• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
28 Haziran 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Manşet

Siyamend Mûînî: ‘Yeni Ortadoğu’ jeopolitik değişimler getirebilir

28 Haziran 2025 Cumartesi - 00:00
Kategori: Manşet, Ortadoğu, Söyleşi
Siyamend Mûînî: ‘Yeni Ortadoğu’ jeopolitik değişimler getirebilir

Kürdistan Özgür Yaşam Partisi-PJAK Avrupa Temsilcilerinden Siyamend Mûînî, İran’a dair sorularımızı yanıtladı

‘Yeni Ortadoğu’ kavramı jeopolitik değişimleri de beraberinde getirebilir. Asimilasyon ve tek tipleştirme üzerine kurulmuş kopya devlet-millet sistemleri artık bölgenin siyasi gerçekliğine yanıt verememektedir

Mehmet Ali Çelebi 

İran ile İsrail arasındaki 12 Gün Savaşı yeni bir denklemin kapılarını açtı. ABD ve Katar arabuluculuğuyla 24 Haziran sabahı başlatılan ateşkes sonrası birbirlerini ihlal ile suçladı. Trump ise ilk ihlallerden sonra Hollanda’nın Lahey kentindeki NATO Liderler Zirvesi’ne uçmadan hemen önce Beyaz Saray’da soru yanıtlarken İran’ın da İsrail’in de ateşkesi ihlal ettiğini belirtti ve “İsrail’den memnun değilim. Bilirsiniz, tamam şimdi 12 saatiniz var dediğimde, ilk saatte dışarı çıkmazsınız, sadece elinizdeki her şeyi bırakırsınız, bu yüzden onlardan memnun değilim. İran’dan da memnun değilim” şeklinde konuştu. Bu ihlal gösterdi ki ateşkes bıçak sırtındaydı ve taraflar bilanço ve envanter kontrolü yapıp, Demir Kubbe, Davud Sapanı açıklarına odaklanarak askeri rotasyonlar gerçekleştirdikten sonra İsrail yeni saldırılar yapabilir. ABD rejim değişikliğine henüz karar vermediğinden aşılan psikolojik eşikten faydalanıp Suriye ve Yemen’i aralıklarla vurdukları gibi İran’ı da vuracaklar gibi görünüyor.

’12 Gün Savaşı’ sırasında bazı bölgesel ülkeler ise “Kürt kuyudan su çekmesin” tutumu aldı. Tahran’ın umut bağladığı Rusya, Çin, ŞİÖ, BRICS, KGAO fiyaskosu yaşandı, İran’ı yalnız bıraktılar. Belucistan hakikati ve nükleer silahları nedeniyle Pakistan da korku girdabına girdi. İran da İsrail de zafer ilan ederken, Kürdistan Özgür Yaşam Partisi-PJAK eski eşbaşkanı, Avrupa Temsilcilerinden Siyamend Mûînî (Mouni), röportajın bu bölümünde İran’ın müttefikleri Rusya ve Çin’in pozisyonlarını açtı. Mûînî, savaşın Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Filistin ve Türkiye’ye etkilerine, vekil güçlere dikkat çekti. Avrupa Parlamentosu gibi yerlerde konferanslara da katılan Mûînî, ticaret yolları ve enerji koridorlarının etkilerine de işaret etti.

  • İran savaşın geldiğini okuyamadı mı? Neden Rusya’dan aldığı S400’leri kullanamadı, uçaklarını uçuramadı? Nasıl oldu da hava sahasının kontrolünü ilk 5 günde kaybetti, Genelkurmay başkanı dahil kuvvet komutanlarını, Pasdaran komutanlarını, Kudüs Gücü komutanlarıyla nükleer fizikçilerini evlerinde ya da karargahlarına koruyamadı?

İran’ın yaklaşan bir savaşı öngörüp öngöremediği konusu… Denebilir ki İran, son 15-20 yıldır Avrupa ile yürüttüğü müzakerelerden kaynaklanan bir yanılsamaya kapılmıştı. Bu süreçte sürekli olarak müzakereleri uzatmış ve Avrupa ile Amerika’nın zaman zaman yaptığı savaş tehditlerini ciddiye almamıştı. İran, bu tehditlerin ciddi değil, boş laflar olduğunu açıkça görüyordu. Yani İran’ın durumu değerlendirmesi hatalıydı ve belki de benim bilmediğim başka etkenler de söz konusuydu.

