Yaşlı bir alzaymır hastası, bir akşamüstü, elinde silahla huzurevinden neden kaçsın? Akla gelebilecek ilk cevap, ele ayağa düşmemek için tenha bir yerde başına bir kuşun sıkmak olacaktır ama…
Ahmet Bilge
Romanın ilk sayfalarından itibaren merak sarmalına kapılıyor ve kendinizi nefes kesen bir takibin içinde buluyorsunuz. Bu takipte saatler, dakikalar bile sayılıdır. Zira Sabahattin, her an bir şey yapabilir ya da başına bir şey gelebilir.
1.Ender Öndeş, romanının baş kahramanı Sabahattin’in parmaklarına birer ip bağlamış ama onun, elinde silah ile kaldığı huzurevinden kaçarak ortadan kaybolmasının nedeni hakkında bir ipucu vermemiş. Hatta, okuyucuya yanlış yollarda iz sürme ortamı sunmuş.
Yaşlı bir alzaymır hastası, bir akşamüstü, elinde silahla huzurevinden neden kaçsın? Akla gelebilecek ilk cevap, ele ayağa düşmemek için tenhaya çekilerek başına bir kuşun sıkmak olacaktır ama bu, basit ve sıradan bir cevaptır.
Sabahattin’in izini sürerken geçmişe gidiyor ve artan bir merakla bu firarın kaynağına adım adım yaklaşıyorsunuz. Parçalar bir araya geldikten sonra bambaşka bir öyküyle karşılaşıyorsunuz. İşkenceyle, yoldaşlık ve dostluk ilişkileriyle, aşk ve suçluluk duygusuyla örülü bir öykü.
Unutulmak istenen fakat unutulamayan.
Hafızanın bir ironisi olsa gerek; en çok unutmaya çalışılan yaşanmışlıklar bellekte diri kalır. Bir alzaymır hastası olunsa bile.
İstenmeyen anılarla boğuşan bir hafıza, huzursuz bir hafızadır.
Ömrünün finalinde bir nebze de olsa huzura ermek ister Sabahattin. Bunun yolu, ilk defilenin rövanşı sayılabilecek bir defileden geçmekteydi. Bu, aşkını açamadığı kadın yoldaşına karşı bir sevgi ve vefa ifadesi olduğu gibi devrimci bir intikamdı da. İşkencecilere bir mesaj, işkence mağdurlarına bir selamdı.
Son hareket, ancak bu kadar şık olabilirdi.
Yazar Öndeş, ajitasyona girmeden, işkence tezgahlarında yaşatılanların hafızada ve ruhta bıraktığı yaraları yalın ve çarpıcı bir biçimde yansıtırken, işkence tezgahlarında meslek icra etmiş olanların siyasetteki ikballerini de…
Her şeyin bir gecede olup bittiği ama geriye dönüşlerle geceye bir ömrün sığdırıldığı romanda yazarı göremiyorsunuz; olup biten her şeyi kahramanlarından öğreniyorsunuz.
Bu arada, anlatımda geçen küfür, hayatın bir gerçeği ama roman kahramanlarının diyaloglarında sık görülen küfürlü konuşmaları bu gerçekliğin üstüne çıkmış.
Dipnot Yayınları’ndan çıkan ve bir solukta okunabilecek bu romanı, sizlere de tavsiye ediyorum…