Saldırgan ve şiddet yüklü bir toplum yapımız var. Toplasanız birkaç cümleyi geçmeyen hamasi söylemler, türlü algı yönetimleriyle oluşturulmuş ezberler eşliğinde hoyrat bir düşmanlık dili devam ediyor.
Televizyon gibi görsel-işitsel kitle iletişim araçlarının baş döndürücü bir hızla gelişmesi… Çocukların televizyonda çok sayıda şiddet içerikli program seyretmesi ve bu tür bilgisayar oyunları oynaması; günümüzde yetişkinler olarak ebeveynleri ve yetkilileri yeni kuşakların ruh sağlığını nasıl koruyacağı konusunda yeterince düşünmeye yöneltiyor mu? Bu konuda olumlu bir yanıt vermek ne yazık ki zor.
T. Radecki, ‘Çocuklar için hazırlandığı ileri sürülen pek çok dizi, film ve sinema filminde geleceğin katillerini, ırz düşmanlarını yaratacak kadar malzeme vardır’ diyor.
***
Basına yansıyan habere göre, 2,5 yaşındaki çocuk, anaokulunda yaşıtları tarafından darp ediliyor. Biri kapıyı gözetliyor, diğeri dakikalarca dövüyor, boğmaya çalışıyor. Haklı olarak 15 dakika boyunca devam eden olayda öğretmenleri sorumlu tutuldu ama bu yaşlardaki çocukları böyle bir şiddete yönelten unsurlar üzerinde hiç durulmadı.
Birçok etkenin yanında başta televizyon olmak üzere kitle iletişim araçlarındaki kan, şiddet ve saldırganlık programlarının çocukların suça eğilimini tetiklediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Uzmanların yaptıkları çalışmalar ve bunların sonucunda oluşturdukları raporlar, çocukların ve gençlerin büyük bir saldırıyla karşı karşıya bulunduklarını ortaya koyuyor.
Bu konuda çalışan bilim insanlarına göre: Özellikle okul öncesi dönemlerden itibaren çocuklar kendilerine rol-model olarak seçtikleri dizi ve çizgi film kahramanlarını günlük yaşamlarına ve oyunlarına yansıtmaya başlamaktadırlar. Onlara özenme ve onlar gibi olma arzusu davranışlarını değiştirmektedir. Televizyonda yer alan ‘kahramanlar’ çeşitli hareket ve davranışlarıyla çocuklar üzerindeki olumlu ve olumsuz dürtüleri harekete geçirebilmektedir. Televizyon programlarında yer alan karakterler sosyal değerleri yansıtıyorsa bu çocuk üzerinde olumlu bir sonuç doğururken, olumsuz dürtülerin harekete geçmesi ise çocuğu saldırgan yapmakta ve hem kendi kendine hem çevresine zarar verir duruma getirmektedir.
Çocuklar genellikle taklit ederek öğrenirler. Yetişkinler olarak bir çoğumuz, çocukların, gençlerin eğitiminde kaba kuvvet kullanmanın bir hak, hatta bir ödev olduğunu düşünüyoruz. Böyle bir yapı içinde büyüyen çocuk bir panik havası içine girmeye başlıyor ve gereksindiği desteklerden yoksun olduğu için korkular içinde kendini güçlü insanlarla özdeş görmeye başlıyor, artık güçlü kişilerin doğru dediğine doğru, yanlış dediğine yanlış olarak yaklaşıyor.
***
Bu konuda yapılan çalışmalar, hapishaneleri dolduran yetişkinlerin işledikleri suçlarda, çocukluk çağlarından bu yana adeta bir bombardıman şeklinde kendilerine yöneltilen şiddet görüntüleri payının çok büyük olduğunu göstermektedir. Şiddete yönelik film ve diziler izleyen kişilerin, bundan kendilerini koruyabilenlere oranla iki misli daha fazla ‘suça eğilim’ taşıdıkları, saldırganlık, şiddet olarak nitelenen bazı hareketlerin aradan geçen zaman içinde hayatın normal öğesi olarak nitelenmeye başlandığını belirtiyor, uzmanlar.
Bugün toplumda bir alışkanlığa dönüşmüş birçok davranışın kaynağında televizyonunun sihirli gücü yatmaktadır. Çocukların, gençlerin, sistemli olarak izledikleri şiddet görüntülerinin vardığı noktanın ‘şiddete alışmak’ olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Toplum, şiddetin her türlüsünün hakim olduğu ama her durumda buna karşı çıkılmasının gerektiği bir süreçten geçiyor. Toplumsal bir öğe olarak şiddet varlığını korudukça, bunun kitle iletişim araçları kanalıyla evlerimize konuk olmasını engelleyemeyiz. Fakat alınabilecek önlemler de yok değil. O sihirli kutuların tuşlarının aynı zamanda kapanmaya yarayabileceğini hatırlatmamız, öğretmemiz gerekecektir.