S-400 hava savunma sistemlerinin kullanılmaması konusunda teknik, operasyonel ya da siyasi nedenler olabilir. Bu sistemler ya kullanılmadı ya da etkili bir rol oynayamadı. İran, Rusya’dan S-400 satın alırken karşılığında bazı Şahid-136 insansız hava araçlarını teslim etmişti. Ayrıca İran savaş uçaklarının havalanmaması da güvenlik nedenleri veya operasyonel sınırlamalardan kaynaklanıyor olabilir. Karşı tarafın bu sistemleri etkisiz hale getirmek veya devre dışı bırakmak için bazı yöntemler geliştirmiş olması da mümkündür. Belki de bu sistemlerin kullanımıyla ilgili bilinmeyen bazı zayıflıklar vardı, ki elimde bu konuda yeterli bilgi bulunmamaktadır.

İran’ın hava sahasını beş gün içerisinde kaybetmesi; siber saldırılar, istihbarat sızmaları ya da hava savunma sistemlerindeki zayıflıklar gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanmış olabilir. İran’ın elindeki yaşlı ve yıpranmış savaş uçakları, örneğin bazı F-4 Phantom’lar ve F-5’ler; İsrail’in F-35 gibi modern savaş uçaklarıyla karşı karşıya gelme kapasitesine sahip değildir.

Ayrıca üst düzey komutanların evlerinde korunması, olağanüstü dikkatli bir planlama ve güçlü güvenlik önlemleri gerektirir. Bu da o özel koşullarda yeterince sağlanamamış olabilir. Aynı zamanda bu durum, İsrail’in istihbarat servisi Mossad’ın İran İstihbarat Bakanlığı’na karşı istihbari üstünlüğünü de göstermektedir. Hatta bu senaryoda, İran istihbaratının üst düzey bazı mensuplarının dâhil olmuş olması da mümkündür.

  • Netanyahu hedeflerinin rejim değişikliği olmadığı yönünde açıklamalar yaptı. Sizin okumanıza göre İsrail ve ABD bu savaşı rejim değişikliğine kadar götürür mü? Ya da yeni sınırlar, yeni harita mı ortaya çıkarılacak?

Doğrudur, altı ay öncesine kadar ne ABD ne de Netanyahu’nun bir “rejim değişikliği” planı yoktu. Genel olarak onların ana hedefi İran rejiminin davranışlarını değiştirmekti. Bu ülkelerin hiçbirinin rejimi değiştirme yönünde ciddi bir planı yoktu. Trump’ın hedefi en azından resmî düzeyde İran’ın nükleer silah sahibi olmasını engellemek ve krizi yönetmekti; tam kapsamlı bir savaşa girip rejimi devirmek değil.

Netanyahu defalarca İran’ı İsrail için ‘varoluşsal bir tehdit’ olarak tanımladı, ancak bazı dönemlerde açıkça belirtti ki amaç İran rejimini değiştirmek değil, İran’ın nükleer silaha ulaşmasını engellemektir. Fakat pratikte İsrail’in politikaları, özellikle siber operasyonlar, tesislere yönelik sabotajlar, bilim insanlarının suikastları ve İran’daki iç protestolara verilen destek İran rejimine karşı yıpratma savaşı anlamına gelmektedir. Netanyahu açıkça rejim değişikliğini dile getirmese de, birçok İsrailli politikacı ve Batılı müttefikleri bu hedefi örtülü biçimde nihai amaç olarak görmektedir.

Sınır değişiklikleri ve yeni sınır haritaları konusu ise son derece önemlidir. Resmî sınırlar Ortadoğu’da son yüzyılda büyük değişim göstermemiş olsa da, fiilen ve sahada büyük dönüşümler yaşanıyor. Küreselleşme ve ‘Yeni Ortadoğu’ kavramı jeopolitik değişimleri de beraberinde getirebilir. Asimilasyon ve tek tipleştirme üzerine kurulmuş kopya devlet-millet sistemleri artık bölgenin siyasi gerçekliğine yanıt verememektedir.

  • ABD Başkanı Trump, savaş öncesi masa vurgusu yapıp anlaşmaya yakın olduklarını söylüyordu. 16 Haziran’daki Kanada’daki G7 Zirvesi’ni yarıda bırakıp Beyaz Saray’a döndükten sonra söylemini sertleştirdi. İştahlı şekilde Netanyahu’nun başarılı şekilde operasyonu yürüttüğü açıklamaları yaptı, üslerini tahkim etti. 19 Haziran’da İran’a iki hafta süre verdiğini ilan etti, ancak sadece iki gün geçmişti ki ABD ordusu 22 Haziran’ın ilk saatlerinde B-2 Spirit bombardıman uçaklarının attığı sığınak delici GBU-57A/B ve Tomahawak cruise füzeleriyle Fordo, Natanz ve İsfahan Nükleer tesislerini bombaladı. Trump neden çelişkili davrandı ve ABD nereye varmak istedi? İngiltere bu savaşın neresinde?

