İktisatçı Ümit Akçay ile kapitalizmin krizini ve alternatifleri sınırlandırma planlarını konuştuk: Kısa vadede bir ‘reset’ söz konusu değil. Görünen, korona salgını öncesinde zaten var olan eğilimlerin güçlenerek sürmesi. Mevcut sorunların hiçbiri çözülmüş değil, yapılan sorunları geleceğe ertelemek
M. Ender Öndeş
Ekonomi açısından Covid-19 salgınıyla başlayan süreç, aynı zamanda bir teorik kurgulamalar dönemi oldu. Yalnızca tuhaf komplo teorileri değil, son bir yılda kapitalist sistemin geleceği üzerine hemen hepsi ‘Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ klişesiyle başlayan çok sayıda ‘onarıcı’ projeye de maruz kaldık. Türkiye ayağında ise her şey fazlasıyla AKP’nin gidişine bağlanmış durumda. Bütün bunları ve daha fazlasını iki bölümlük söyleşi serisi ile iktisatçı Ümit Akçay ile konuştuk.
İlk soru biraz uzunca olacak mecburen. Bu yılın mayıs-haziranında Dünya Ekonomik Forumu Direktörü Klaus Schwab’ın başını çektiği bir seçkinler topluluğu “The Great Reset” kavramını ortaya attılar. Schwab’ın hazirandaki ünlü yazısından anladığım kadarıyla Covid-19’un ekonomik krizi derinleştirdiği/derinleştireceği verisinden hareketle, işlerin daha beter bir noktaya gitmemesi için kapitalizmi ıslah etmek gibi bir şeyden söz ediliyor. Üç ana başlık sayılıyor: Birincisi, adil bir piyasa; ikincisi, “yatırımların eşitlik ve sürdürülebilirliği”; üçüncüsü de “Dördüncü Sanayi Devrimi’nin inovasyonlarından kamu yararını destekleyecek, özellikle de sağlık sorunları ve toplumsal sorunları ele alacak şekilde faydalanılması.” Ben bir şey anlamadım. Siz ne anladınız? ‘Great Reset’ ne diyor bize?
Klaus Schwab’ın “The Great Reset” (Büyük Sıfırlama) çıkışı, son yıllarda Dünya Ekonomik Forum’larında sürdürdüğü çizginin bir devamı olarak görülebilir. Schwab somut olarak 2019’daki Davos’tan beri, ‘kapitalizmi kapitalistlerden korumak’ şeklindeki bir motto’dan hareket ediyor. Belki nereden çıktı bu Büyük Sıfırlama ihtiyacı diye sormalıyız. Açık ki, bir şeyler yolunda gitmiyor. Kısaca sıralayayım. Öncelikle uzun süren bir ekonomik durgunluk var. 2008 krizinden bu yana, özellikle erken kapitalistleşmiş ülkelerde canlı büyüme bir türlü gelmiyor. İkincisi, gelir ve servet dağılımı eşine az rastlanır şekilde bozulmuş durumda. Bunda yine 2008 krizi sonrasındaki kurtarma paketleri etkili oldu. Hatta 2020’de korona salgını sırasındaki kurtarma paketlerini de buna katabiliriz. Ekonomide yüzde 5-7 daralma varken borsalar rekor üstüne rekor kırdı. Gelir ve servet dağılımı, devletlerin kurtarma paketleri ile daha da derinleşti. Üçüncüsü, ekolojik kriz giderek derinleşiyor ve buna karşı halen sonuç alıcı bir çaba geliştirilebilmiş değil. Dördüncüsü, tüm bu gelişmelere karşı tepkiyi sol değil sağ, hatta faşistler örgütlüyor. Bu durum, kapitalistler açısından ilk başta tercih edilebilir bir seçenek olarak görülebilir. Ancak etnik milliyetçi, yabancı düşmanı, dinsel fanatizme dayanan, ataerkil bir sosyal düzen yanlısı, azınlıkları ve farklılıkları dışlayan bir siyaset, kültürel kutuplaştırmayı temel bir politika yapma stratejisi olarak kullandıkça, bu hareketler sorun çıkaran, çok taraflı uluslararası yapıyı bozan dinamikler olarak görülmeye başlandı. Beşincisi, büyük güçler arası jeopolitik ve ekonomik mücadele sertleşme emareleri gösteriyor. Liste uzatılabilir ama bu beş maddelik özet bize iki şey söylüyor: Yaşanan, bir iktisadi ve toplumsal sistem olarak kapitalizmin krizidir ve sıralanan sorunlara son 40 yıldır uygulanan politikalarla (neoliberalizmle) herhangi bir kalıcı çözüm bulmak mümkün değil.
Aynı bağlamda sorayım: Kapitalizm, böyle bir grup insanın toplantı yaparak temel yönelimlerini değiştirebileceği bir şey mi? Yani tamam, Dünya Bankası – IMF toplantıları vardır. Ayrıca, tek tek kapitalistler belli bir akılla hareket ederler ama kapitalizmin genel bir aklı var mıdır? Bir sistem olarak kapitalizm, “Böyle giderse dünya batacak, biz de batacağız, öyleyse daha az para kazanalım” diyebilme kapasitesine sahip mi?
Bildiğiniz gibi Marks, “Bir çağın hâkim fikirleri, o çağın hâkim sınıfının fikirleridir” önermesini ileri sürmüştü. Peki, hâkim sınıfların kafası karışırsa ne olur? Birbirinden farklılaşan, hatta kimi zaman çelişen fikirler ortaya çıkar ve sonuçta şimdi olduğu gibi bir kakafoni oluşur. Bu yapısal kriz dönemlerinin tipik bir özelliği. Haklısınız, ‘kapitalizm’ diye bir özne yok. Ancak kapitalistlerin stratejileri var. Aslında konuştuklarımız, bu alternatif stratejiler. Örneğin uluslararası finans çevrelerin başucu yayını Financial Times’ın 2019’da attığı ünlü ‘Kapitalizmi sıfırlama zamanı geldi’ manşeti, böyle bir müdahale. Financial Times’ın başyazarı Martin Wolf, bu sıfırlama ihtiyacını ‘Gerçek kapitalizm bu değil’ argümanı ile gerekçelendiriyor. Wolf çok net bir neoliberalizm ve finansallaşma eleştirisi yapıyor. Buna göre son 40 yıllık politikalar sonucunda ABD ve Avrupa’da tekelleşme arttı, rekabetçi piyasalar işlemiyor, emek üretkenliği düşüyor, gelir dağılımı bozuluyor. Financial Times’a göre bunlar ‘kapitalizmi rayından çıkardı.’ Yine Wolf’un tabiri karşımızda olan ‘rantçı kapitalizm’ ve kapitalizmin bu biçimi sürekli çelişkileri daha da derinleştiriyor, siyasi olarak da popülizme neden oluyor, Trump gibi liderleri çıkarıyor.
Ayrıca, bu tür bir dönüşüm, sadece iktisadın tartışıp çözebileceği bir sorun olabilir mi? Herkesin birbirini boğazladığı, on milyonlarca insanın yerinden yurdundan savrulduğu bir dünyada, bir araya gelecek ‘akil hükümetler’ söz gelimi ‘paydaş ekonomi’yi nasıl tartışacaklar ki? 2 trilyon dolardan fazla parayı silaha yatıran bu hükümetler ‘kamu yararına’ işleyişi hangi temelde konuşacaklar?
Geçtiğimiz hafta yapılan Davos-Dünya Ekonomi Forumu toplantılarında yine sözünü ettiğiniz konular ele alındı. Takip edebildiğim kadarıyla bu yılki Davos’un temel mesajı şu: Mevcut olan sürdürülemez bir noktaya geldi. Bunu görüyoruz. Ancak bu tip kriz anlarında önemli olan, alternatifleri sınırlayabilmek. Daha doğrusu alternatiflerin ufkunu belirleyebilmek. Bunu yapabildiğiniz oranda, sürecin sizin istemediğiniz şekilde gelişmesi ihtimalini azaltıyorsunuz. Örneğin Dünya Ekonomi Forumu’nun bu yıl hazırladığı açılış videolarında çok net bir neoliberalizm eleştirisi var, ancak bu eleştiri bir kapitalizm eleştirisi değil. Forum’daki neoliberalizm eleştirisinin bağlandığı yer, firmaların kâr amacı yanında toplumsal sorunlara daha duyarlı hale gelmeleri gerektiği. Bu tartışma, ortalama ücretin asgari ücrete yakın olduğu Türkiye gibi ülkelerden bakıldığında komik gelebiliyor. Ancak Davos gibi platformların ya da Büyük Sıfırlama gibi gündemlerin temel amacı, az önce söylediğim gibi, gerek mevcut durumun eleştirisinin, gerekse buradan çıkış için olası alternatifler üzerine yapılan tartışmanın sınırlarını belirlemek. O nedenle kritik bir işlev görüyorlar.
Yoksa işin sırrı şu cümlede mi: “Çok açık, daha iyi bir toplum inşa etme isteği gerçekten de var. Bu isteği çok ihtiyacımız olan ‘Büyük Reset’in gerçekleşmesi için kullanmalıyız.” Yani, “İşler sarpa sarıyor, elimizi çabuk tutalım” mı deniliyor? İşlerin çığırından çıkmasından mı korkuyorlar?
Evet, böyle de denilebilir. Bakın 2008 krizi sonrası şöyle bir durum ile karşı karşıya kaldık: Kriz öncesi, krize neden olan ekonomi politikaları, kriz sonrasında krizden çıkış için uygulandı. Yani ekonomi politikaların kriz öncesinde ve sonrasında bir değişim olmadı. Ancak ekonomi politikalarındaki bu süreklilik, siyasi olarak sürdürülemez bir noktaya geldi. Almanya’yı bir kenara koyarsak, kriz sonrasında Batı’da neredeyse tüm ülkelerde iktidar değişimi gerçekleşti, merkez siyaset (sol ve sağ) geriledi. Nasıl gerilemesin ki? Bu partiler insanlara geçtiğimiz 40 yıldır olduğu gibi daha fazla borçlanma, ücret artışlarının sınırlanması, emeklilik sisteminin yavaş yavaş özelleştirilmesi ya da güvenceli işleri ortadan kaldıran esnek çalışma modelleri vaat ediyorlar. Kriz sonrasında ‘merkez siyasetin’ bu gerileyişi pek çok ülkede siyasetin ana ekseninin sağa kayması ile sonuçlandı. Ancak 2021’e geldiğimizde bunun da bir yanıt üretmediğini görüyoruz. Dolayısıyla, ‘Büyük Sıfırlama’ gibi kavramların daha çok dolaşıma girmesi, dediğiniz gibi ‘Elimizi çabuk tutalım’ çabasını da içeriyor olabilir.
Sonuçta Schwab ne derse desin, pandeminin gölgesinde 2021’e girerken kapitalizm açısından ‘reset’ olmasa da bazı restorasyon olasılıkları görüyor musunuz? Dünya ekonomisinin gidişatı kestirilebilir bir durumda mı?
Kısa vadede bir ‘reset’ söz konusu değil. Görünen, korona salgını öncesinde zaten var olan eğilimlerin güçlenerek sürmesi. Örneğin düşük faiz ortamında kamu yatırımlarının borçlanma ile finanse edilmesinin bir sorun yaratmayacağı görüşü bir süredir tartışılıyordu. Şu anda IMF-DB gibi kurumlar, krizden çıkış için kamunun altyapı yatırımlarını artırmasını öneriyorlar. Bu bir yandan Batı’da faizlerin sıfır düzeyinde olması ve kamu harcamalarının daha fazla borçlanarak yapılmasının ek bir maliyet getirmeyeceği gerekçesi ile destekleniyor. Diğer yandan da piyasanın kendi dinamiklerine bırakıldığında, krizden çıkışın çok daha uzun ve sancılı olacağı bilgisi ile kamu yatırımlarının artması öneriliyor. Aşılamanın ne hızda süreceğine bağlı olarak değişebilir ancak 2021’in ikinci yarısında pek çok ülkede güçlü ekonomik toparlanmanın geleceği bekleniyor. 2020’deki daralmanın sonrasında bu zaten olası bir senaryo. Ancak bu ekonomik toparlanmanın sürmesi, gerek kamu harcamalarının, gerekse ABD, Avrupa Birliği, Japonya gibi merkez ülke merkez bankalarının parasal desteğinin ne kadar süreceğine bağlı olarak gelişecek. Zira OECD başkanı geçen hafta bir uyarı yaparak ‘Erken kemer sıkma felaket olur’ dedi. Zira güçlü kamu yatırım programları sonrasında artan borçlar, ileride olası bir faiz artışı gündeme geldiğinde bir dizi borç krizini tetikleyebilir. Bu gerçekleşirse işlerin nereye gideceğini kontrol etmek çok zor. Kısacası 2021 ve 2022 için bir genişleme ve büyüme dönemi bekleniyor, 2023’ten önce frene basmak kimsenin aklında yok. Ancak mevcut sorunların hiçbiri çözülmüş değil, yapılan sorunları geleceğe ertelemekten ibaret.