Silopiya’da düzenlenen mitingde konuşan DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, ‘Kadınların özgürlüğü, demokratik toplumun anahtarıdır. Demokratik toplum, kadınların eve kapatıldığı değil; alanlarda, meydanlarda seslerini yükselttiği bir toplumdur’ dedi
Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad TJA), 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Riha’nın Curne Reş (Hilvan) ilçesinde şölen düzenledi. İlçe merkezinde bulunan Kürt Parkı’nda gerçekleştirilen şölene, çok sayıda kadın katıldı. Kürtçe ve Türkçe, “Raperîna me li dijî qirkirina jinê ye meşa me ber bi azadîye ve ye” pankartının asıldığı alan, sarı-kırmız-yeşil ve mor bayraklarla donatıldı. Kadınlar sarı kırmızı yeşil renkli puşiler ve ulusal kıyafetleriyle şölen alanına gelip seslendirilen şarkılar eşliğinde halaylar çekti, sık sık “Jin, jiyan, azadî” sloganı attı.
Şölende ilk olarak konuşan DEM Parti Riha İl Örgütü Eşbaşkanı Sema Aişeoğlu, kadınları selamlayarak, 8 Mart’ı kutladı.
Ardından konuşan Curne Reş Belediyesi Eşbaşkanı Garip Yeşil de, Curne Reş’in Kürt kadınların özgürlük mücadelesinde önemli bir yeri olduğunu belirterek, büyük bedeller verdiklerini anımsattı.
Son olarak konuşan Barış Anneleri Meclisi Sözcüsü Havva Kıran ise, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısına değinerek, bu çağrıya özellikle annelerin karşılık vermesi gerektiğine işaret etti. Havva Kıran, “Biz sadece Kürt halkını değil, bütün mazlum halkları selamlıyoruz. Buradan Filistinli kadınlar için de barış çağrısında bulunuyoruz. Biz Türk annelerinin acılarını da paylaşıyoruz. Polis ve asker annelerine sesleniyoruz. Alanlara çıkarak keskin bir dili kullanmayı bırakın artık. Gelin el ele verelim barış için bir olalım. Kürt anneleri çok büyük acılar çekti. Bir canımız var o da barışa feda olsun” ifadelerini kullandı.
Curne Reş’in Kürt Özgürlük Hareketi için çok önemli bir yerde olduğunu belirten DEM Parti Riha Milletvekili Dilan Kunt Ayan ise, bu mücadelenin öncülüğünü Curne Reşli kadınların yaptığını hatırlattı.
Konuşmalar ardından sanatçı Baran Bozyel sahne aldı. Şölen çekilen halaylarla son buldu.
Silopiya
Şirnex’ın Silopiya ilçesinde Tevgera Jinên Azad (TJA), “Kadın kırımına isyan ediyor, özgürlüğe yürüyoruz” şiarıyla bir miting düzenliyor. Sabahın erken saatlerinden itibaren yöresel kıyafetleriyle alana gelen Botanlı kadınlar, “Jin, Jiyan, Azadî” sloganlarıyla Newroz Alanı’na giriş yaptı. Miting alanına girişlerde polis, çok sayıda kadının taşıdığı yeşil, kırmızı ve sarı flamalara “yasak” gerekçesiyle el koydu. Miting alanında kadınlar, “Yaşam Bilge ile Güzeldir”, “Kadın, Yaşam, Özgürlük” ve “Jin, Jiyan, Azadî ile 8 Mart’a Doğru” yazılı dövizler taşıyarak mücadele vurgusu yaptı.
‘Umudumuz büyük’
Mitingde ilk olarak Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şırnak Milletvekili Newroz Uysal Aslan konuştu. Newroz Uysal Aslan, kadınların tarihi bir sürecin sorumluluğunu aldığını ifade ederek, “8 Mart, Dünya Kadınlar Günü en fazla barış için mücadele eden, emek veren annelere kutlu olsun. En çok da kadın özgürlüğü için direnen, paradigmasını sunan İmralı’ya kutlu olsun. Kadın, demokratik toplumun teminatıdır; kadın, toplumsal özgürlüğün teminatıdır. Biz kadınların sorumluluğu fazladır, Sayın Abdullah Öcalan’ın omzumuza yüklediği barışı gerçekleştirme zamanıdır. Umudumuz büyüktür, yolumuz açıktır” diye konuştu.