Bana göre ABD Başkanı, aslında yapmak istediği şeyi yaptı. Hiçbir zaman iki hafta sonra askeri operasyona başlayacağını söylemedi; yalnızca İran’ın iki hafta içinde yanıt vermesi gerektiğini dile getirdi. Ve bildiğiniz gibi, ABD ile İran arasındaki Umman görüşmelerine iki gün kala, İsrail kuvvetleri İran’a karşı ani ve sürpriz bir saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırılar birkaç gün boyunca İran’ı şoka soktu ve İran ciddi bir karşılık veremedi. Bu da daha önce değindiğim o yanılsamaya dayanıyor: İran, İsrail ve ABD’nın askeri seçeneği kullanmayacağını düşünüyordu.

Trump bu süreçte hem müzakere etme ve anlaşmaya yaklaşma kapasitesine sahip olduğunu, hem de gerekirse güçlü bir askeri müdahale yapabileceğini gösterdi. Bu, durumun karmaşıklığı ve politikalarında esnekliği koruma çabasıyla ilgili olabilir. Yani hem diplomasiyi yürütüyor hem de gerektiğinde kararlı askeri adımlar atıyor. Bana göre ilk aşamada askeri şiddeti sınırlı bir düzeyde, kontrollü bir şekilde kullanacaktır. Bu nedenle, ABD’nin bölgedeki durumu kontrol altına alma ya da değiştirme yönünde ilerlediği görülüyor, ancak bu yol çok yönlü ve çelişkili bir seyir izleyebilir.

İngiltere’nin rolü konusunda ise, şu ana dek İran’la doğrudan bir çatışmaya ya da gerilime girdiğini gösteren somut bir delil elimde yok. Ancak Ortadoğu, Hint Okyanusu ve Guam Adası gibi bölgelerdeki üsler, esas odak noktasının Ortadoğu ve ABD’nin askeri stratejileri olduğunu gösteriyor. Bu da İngiltere’nin, ABD ile askeri veya istihbari iş birliklerinde arka planda yer aldığı anlamına gelebilir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, Lozan Antlaşması’nın uygulanmasında ve yüz yıllık asimilasyon, katliam ve çeşitli cinayetlerde doğrudan olmasa da İngiltere’nin Kürdistan’da ve bölgedeki diğer halklara yönelik yıkıcı bir rol oynadığı açıktır. İngiltere, bu karanlık yıllar için Kürt halkına ve diğer bölge halklarına özür borçludur.

  • Pakistan limanları, İran limanları ve kentleri Orta Koridor, Güney Koridor gibi enerji ve ticaret koridorlarıyla gündeme gelmişti. İran’ın geleceğinde, Ortadoğu’nun geleceğinde enerji koridorlarının etki düzeyi konusunda neler söylersiniz…

Ticaret yolları ve enerji koridorları, yeni jeopolitik düzen ve küreselleşmede kan damarları gibidir ve İran, Pakistan ile tüm Ortadoğu bölgesi bu dönüşümlerin tam kalbindedir. Birden çok ticaret yolu vardır ki bu yollar bölgesel ve küresel hegemon devletler arasında rekabeti beraberinde getirmiş ve bu rekabetler Üçüncü Dünya Savaşı’nı hızlandırmaktadır. Ticaret ve enerji yolları, Ortadoğu’da gücün yeniden tanımlanmasında en önemli araçlardır. İran bu oyunda hem kazanan olabilir hem de kurban. Bu durum, İran’ın Çin, Hindistan, Pakistan ile ilişkilerine ve aynı zamanda iç ve bölgesel istikrarını koruyabilme yeteneğine sıkı sıkıya bağlıdır. İran’ın demokratikleşmesi, başarı anahtarlarından biridir. Özellikle İran’daki halklarla demokratik diyalog, geleceği şekillendirecek anahtar kelimelerden biridir.

Merkezi Koridor, bu güzergâh Çin’den başlayıp Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, İran ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşır. Bu koridor, Rusya üzerinden Avrupa’ya giden güzergâhın bir kısmının yerini alır. İran’ı önemli bir transit ve enerji merkezi olarak öne çıkarır. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi programının bir parçasıdır.

