Kürt halkı uzun bir süre bekledi. Ancak bu bekleyiş, edilgenliğin ya da teslimiyetin değil; örgütlenmenin, birikimin ve hazırlığın adıdır. Zamanı sadece akıp giden bir takvim gibi değil; değiştirilecek, dönüştürülecek bir mücadele alanı olarak gördüler. Her yeni günü, sadece yaşamak için değil; tarih yazmak için karşıladılar.
Bu halk sabrı, direnişin hafızasıyla birleştirdi. Sessizliklerinde eziklik değil, düşün ve örgüt saklıydı. Geri çekildikleri her an, yeni bir sıçrayışın hazırlığıydı. Ve şimdi, o sıçrayış noktasındalar. Çünkü bilirler: Tarih, yalnızca başa gelenlerin değil, yön verilenlerin toplamıdır.
Gün geldiğinde, sözle değil yönle konuşan bir halk gerçekliği ortaya çıktı. Kürt halkı artık sadece istemiyor; kuruyor. Yeri geldiğinde dağların, yeri geldiğinde şehirlerin, tarlaların, okulların, sokakların diliyle konuşuyorlar. Bu yeni dilin kelimeleri öfke değil akıl, plansızlık değil disiplin, yalnızlık değil kolektif irade. Mücadelenin merkezine duyguyu değil örgütü, tepkiyi değil programı yerleştiriyorlar.
Bu bilinç, sadece bugünün değil; yılların, on yılların birikimidir. Mazlum’un ölüm orucunda yaktığı ateş, Zilan’ın kararlılığı, Sakine’nin iz bırakan yürüyüşü, Ali Haydar Kaytan’ın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, Rıza Altun’un çelikten disiplini… Her biri bu halkın pusulası oldu. O pusulalar şimdi yalnızca yön göstermiyor; yönün kendisi haline geliyor. Yol, halkın iradesiyle birleştiğinde sadece yürünmez; kurulmaya başlanır. Ve Kürt halkı artık sadece yürümüyor, yol kuruyor.
Bugün bu süreç, yukarıdan dayatılan değil, aşağıdan kurulan bir inşa sürecidir. Bu halk, artık çözümün tarafı değil; zemini ve taşıyıcısıdır. Barış onlar için silahların susması değil sadece; aynı zamanda eşitliğin tesis edilmesi, kimliklerin tanınması, dillerin özgürleşmesidir. Ve bu barış, yalnızca merkezlerden değil; belediyelerden, köy komünlerinden, kadın meclislerinden, tarlalardan, atölyelerden kurulmaktadır.
Kürt halkı bu barışı yalnızca kendi için değil, birlikte yaşadığı bütün halklarla birlikte örüyor. Çünkü bu halkın özgürlük yürüyüşü, Türk’ün, Arap’ın, Ermeni’nin, Süryani’nin de kaderine dokunur. Onların kurduğu yaşam, birlikte yaşamanın yeni modelidir. Bu nedenle barış, sadece müzakere değil; devrimdir. Yeni bir toplumsal sözleşmenin, eşit yurttaşlık temelinde kurulmasının ön koşuludur.
Bugün Ortadoğu’nun her köşesinde çöken ulus-devlet yapılarına karşı; halk temelli, kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik bir yaşam modeli örülüyorsa, bu aynı zamanda Kürt halkının on yıllardır yürüttüğü mücadelenin sonucudur. Artık masa değil, meydan konuşmaktadır. Artık talepler değil, kurucu irade söz almaktadır.
Bu irade artık bastırılamaz. Çünkü bu irade yalnızca bir halkın iradesi değil; yaşamı yeniden kurmak isteyen herkesin ortak sesidir. Bu ses, Rojava’da bir devrim, Amed’de bir direniş, Botan’da bir yürüyüş, Mexmûr’da bir yaşam biçimi, Şengal’de bir varoluş hattıdır.
Zaman artık geri dönmeyecek kadar ilerlemiştir. Artık bekleyiş sona ermiştir. Sessizlik yerini söze, söz yerini yön verme kudretine bırakmıştır. Kürt halkı artık yalnızca geçmişin mağduru değil; geleceğin kurucusudur. Bu kuruculuk, onu yalnızca bir halk olmaktan çıkarıp, bir halklar projesinin taşıyıcısı yapmaktadır.
Şimdi yön verme vaktidir.
Şimdi değiştirme, dönüştürme, kurma, inşa etme vaktidir.
Ve bu zaman, Kürt halkının ve onunla yürüyen tüm halkların zamanıdır.