Dünya deneyimlerine hatta toplumsal tarih hafızasına bakarak demokratik müzakere de dediğimiz iletişim stratejileriyle toplumsal çatışmaların çözülmesini devrimci sorun çözme yöntemi olarak kabul etmek, sosyalist mücadele stratejileri için de yeni bir yöntem haline gelir mi, diye soru sormak gerekiyor
Nesrin Akgül
Mandela, Robben Adası’nda 20 yılı aşkın süre hapis yatarken, 1985 yılında hükümet yetkilileri onunla gizlice görüşmeye başladı. Bir gün, yüksek güvenlikli Pollmoor Hapishanesinde, Mandela’yı özel bir odaya götürürler. Hükümet, Mandela’ya şartlı bir serbestlik önerir; ANC’nin silahlı mücadelesini durdurması karşılığında özgürlüğüne kavuşacaktı. Mandela, bu teklifi kesin bir dille ret ederek; “Ben özgürlüğüm için pazarlık yapmıyorum, halkımın özgürlüğü için buradayım.” Bu görüşmede, yetkiliye, “Apartheid’i bitirmeye hazırım ama eşitlik temelinde” dediği rivayet edilir.
Mandela devletle görüşme yaşarken müzakereye başlama ilkesini halkın çıkarlarını öncelemek ve her iki tarafın da eşit olarak temsil edildiği bir sürece dayandırdı. Bu müzakere sürecinde gelişecek iletişim stratejisi açısından hem stratejik hem de vizyoner bir duruşa sahip olmayı tanımlar. Devletle “konuşmaya hazırım” demekle devlet ve toplum arasında çatışmalı hal alarak derinleşen toplumsal sorunların diyalog ve müzakere yöntemine dayalı olarak çözüm stratejisi üretmesi gerektiğini de serimler.
Dünya deneyimlerine hatta toplumsal tarih hafızasına bakarak demokratik müzakere de dediğimiz iletişim stratejileriyle toplumsal çatışmaların çözülmesini devrimci sorun çözme yöntemi olarak kabul etmek, sosyalist mücadele stratejileri için de yeni bir yöntem haline gelir mi, diye soru sormak gerekiyor. Müzakere stratejik bir yöntem olarak devrimci hedefleri destekleye bilir mi? Geleneksel sosyalist yöntemlerin hızlı, radikal değişim ve silahlı mücadele yöntemleriyle sınıf odaklı, ulus devlet kurma hedefli mücadele yöntemleri yerine “devlet aklıyla demokrasi aklını buluşturmak” ne kadar başarı sağlatır?
Öcalan demokratik sosyalizm ideolojisini demokratik siyasete dayalı demokratik müzakere yöntemiyle yapılandırdı. Yaşanan dünya deneyimlerini Kürt özgürlük hareketi deneyimine sentezleyerek pozitif inşacı bir devrimci programı şekillendirdi. Devletin Kürt sorununu görmezden geldiği veya bastırdığı bir durumda, toplumsal sorunu görünür kılmak için başvurulan yöntem silahlı mücadele oldu. Silahlı mücadele stratejisiyle açığa çıkartılan sorun, demokratik müzakere yöntemiyle kalıcı çözüme kavuşturulur. Temel yöntem de demokratik siyaset haline gelir. Çözümün “iletişimsel eylem” ve “müzakereci demokrasi” yöntemiyle sağlanmasını hedefler. Toplumsal ve siyasal sorunların çözümü için rasyonel, eşitlikçi ve şeffaf bir diyalog sürecini benimser. Müzakereci demokrasi ile halkın da kendini ifadesi, inşası için bir alan yaratır. Tüm toplumsal öznelerin sürece katılımını esas alır. Yine, müzakereci demokrasi yöntemiyle tarafların eşit bir zeminde, güç asimetrilerini en aza indirgeyerek, ortak akıl ile çözüm üretmesi hedeflenir.
Öcalan’ın burada ortaya çıkardığı en önemli devrim stratejisi devlete yaklaşım da ortaya çıkar. Çatışmaların çözümünde normatif ve pratik bir çözüm sunar. Devletle sağlanan müzakere sonucu devlet aklı rasyonel bir duruş kazanarak, sorunları ve muhalefeti “düşman” ilişkisi olarak değil, farklı yapıların siyasal alanda rekabete dayalı mücadelesi olarak tanımlar.