Güney Koridoru ise Çin’den Pakistan Gwadar’a ve oradan Basra Körfezi ile Afrika’ya bağlanır. Önemli limanlar Gwadar Limanı, İran’daki Çabahar Limanı (İran) ve Bandar Abbas’dır. Çin ile Hindistan arasında stratejik bir rekabet vardır. Bu yol, Basra Körfezi’ni Arap Denizi ve Hint Okyanusu’na bağlar ve Hürmüz Boğazı’na bağımlılığı ortadan kaldırır.

Eğer İran yaptırımları aşma veya hafifletme gücüne sahip olup iç siyasi istikrarını sürdürebilirse, bölgesel koridorlarda kilit rol oynayacaktır. Ancak güvenlik baskıları, savaş, İsrail saldırıları, ikincil yaptırımlar devam ederse İran dışlanacak ve alternatif güzergâhlar ya da Basra Körfezi’nin güneyindeki Arap ülkeleri daha önemli hale gelecektir.

  • Çin, İran petrolünün yüzde 90’ını aldığı halde; Rusya, Buşehr gibi yerlerde nükleer santral inşa ettiği halde, Ukrayna Savaşı için Tahran’dan füze-drone desteği aldığı halde İran’ı neden yalnız bıraktı?

Siz de çok iyi biliyorsunuz ki kapitalist sistem sadece sermayenin kârını ve çıkarını gözetir ve politikalarını kâr artışı üzerine kurar. Çin ve Rusya da bu kuralın dışında değildir. Siz de farkındasınız ki İran, Çin ve Rusya ile ortaklık yapıyor ama resmi bir müttefik değildir. Onlar İran’dan çıkar sağlıyor ama kriz anlarında İran’ı savunmaya bağlı değiller. İran-Rusya-Çin ilişkisi daha çok çıkarların ve taktiklerin örtüştüğü bir ilişki olup uzun vadeli stratejik bir ittifak değildir.

Siz de belirttiğiniz gibi Çin, İran’ın petrol ihracatının yaklaşık yüzde 90’ını satın alıyor, ancak genellikle yüksek indirimli ve nakit yerine takas yoluyla ödeme yapıyor. 25 yıllık devam eden ve potansiyel sözleşmeleri var; petrol, altyapı, telekomünikasyon, örneğin 5G ve Çabahar Limanı alanlarında. Çin, İran pazarını tüketim pazarı ve ‘Kuşak ve Yol Projesi’nde enerji geçiş noktası olarak görüyor.

Rusya ise Ukrayna savaşında İran yapımı insansız hava araçlarını, Şahid-136, Şahid-129’u kullandı, Buşehr Nükleer Santrali’ni tamamladı ve uzay, enerji ve demiryolu sektörlerinde işbirliği projeleri yürütüyor. İran üzerinden yaptırımları aşmayı ve Kuzey-Güney koridoruyla Basra Körfezi’ne demiryolu ve denizyolu bağlantısı kurmayı hedefliyor.

Ama güncel durumda ve İsrail ile savaşta neden İran ile tam uyum içinde değiller? Çin’in ‘aktif tarafsızlık’ prensibi vardır. Yani İsrail saldırısı veya ABD tehdidi gibi krizlerde daha çok açıklama yapar, doğrudan müdahalede bulunmaz. Çin, küresel ticaretin ve Batı ile ilişkilerinin zarar görmesinden endişe duyar. Örneğin BM Güvenlik Konseyi’nde genellikle veto kullanmaz, çekimser oy verir.

Rusya ise Ukrayna’daki geniş çaplı savaşta meşgul olduğu için İran-İsrail çatışmasına doğrudan müdahale edecek güce sahip değil ya da başka bir açıdan ABD ve İsrail ile anlaşmalar yapmıştır. Rusya’nın İsrail ile ilişkileri karmaşıktır ve Suriye’de hava sahası konusunda anlaşmaları vardır, bu yüzden İran-İsrail çatışmasına girmekten kaçınır.

Her iki ülke Çin ve Rusya, İran’a nesne olarak bakar; onu Batı’ya karşı denge unsuru olarak görürler, eşit stratejik ortak olarak değil. Şimdi İran baskı altında ve ABD-İsrail ile savaşta, onlar bu durumu kendi çıkarları için kullanıyorlar; İran’la yan yana durmuyorlar.