‘Kadınlar bu sorumluluğu almalı’
Ardından Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Fatma Ablay konuştu. Fatma Ablay, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısına değinerek bu süreçte kadınların rol ve misyonunu vurguladı. Kadınlara mücadelelerini daha da büyütme çağrısında bulunan Fatma Ablay, “27 Şubat’ta çok tarihi bir mesaj verildi. Sadece Ortadoğu değil, bütün dünya Sayın Abdullah Öcalan’ın mesajına odaklandı. Bugün sorumluluk alan ve öncülük eden kadınlar, Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrıya sahip çıkmalı ve bu sürece öncülük etmelidir. Kadınlar alanlarda olmalı ve bu sorumluluğu üstlenmelidir. Bugün dünyada, Üçüncü Dünya Savaşı sürecinde toplumsal bir kaos ve kriz yaşanıyor. Biz kadınlar, talana, kırıma ve özel savaş politikalarına karşı daha güçlü bir ses çıkarmalıyız. Bugün Şırnak’ta özel savaş politikalarıyla gençlerimizi ve kadınları kandırmak, asimile etmek istiyorlar. Bizler bu politikaları İpek Er olayından biliyoruz. Bugün Kürdistan’da kadın katliamları bir yöntem olarak kullanılıyor. Ancak biz kadınlar, özel savaş politikalarına karşı rol ve misyonumuzu yerine getirmeliyiz. Sayın Abdullah Öcalan biz kadınlara çok ağır bir görev verdi. Diyor ki: ‘Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez.’ Bu yüzden kadın yoldaşlarımız bu sorumluluğu almalıdır” diye kaydetti.
‘Jin, Jiyan, Azadî felsefesiyle mücadelemizi büyütüyoruz’
Tarihi çağrı doğrultusunda kadınların alanlarda seferberlik başlattığını kaydeden Fatma Ablay, “Var olan sistem, kadınları dört duvar arasına sıkıştırmak ve itaat etmelerini sağlamak istiyor. Ancak bugün kadın düşmanlığını sürdüren ataerkil sistem ve AKP-MHP iktidarıdır. 2013 yılından 2025 yılına kadar yüzlerce kadın katledildi. Annelerden ve kadınlardan talebimiz, özel savaş politikalarına karşı uyanık olmaları ve buna karşı örgütlenmeleridir. Ahlaki ve politik toplumu inşa etme görevi ve sorumluluğu biz kadınlara düşüyor. Biz kadınlar, başaracağımıza inanıyoruz; kendimize, gücümüze, önderimize ve halkımıza güveniyoruz. Bu sorumlulukla hareket etmeli ve bilmeliyiz ki toplumun özgürlüğü, bizlerin vereceği mücadele ile mümkündür. Nerede bir haksızlık varsa, orada kadın direnişi vardır. Biz kadınlar, ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesiyle mücadelemizi büyütüyoruz. Sayın Öcalan’ın fikir ve felsefesiyle özgürlüğe yürüyoruz” dedi.
‘Kadınlar bedelini vermeye devam ediyor’
Ardından DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar konuştu. Kadın kırımına dikkat çeken Çiğdem Kılıçgün Uçar, iktidarın kadın varlığının inkârı üzerine yürüttüğü politikalar sonucunda her gün yüzlerce kadının katledildiğini ifade ederek,, “Bugün buradaki sesimiz, Taybet Ana’nın sesidir. Bugün buradaki sesimiz, Sevê Demir’in sesidir. Bugün buradaki coşkumuz, direncimiz Pakize’nin, Fatma’nın ve Asya Yüksel’in direncidir. Kadın kırımına karşı isyan ediyoruz, özgürlüğe yürüyoruz. Bu şiarla 8 Mart’ta her yerde alanlarda olacağız. Kadın kırımıyla karşı karşıyayız. Neredeyse her gün Türkiye’de ve Kürdistan’da kadınların katledildiği haberleriyle uyanıyoruz. BM’nin raporlarına göre her 10 dakikada bir kadın katlediliyor. Peki, kadınları kim katlediyor? Erkek egemen sistem, bu sistemin iktidarları ve onların ulus-devlet anlayışı… Kadın kırımına karşı bugün burada, Kürdistan’ın her yerinde, Türkiye’de ve Ortadoğu’da ‘Jin, Jiyan, Azadî’yi yaşam felsefesi haline getiren kadınlar, alanlarda mücadelenin sözünü veriyor ve bedelini ödemeye devam ediyor. Bin selam olsun bu mücadeleyi büyüten bütün kadınlara!
