Sağolsun Cumhurbaşkanı seçim kampanyasını Direklerarası tiyatrolarındaki vodvillere çevirdi. İçimden ciddi bir şey yazmak gelmiyor artık.
Bari size Feridun Fazıl Tülbentçi gibi “tarihten (daha doğrusu ulaşamadığınız Vikipedi’den) bir yaprak” anlatayım:
“1729 tarihli Damat İbrahim Paşa külliyesine gelir elde etmek amacı ile yaptırılan Direklerarası çarşısı, külliyenin önünde uzun açık bir yolun iki yanında sıralanan 82 dükkandan oluşmaktaydı. 19. yüzyıldaki yol genişletme çalışmaları sırasında yolun bir yanındaki dükkanlar yıkılmış; diğer yandaki dükkanlara, önlerindeki kemerleri taşıyan sütunlar nedeniyle ‘Direklerarası’ adı yakıştırılmıştır.[2]
Yeniçeri Ocağı’nın kapatılmasına kadar Direklerarası, yeniçerilerin gezinti ve eğlence alanı olmuş; 1826’da ocak kaldırıldıktan sonra halk ve entelektüeller için bir buluşma ve eğlence noktası haline gelmiştir. O dönemde İstanbul halkı için başlıca eğlence tiyatro idi.[3]. Başlangıçta tiyatro toplulukları, çarşıdaki çayhane, kıraathane (Dikkat: Kıraathane) gibi dükkanları kiralamakta idi. 1880’den sonra cadde üzerinde tiyatro binaları açıldı ve tiyatro toplulukları bu binalara taşındı. En önemlileri Ferah Tiyatrosu ile Hasan ve Şevki Efendilerin tiyatroları idi.[4] Direklerarası, geleneksel Karagöz gösterileri, pehlivan güreşi, hokkabaz gösterileri gibi eğlencelerin de merkezi idi.
1930’lardan sonra eğlence ve kültür merkezi olma özelliği azaldı. 1958’deki şehircilik çalışmaları sırasında büyük ölçüde yıkıldı.”
İster misiniz Erdoğan Kıraathane filan derken, bakmışsınız Memleket baştan başa Direklerarası.
Ben böyle şeyler yazıyorum ya, bir gün bir panelde yine 2. Dünya Savaşı’ndan bahsetmiştim. Genç bir arkadaş sordu: “Hocam siz Voronej cephesinde miydiniz, yoksa Stalingrad’da mı?” Gençlerle konuşmanın bizden geçtiğini o zaman anladım.
Yine de anlatayım: Othello’yu bilirsiniz, W. Shaekspeare’in oyunudur. Oyunda siyahi bir mağripli subay karısını kıskanır ve boğar. Direklerarasında bu eser “Arab’ın Gazabı” diye çevrilerek oynandı. (Sakın seyrettin mi demeyin.) Şu sıralarda Othello müellifini Erdoğan’ın “Şıx ispir” diye “yerlileştirmesi ve millileştirmesi” işten bile değildir.
“Hamlet” piyesinin de başına benzer bir iş gelmiştir. Bu defa bu işi yapan, tarihimizin en muzip “mizah” yazarı Aziz Nesin’dir. Hamlet’in ünlü perdede eline bir kafatası alıp, “to be or not to be, that is the question” (olmak ya da olmamak, işte bütün mesele) demesini dünyanın en büyük mizah yazarı saydığım Aziz Nesin “ya herro ya merro, işte bütün hadise” diye çevirmişti.
“Sadede gel” dediğnizi biliyorum. Gelmem. Yine Azizlik hikayedir. Lazı cinayetten yargılıyorlar. Hakim “anlat oğlum” diyor. Anlatıyor. “Haçan Rize’den yol çıkayrum, lakin denizde firtina, İstanbul’a gideceğum, deniz beni atay Ciresuna, asilayım küreklere, bir de bakmışım yeniden Riza…” Hakim bakıyor bu İstanbul’a gelemeyecek. “Tamam anladık,İstanbul’a gel artık” diyor. Laz hamsi gibi kıvrak: “Celeyum da asaysun beni”.
Bir fıkra vardır. Durun da anlatayım size: İki Kürt hayatlarında ilk defa trene binmiş. Üçüncü mevki. (Yine anlamadınız, o zamanlar üç mevki vardı). Karşılarındaki kese kağıdından (yine zor, o zamanlar poşet yoktu) muz çıkarmış. Kürtlere ikram etmiş (o zamanlar meğer ırkçılık da yokmuş) İkram etmiş. (Kürdün o zamanlar “çikito muzlarından” da haberi yokmuş.) Çarko tam muzu ısırdığında tren tünele girmez mi? Çarko bağırmış, “Hewal sakın yime, ben yidim dünyam karardı”.
Ne demek mi istiyorum? Hafiye bilir “AKP’ye oy veren Kürdün hikayesini terör örgütüne yardım yataklık yaparak anlattın” diyebilir.
Der demez yine aklıma bir Aziz Nesin öyküsü geldi: Adam bir dolma kalem almış. Cebinden bir kağıt çıkarıp, kalem nasıl yazıyor diye denemeye kalkmış, yazmış: “İnce narince…” Meğer “müseccelmiş” yani “tescilli”, yani “sicili” var. Sizin anlayacağınız, BRT’de kaydı var. “Aynasız” yaklaşmış, “İnce, narince nedir ulan”. Zavallıyı “süblimanas” mıdır nedir, o yüzden Sansaryan Han’a götürmüş.
Yine olmadı: “Aynasız”dan kastımız “sivil polis”. Resminin kemerinde “ayna” vardır, yani kalın bir teneke. Sivilde olmaz. O yüzden “aynasız”. “Sansaryan Hanı” ise, Sirkeci’deki eski emniyet müdürlüğüdür.
İhtiyarlık ne zor şey yahu.