  • İran birçok ülkede vekil güçleri ayakta tutuyordu. Bu savaşın sonuçları Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Filistin ve Türkiye’yi hangi boyutlarda etkileyebilir?

Bu çok önemli bir soru ve İran’ın bölgesel nüfuz ağının genişlemesi nedeniyle yanıtı oldukça katmanlı ve stratejiktir. İsrail’in İran’ın vekil güçlerine yönelik saldırılarından sonra İran’ın manevra alanı oldukça kısıtlandıysa da, bu vekil güçlerin yeniden mobilize olma kapasitesi hâlâ mevcut.

İran-İsrail veya İran-ABD/Batı arasındaki savaş ve İran’ın vekil güçlerine uygulanan baskının bölge için sonuçları ne olur? Bana göre bu güçlerin zayıflamasıyla Irak’ta hükümet ile İran’a bağlı gruplar, örneğin Haşdi Şabi arasındaki uçurum daha da derinleşecektir. Irak hükümeti ABD ile dengeyi korumak ve istikrarı sağlamak isterken, Ketaib Hizbullah, Ensar El Hak gibi bazı direniş grupları doğrudan İran ile uyum içindedir. Bu nedenle Irak’ta daha fazla siyasi istikrarsızlık ortaya çıkacak ve İran’a yönelik halk desteği azalacaktır.

Türkiye cephesinde ise bu ülkenin hem İsrail hem İran ile akışkan ilişkileri vardır. Türkiye arabuluculuk veya dengeleyici rol oynamaya çalışıyor. Türkiye’nin temel kaygısı Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlerin etkinliği ve eğer İsrail-İran savaşı devam eder, ABD aktif müdahale ederse, PKK ile PJAK gibi Kürt güçlerinin Suriye’deki gibi bir toprak parçasını fiilen ele geçirmesi ve Türkiye’nin kontrolünün dışında bir durumun ortaya çıkmasıdır. Öcalan ve Türkiye arasında yeniden başlayan görüşmelerle Türkiye, bir şans imkanı buldu. Her ne kadar bu yeni koşulların bir kısmı Türk milliyetçi zihniyeti ve rejimi için zor kabul edilebilir olsa da, Ortadoğu’nun yeni bir şekillenme sürecinde olduğu bu dönemde Türkiye eski kafayla siyasi yaşamını sürdüremez. Bu yüzden bence Türkiye yeni koşulları kabul etmek zorunda ve bu fırsatı kaçırmayacaktır. Aksi halde Irak, Suriye ve İran’ın yaşadığı kaderi deneyimleyecek ki bu da bölgenin huzur ve istikrarına hiç fayda getirmez.

Bitti

Siyamend Mûînî: İran’da konfederasyon mümkün

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

13 yaşındaki çocuk boğularak yaşamını yitirdi

Sonraki Haber

Cinsiyet, komün, devlet

Sonraki Haber
Cinsiyet, komün, devlet

Cinsiyet, komün, devlet

SON HABERLER

Sakine Cansız Kadın Festivali başladı

Sakine Cansız Kadın Festivali başladı

Yazar: Yeni Yaşam
28 Haziran 2025

Brüksel’de Şêx Seîd isyanının toplumsal bellekteki yeri tartışıldı

Brüksel’de Şêx Seîd isyanının toplumsal bellekteki yeri tartışıldı

Yazar: Yeni Yaşam
28 Haziran 2025

Gazeteciler Zeynep Durgut’un tehdit edilmesine tepki gösterdi

Gazeteciler Zeynep Durgut’un tehdit edilmesine tepki gösterdi

Yazar: Yeni Yaşam
28 Haziran 2025

Tarlada çıkan yangın ormanlık alana sıçradı

Havalar ısındı: Son 2 günde 111 yangın çıktı

Yazar: Yeni Yaşam
28 Haziran 2025

Tutsak gazeteci Sevda Erkılıç’ın beslenme ve tedavi hakkı engelleniyor

Tutsak gazeteci Sevda Erkılıç’ın beslenme ve tedavi hakkı engelleniyor

Yazar: Yeni Yaşam
28 Haziran 2025

Amed’de ‘Engelliler için Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’ düzenlendi

Amed’de ‘Engelliler için Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’ düzenlendi

Yazar: Yeni Yaşam
28 Haziran 2025

Rojin Kabaiş’in ailesi dosya savcısıyla görüştü

Rojin Kabaiş’in ailesi dosya savcısıyla görüştü

Yazar: Yeni Yaşam
28 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır