İlk bakışta Türkiye’nin Batısı siyah, Doğusu beyaz gibiydi. AKP Batıda CHP’ye savaş açmış, Doğuda Dem Parti’yle barış yapmışa benziyordu.
Yavaş yavaş Türkiye’nin bütününü giderek kalınlaşan müphem, şüpheli, endişe verici bir sis tabakası kaplıyor.
Zifiri karanlıkta ışık yakarsın, önündekini görürsün. Sis belalıdır. Fenerle ayak ucunu aydınlatsan da ileride seni neyin beklediğini anlayamazsın.
Birbirimize soralım: Bizi bekleyen gelecek nedir? Ne iç ferahlatıcı bir öngörü, ne de iç karartıcı bir tahmin yapılamıyor. İşte bizi felç eden bu belirsizliktir. Ne aydınlık, ne karanlık. Gece farları yaksak da on adım ötesini görmüyorsun, Gündüz ortalık gri. On adım ötende bir gölgemsi nesne duruyor; dost mu, düşman mı anlamıyorsun. Gece arabanı kuytu bir yere çekiyorsun, gündüz evine kapanıyorsun. Bekliyorsun.
Neyi?
İç ferahlatıcı günleri mi? İç karartıcı geleceği mi?
İşte Türkiye’nin siyasi manzarası bu. Belirsizlik. Bir yanda Öcalan’ın öncülük ettiği, Bahçeli’nin, Erdoğan’ın, Kurtulmuş’un “katılır gibi” yaptığı barış ve demokrasi sürecinin umut veren varlığı. Öte yanda seçmen çoğunluğunu temsil eden CHP’ye karşı AKP’nin açtığı savaş. Öcalan beyaz bir sayfa açıyor, Erdoğan’ın elinde zift… Ne beyaz beyaz olarak kalıyor, ne zift zift olarak. İkisi karışıyor ve her şey grileşiyor.
Bu durumdan nasıl çıkılır? Ülkeyi boydan boya kaplayan bu kalın sis tabakası nasıl dağıtılır? İyi olacaksa iyilik, kötü olacaksa kötülük nasıl gün ışığına çıkarılır? İyi olacaksa o iyiliğe hep birlikte nasıl neş’eyle, kötü olacaksa o kötülüğün üstüne cesaretle nasıl yürünür?
Öcalan ve PKK iyi olan için yapabileceği her şeyi yaptı. Sıra iktidarda deyip duruyoruz. Sıra onda ama sırada duran hiç bir sorunda adım atmıyor diye uyarı üstüne uyarı yapıyoruz. Demek ki sorun iktidarda.
Sorun iktidarda ise, onu hizaya getirmek nasıl olacak?
Belli ki, iktidara muhalefet ederek olacak?
Çok güzel.
Ortalığı sis kaplamış olmasa, iktidarın barış ve demokrasi istikametinde yürümeyeceği ayan beyan kesinleşse, muhalefet “Erdoğan istifa erken seçim” sloganıyla Saray’ın kapısına yürümeli.
Ama iktidar “muhalefetsiz faşizme” geçmek için niyetini bozsa da, bu niyetini bugünkü dünya, bölge ve ülke koşullarında bir vuruşta (darbe) gerçekleştiremez; “devlet aklı” denilen şey tereddütlü. “Beka sorunum var” demekte. O da dünya ve bölge üstündeki sisin dağılmasını beklemekte. ABD, İsrail ne yapacak? Ortadoğu’da “bize iş” mi düşecek, yoksa başımız hepten belaya mı girecek? O da “beklemekte”, zaman kazanmaya çalışmakta.
O halde iktidara muhalefet sisli havaya uygun olmalı. “Kahrolsunlu” bir muhalefet olmamalı.
Nasıl olmalı?
CHP ve Dem Parti, diğerleri bir araya gelmeli. İki basit kelimede anlaşmalı: Hızlan ve sakinleş…”Hava sisli, TBMM oyalanma, hemen barış ve demokrasi; AKP siyasi ortamı yumuşat. Yoksa kaza olacak.”
Bütün muhalif milletvekilleri, bütün yerel yönetim temsilcileri ve bütün “sivil toplum örgütleri” bugün, masa olmaz, bir stadyumda toplansın, sis dağılmaya başlar.