Yazar: Aziz Oruç
17 Eylül 2025

Nerenin bekası?

Nerenin bekası?

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
17 Eylül 2025

Halkın sanatçısı olmak

Demokrasi adalet ve barışın kesişimi

Yazar: Heval Elçi
17 Eylül 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır