Ülkemizde -şimdi o kadar değilse de- Filistin’deki ve -ama halen- Latin Amerika’daki gelişmeleri izlemek; kimileyin üzülmek, kimileyin sevinmek bir nevi moda ve hatta bazen bir zorunluluktur. Arafat sonrasında toprakları tüketilmek üzere olan Filistin’e olan ilgimiz giderek azalırken, Latin Amerika ateşi bizi her zaman ilgilendirdi ve her zaman da ilgilendireceğe benziyor. Nitekim özellikle de sağcı diktatörlüklerde halkın isyanını bugünlerde büyük heyecanla izler hale geldik. Ancak biz solcuları en heyecanlandıran Latin Amerika ülkelerinin başında Şili geliyor galiba.
Ülkedeki halkın muhteşem sokak gösterileri, sokak direnişinin nereye evrilebileceği henüz belli değil ama sosyalist Allende’nin seçimle başa geldiği ve faşist general Pinochet tarafından darbeyle devrildiği Şili’nin tarihini bu vesileyle -bilenler için- hatırlamak, -bilmeyenler içinöğrenmenin tam zamanı. Bunu dış haberler sayfalarında öğreniyorsunuzdur. Ben ise size bu konuda çok güzel bir roman tavsiye edeceğim: İsabel Allende’nin Ruhlar Evi… Önce yazardan söz edelim: Isabel Allende, 1942 yılında Peru’nun başkenti Lima’da doğdu. Ancak birkaç yıl sonra ailesi Şili’ye göç etti. Isabel Allende, amcası, Şili Devlet Başkanı Salvador Allende’nin 1973’te öldürülmesinden iki yıl sonra kocası ve çocuklarıyla birlikte Venezüella’ya sığınmak zorunda kaldı. 17 yaşında gazeteciliğe başlayan Allende, bir süre sonra San Francisco’ya yerleşti, ABD’nin önde gelen üniversitelerinde edebiyat dersleri verdi.
1982’de yayınlanan ilk romanı Ruhlar Evi’ni, 1984’te Aşktan ve Gölgeden, 1985’te Eva Luna adlı romanları, 1989’da Eva Luna Anlatıyor adlı öykü kitabı izledi. Sonsuz Düzen adlı romanı 1991’de, Paula 1994’te, Kaderin Kızı 1999’da, Sararmış Bir Fotoğraf 2000’de, Yüreğimdeki Ülkem 2003’te yayınlandı. Allende 2002- 2004 yılları arasında Canavarlar Kenti, Altın Ejder Kenti ve Pigmeler Ormanı adlı romanlardan oluşan gençlik üçlemesini kaleme aldı. Türkiye’de tüm yapıtları Can Yayınları arasında yer alan Allende, hemen tüm öykü ve romanlarında gerçekçi bir anlatım ve siyasal bir yaklaşım ile büyülü hakikatin gerçeküstücü geleneğini ustaca kaynaştırdı. Gabriel Garcia Marquez’in romanlarından birine benzetilen “Ruhlar Evi”nde Şilili bir ailenin üç kuşak boyunca süren öyküsü var. Ancak ailenin üç kuşak boyunca yaşadıkları, büyülü bir atmosferde anlatılırken, aslında anlatılan Şili’nin o dönemdeki tarihidir aynı zamanda.
Roman ilk sayfaları biraz aştıktan sonra sizi içine alıverecek. Romanda her şey ruhlar aleminde giderken, son yüz sayfada -yazarın amcası- Allende’nin nasıl devrildiği anlatılıyor. Burada gerçek dünyaya geri dönüyoruz ve uyandırılıyoruz! Ancak romanın burası biraz didaktik kaçmış gibi. Romanın ünlü çevirmeni Nihal Yeğinobalı ise, sadece bir yerde hata yapmış ama onu da ne kendisi sonradan düzeltmiş ne de yayınevinin editörleri duruma müdahale etmiş: Kitaptaki kahramanlardan birinin köyünün adı “Trees Maria”, ilk başlarda “Üç Maria” diye çevrilmiş. Bu durumda mesela “New York”u da “Yeni Şehir” diye çevirmemiz gerekir ki, elbette böylesi bir şey yanlış olur.
Şili’yi biraz da roman tarzında öğreneyim diyenlere, “Ruhlar Evi” çok iyi gelecektir. İsabel Allende’nin tüm kitaplarını Türkçe’ye kazandıran Can Yayınları’na da ayrıca teşekkürler…