Kürdistan’da iktidarın temel politikası, kadın varlığının inkârını derinleştirmektir. Peki, Kürdistan’da kadın ne demektir? Kadın, özgürlük mücadelesi demektir. Kürdistan, özgürlük mücadelesinin hafızası demektir. Kürdistan’da kadın, barışın ve eşitliğin sesi demektir. Bu sesi taşıyan ve Rojava’da direnen bütün kadınlara, cezaevlerinde mücadele eden bütün kadınlara binlerce selam olsun! Sesleri ve inançları bizimle” sözlerini kullandı.
‘Her kadın özgürlük mücadelesinin neferidir’
Botan’a yönelik yürütülen özel savaş politikalarına değinen Çiğdem Kılıçgün Uçar, bu politikalarla kadın mücadelesinin hafızasızlaştırılmak istendiğini vurguladı. Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Mereş depremi sonrası Şırnak’a gelen bir ailenin 15 yaşındaki kızı, valinin koruması tarafından tacize uğradı. Defalarca tutuklanması talep edildi ancak tutuklanmadı. Hâlâ bir sonuç alınamadı. Tutuklanması gereken bu kişi, bütün kadınlar için bir tehdit oluşturmasına rağmen elini kolunu sallayarak aramızda dolaşmaya devam ediyor. Sadece Şırnak’ta değil, Hakkâri’de, Van’da, yani Kürt kadınlarının mücadelesinin büyüdüğü her yerde, erkek aklı ve erkek iktidar kültürü, dili ve kimliği örgütsel bir araç olarak kullanarak kadın mücadelesini hafızasızlaştırmak istiyor. Ancak bizler biliyoruz ki Botan, ne mücadeleye öncülük eden kadınları ne de bu yolda yaşamını yitirenleri unutacaktır. Her bir kadın, özgürlük mücadelesinin neferidir; her bir genç arkadaşımız, özgürlük mücadelesinin sözüdür, hafızasıdır” dedi.
‘Sayın Öcalan kadın mücadelesine vurgu yaptı’
Konuşmasının devamında, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının toplumsallaşması gerektiğini vurgulayan Çiğdem Kılıçgün Uçar, şunları söyledi: “27 Şubat’ta hepimiz, bütün dünya, Türkiye ve Ortadoğu, Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı açıklamaya tanıklık ettik, sevgili kadınlar. Bu açıklama, 26 yıldır ağır tecrit koşullarında, dört duvar arasında tutulan Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısıydı. Peki, bu çağrıda ne vardı? Bu ülkede Kürtleri inkâr eden devlet aklının, ulus-devlet zihniyetinin artık bir çözüm olmadığı gerçeği vardı. Aynı zamanda, inkâr edilen Kürt halkının kadınıyla, genciyle demokratik bir toplum kurmak için yaptığı tarihi bir çağrıydı.
Buradan tüm kadın arkadaşlara sesleniyorum: Sayın Öcalan’ın çağrısıyla demokratik toplumu kurmaya hazır mıyız? Çünkü bizler biliyoruz ki demokratik toplum demek, kadınların özgür olduğu bir toplum demektir. Demokratik toplum demek, kadınların eve kapatıldığı değil; alanlarda, meydanlarda seslerini yükselttiği bir toplum demektir. Çünkü çok iyi biliyoruz ki kadınların özgürlüğü, demokratik toplumun anahtarıdır. İşte bu yüzden Sayın Öcalan, çağrısında özellikle kadınlara ve kadın mücadelesine özel bir vurgu yaptı. Demokratik siyasetin yeni döneminde hem demokratik toplumu inşa etmede hem de özlemini duyduğumuz ve hayalini kurduğumuz onurlu mücadelede yolumuz çok meşakkatli. Peki, ne yapmak gerekiyor? Bu çağrı, yalnızca bir günlük bir açıklama değildir. Bu, Kürt halkının 50 yıllık özgürlük mücadelesinin ve yürüyüşünün sözüdür.”
Eşbaşkanlık sistemine dikkat çekti
Kadınların, yapılan tarihi çağrıya tarihi bir sorumluluk alarak cevap vermesi gerektiğinin altını çizen Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Ve biz kadınlar, buradan herkese şunu söyleyelim: Mecliste bulunan bütün kadınlar, sendikalarda görev alan bütün kadınlar, kadın işçiler, öğrenciler, gençler… Hepinize sesleniyoruz; demokratik bir çözümü de, onurlu bir barışı da erkek iktidara, ulus-devlete bırakmayalım! Bu kadar çağrıya karşı bir sesin çıkmamasını anlamak mümkün değildir. Peki, çağrının içinde ne var? Savaş çağrısı mı var? Hayır! Çağrının içinde, ülkenin içinde bulunduğu krizlere çözüm sunan bir yaklaşım var.
Bu çağrının muhatabı yalnızca Sayın Öcalan değildir. Bu ülkenin geleceğini düşünen, geleceğine dair siyaset yapan herkes bu çağrının muhatabıdır. Peki, bizler ne yapmalıyız? Bulunduğumuz her yerde, gittiğimiz her alanda özgürlüğü ve barışı anlatmalıyız. Bugün, demokratik siyasetin Türkiye’ye, Ortadoğu’ya ve Avrupa’ya model olacak bir sistemi var. Nedir bu sistem? Eşbaşkanlık sistemi! AKP iktidarı kadınlara ‘Aile Yılı’ ilan ederken, Sayın Öcalan demokratik siyaset çağrısında kadınlara demokratik toplumu kurma ve ona öncülük etme çağrısı yapıyor. Demokratik siyasetin kendisi, kadınlar olmadan; bu ülkenin çok kimlikli, çok kültürlü yapısı olmadan demokratikleşemez” dedi.
‘Her yerde bir nehir gibi akma zamanı’
Demokratik siyasetle kazanımların büyütüldüğünü ifade eden Çiğdem Kılıçgün Uçar, şu ifadeleri kullandı: “Peki, biz demokratik siyasetle kazandık mı? Evet, çok şey kazandık, kadın arkadaşlar. Ancak kurduğumuz siyaset şu anda erkek devlet aklının saldırılarıyla karşı karşıya. Buna rağmen mücadelemiz kararlılıkla sürüyor. Çöktürme ve yok etme politikaları, Sayın Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısı ile boşa çıkmıştır. Özel savaş politikalarıyla, fuhuş ve uyuşturucu aracılığıyla toplumu çürümüş sisteme bağımlı kılmak isteyen erkek devlet aklı başarısız olmuştur. Rojava’da IŞİD’e karşı destan yazan kadınlar, ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesini dalga dalga tüm dünyaya yayan kadınlar, bugün tarih yazıyor. Bunun adı, tıpkı Sayın Öcalan’ın dediği gibi, barış ve demokratik toplum temelinde özgürce her yerde bir nehir gibi akma zamanıdır” diye konuştu.
Yapılan konuşmaların ardından miting, sanatçı Xecê’nin seslendirdiği şarkılarla devam etti. Halaylar çekilip sloganlar atıldıktan sonra miting sona erdi.
Akdeniz
DEM Parti Mersin Kadın Meclisi ve TJA Mersin Akdeniz ilçesinde bulunan Barış Parkı’nda kadın şöleni gerçekleştirdi. Şölen alanına Türkçe ve Kürtçe “Kadın kırımına isyan ediyor. Özgürlüğe yürüyoruz” pankartı asıldı. Miting alanına ulusal kıyafetleri ile gelen kadınlar seslendirilen şarkılar eşliğinde halay çekerken, sık sık “Jin, jiyan, azadî” sloganları attı.
Şölende ilk olarak DEM Parti Mersin İl Eşbaşkanı Bedriye Kuş, yerine kayyım atanan Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanı Nuriye Aslan’ın şölene gönderdiği mesajı okudu.
Mesaj okunduğu sırada kadınlar alkış ve zılgıtlarla sık sık; “jin jiyan azadi” sloganı attı. Bedriye Kuş ardından konuşan Barış Annesi Emine Eren, tüm kadınların 8 Mart’ı kutlayarak, 8 Mart’ın barış ve özgürlük olması dileğinde bulundu.
‘Barışı bu topraklarda yeşerteceğiz’
DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, tüm direnen ve mücadele eden kadınların 8 Mart’ı kutladı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı tarihi çağrıyla Ortadoğu’ya barış eli uzattığını belirten Perihan Koca, “O barış elini bu topraklarda, bu memlekette en önde, en büyük sorumlulukla, işte beyaz tülbentli, barış annelerimiz öncülüğünde biz kadınlar yeşerteceğiz. Kadınların hakları için mücadele edeceğiz. Ve ama bir yandan savaşın en büyük mağduru olan kadınlar olarak barışı biz inşa edeceğiz” diye belirtti.
Şölende son olarak ise TJA’lı Sebahat Tuncel ise kadınların şiddete, emek sömürüsüne karşı durmak ve barış için taleplerini haykırmak için alanlarda direndiklerini ifade etti. “Bu süreç içerisinde bir yandan barışı konuşurken bir yandan çözümü konuşurken hala kayyum siyaseti devam ediyor” diyen Sebahat Tuncel, Akdeniz Belediyesi’ne atanan kayyıma işaret ederek, “Halkın iradesini zorla gasp ettiler. Bu siyasetin, bu kayyum siyasetinin, kayyum rejiminin hukuk düzeninde yeri olmadığını, bunu bilerek ve isteyerek Kürt halkının iradesinin gasp edildiğini ve üç dönemdir sistematik olarak sürdürüldüğünü biliyoruz. Bu sömürge hukukudur. Bu hukuku kabul etmiyoruz ve kayyum atamalarını tanımıyoruz. Derhal belediyeler halka teslim edilmelidir” diye konuştu.
Barış umuduna dikkat çeken Sebahat Tuncel, “Bir yandan barış konuşuyoruz, bir yandan demokrasi konuşuyoruz. Diyoruz ki Kürt sorununa demokrasi ve barış için çözüm olsun. Herkes barış içinde yaşasın. Ama diğer yandan siyasi operasyonlar devam ediyor. HDK’ye yönelik operasyonda onlarca arkadaşımız tutuklandı. Önceki dönem HDK Eş Sözcümüz Esengül Demir’e yönelik bir erkek devlet şiddetiyle karşı karşıya olduğumuzu öğrendik. Arkadaşımıza zorla çıplak arama dayatılmış, arkadaşımız da buna karşı direnmiştir. Direnişini selamlıyoruz burada” dedi.
Kadına dönük saldırılara değinen Sebahat Tuncel, “Biz kadınlar köle, nesne değiliz. Bizim bedenimiz, emeğimiz alınıp satılamaz. Biz kadınlar özgür bireyleriz. Beş bin yıldır erkek egemen sistem bize köleliği, zulmü, sessizliği dayatıyor. Bize tek vaat ettiği şey nedir? Erkeğin kölesi olmak, devletin kölesi olmak. İşte biz bunu kabul etmiyoruz. Reddediyoruz. Buna karşı özgürlük mücadelesi veriyoruz. Özgürlük mücadelemizin bence en güzel sloganı da bu. Jin, jiyan, azadî. Yani kadınlar olmadan yaşam olmaz, yaşam olmadan da özgürlük olmaz. Sevgili arkadaşlarım, ilk eşitsizlik kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikle başlamıştır. İlk emek sömürüsü kadının emeği sömürülmüştür. İlk kadının bedeni sömürülmüştür. İlk eşitsizliğin yaşadığı yerde adaletsizliğin, hiyerarşinin, tahakkümün, şiddetin zorun olduğu yer orasıdır. Bu şiddet politikasını, eşitsizlik politikasını gidermek kadın özgürlük mücadelesi yürütenlerin en temel görevidir.”
‘Özgürlüğümüzü kendimiz kazanacağız’
“Kürt halkının mücadelesi, Kürt kadınlarının onurlu mücadelesi yeni bir hikaye yazıyor” diyen Sebahat Tuncel, “Asrın Çağrısı”na dikkat çekerek, ” Bütün dünya 27 Şubat’ta saat 17’ye kilitlendi, tarihi bir andı. Ve Sayın Öcalan bütün dünya halklarına onların şahitliğinde dedi ki Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için yeni bir dönem başlıyor. Kürt sorununun çatışma ve savaş zemininden demokratik siyaset zeminine çekmek için sorumluluk üstleniyorum. Ve PKK’yi feshetme kararını ve çağrısında bulundu. PKK cevap verdi, dedi ki ateşkes ilan ediyoruz. Ve Sayın Öcalan’ın kongre toplama kararını da kabul ediyoruz dediler. Bu kongrenin nasıl toplanacağı çünkü Sayın Öcalan’ın katılıp katılmayacağı ayrı bir konu. Bu Sayın Öcalan ile örgütü arasında olan bir durum. Ama kongrenin toplanması konusunda bunun olanaklarının yaratılması lazım. Gerçekten Kürt sorununun savaş ve çatışma zemininden çıkması isteniyorsa yapılması gereken şey bunun olanaklarını yaratmasıdır. Yani Sayın Öcalan’ın özgür çalışır koşullarının yaratılması lazım. Özgürlük koşullarının yaratılması lazım. Bu önemli tarihi bir fırsattır. Devlet bu kez bu fırsatı heba etmemelidir. Neden devlet diyorum? Çünkü biz Kürtler yıllardır barış olsun diye mücadele ediyoruz, direniyoruz. Bunun da bedelini ödüyoruz. Barış olsun dediğimiz için zindanlara atıldık. Şimdi çıktık yine barış olsun diyoruz. Cezaevine girmeden kayyum atıyorlardı. Çıktık, hâlâ kayyım atıyorlar. Bunun değişmesi lazım. Bunun değişmesi için de Kürt sorununun demokratik siyaset alanında çözülmesi konusunda sorumluluk üstlenmesi gerekir. Bunun bir ayağı devlet, bir ayağı halk, bir ayağı kadınlar. Devlet, demokratik siyaset alanının önündeki engelleri kaldırmalıdır. Yasakçı yasaları kaldırmalıdır. Düşünce ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, eylem özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmalıdır. Demokratik siyaset dediğimiz şey nedir? Ben konuşuyorum, cezaevine giriyorum. Değil mi? Sokakta şarkı söylüyor, sanatçı cezaevine giriyor. İşte akademisyen araştırma yapıyor, cezaevine giriyor. Genç diyor ki ben barış istiyorum. Ya da Kürt sorunu çözülsün diyorum, cezaevine giriyorum. Böyle bir koşulda demokratik siyasetin olanakları olabilir mi? O yüzden öncelikle demokratik siyaset önündeki engeller kaldırılmalıdır. Diğer bir konu sevgili arkadaşlar, bizim yapacaklarımız. Yani her şey Sayın Öcalan da diyor ya; her şey devlete bırakılmaz. Ben özgür olmak istiyorum, devlet özgür etsin beni. Yapmaz. Hak verilmez, alınır. O yüzden biz mücadele edeceğiz. Özgürlüğümüzü kendimiz kazanacağız”
‘Barışı birlikte inşaa edeceğiz’
Çağrının Türkiye ve Ortadoğu halkları için yeni bir başlangıç olduğuna işaret eden Sebahat Tuncel, “Evet, biz Ortadoğu halkları açısından özgür yaşayabiliriz. İşte Rojava’da Aleviler kendisini tehlike altında görüyor. Dürziler, Ermeniler öyle. Türkiye’de halkları mutlu mu değil mi? Baskı altında görüyor. Yine Kürtler direniyor. Bak sokakta Türklerin hali daha vahim. Onlar en azından korkuyor, sokağa bile çıkmıyor. Yeni dönemin dili müzakere ederek kazanacağız. Barışın dilini inşa ederek kazanacağız. Bu da bir mücadeledir. Yani bitmiş bir süreç değil. Yeni bir başlangıç süreçtir. İşimiz çok, zamanımız yok. O açıdan herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi lazım. Biz bugün mitingde buluştuk. 8 Mart’ı kutladık. Şimdi evinize gideceksiniz. HDK’de, DBP’de, örgütlenerek demokratik toplumu inşa edeceğiz. Var mısınız? Birlikte çalışmaya var mısınız? Bir daha soruyorum. Birlikte çalışmaya, demokratik toplumu inşa etmeye, barışı inşa etmeye var mıyız” diye sordu.
Kitleden söz alan Sebahat Tuncel, “Bizlerde söz mühimdir. Bundan hep birlikte daha çok çalışacağız. Çok büyük emek verildi, çok büyük bedel verildi. Ama en nihayetinde her savaşın bir barışı vardır. Barışı güçlüler yapar. Ve barışın inşa edilmesi için hepimize görev düşüyor. Beklemek olmaz. Gerçekten barış istiyorsak hepimiz elimizi taşın altına koyacağız ve barış inşa edeceğiz” ifadesinde bulundu.
Sebahat Tuncel’in konuşması ardından şölen, sanatçı Nuray Balık’ın seslendirdiği stranlarla sürdü.
Ayrıntılar geliyor…