Türkiye’de devletin, muhalefetin ve iktidarın kendinden olmayan her şeyi ve herkesi “terör” kavramıyla tanımlaması çözüm diyalektiğini değil de çatışma diyalektiğini üreten bir kavram olmakta. Nitekim Türkiye’de Kürt Özgürlük Hareketinin mücadelesine kadar kendinden olmayana dair tanımlamalar ya “anarşist” ya da “komünist” gibi kavramlarla tanımlanırken, sonrasında “terör” kavramını ana kavram olarak kullanışlı kıldılar. Bu kavram Kürt sorununu görünmez kılmanın bir yöntemi haline geldiği gibi sorunu güvenlikçi politikalarla çözmenin meşru zeminini de üretti. Kürtlerin tüm taleplerini “terör” torbasına dolduran dilin değişmesi için de kavram temizliği ve sorunların doğru tanımlanması elzem kılınır. Sadece “terör” kavramının kendisi yıllara mal olan çatışmalı iklimi besleyen bir zihniyet şekillenmesi yaratmıştır. Bu kavramın kendisi çözüm cesaretini de kırdığı için yarattığı kiri temizleyecek yeni bir kavram seti oluşturmak, müzakere yöntemlerinden biri olmaktadır. Bu nedenle Öcalan, müzakere dilini inşa edici bir kavram seti oluşturmayı da gaye edinir.
Müzakere stratejisi üzerinde alınacak yolda sorunun doğru tanımlanmasını sağlayacak kavram seti etrafında sağlanacak uzlaşı, devletinde rasyonel akılla düşünmesini sağlatır. Kavramlar, devletin kendini ve toplumu nasıl gördüğünü de yansıtır. Devletin kendinden olmayanı tanımlama şekli onunla ilişki tarzını da belirler. Kirli kavramlar düşman üretirken, temiz kavramlar diyalog zemini yaratır. Bu şekilde rasyonel akıl kazanan devlet duygusal ve reaksiyonel devletten akılcı mekanizmalar kurmuş bir devlete yol alınır. Doğru tanımlanan sorunlar da siyaset ve çözüm üretir. Terör kavramı üreterek irrasyonel bir zemine kayan devletten, yeni kavram seti ile rasyonel devlete geçiş için de müzakere ve inşacı bir mücadele stratejisini geliştirmek gereklidir.
Baş müzakereci Öcalan’ın, demokratik değişim ve rasyonel devlet inşası için başlattığı yeni dönemde öncelikli kıldığı şeylerden biri de yeni bir kavram seti oluşturmak oldu. “Kurumsallaşan, olgusal karşılığı olan bir kavramsallığa ihtiyaç var. Gerçekliğe, ete- kemiğe bürünmeyen kavramsallığın hiçbir değeri yoktur. Soyutluktan beslenmek boş bir metafiziğe götürür” diyerek kavramların da ancak inşa edilerek kendini gerçekleştirebileceğinin altını çizer. Ortak kavramlarla sorunları ele almak, tanımlamak da siyasal zemini genişleten bir anlayış üretir.
Müzakere süreci devrimci inşa için bir yandan devletin rasyonel akla erişmesi ve norm kazanması olurken öte yandan toplumsal ve siyasal yapıda da köklü bir değişimi yaratıcı yöntem olur. Kalıcı barış için gerekli olan çatışmasızlık ortamının, hukuki güvencenin ve bunun temeli olan kurumsal inşanın gerçekleşmesini ihtiyaç haline getirir. Bu hedefleşme için en önemli araçlardan biri de retorik olur. Bir retorik ustası olarak Öcalan, mutlak tecrit ortamında olmasına rağmen demokratik sürecin inşasında da bu gücünü en zengin yöntemlerle kullanmayı başarmakta ve bu bir müzakere ve siyaset ustalığı olarak salık vermektedir.
Demokratik siyaset, insanların eşit ve çoğul perspektiflerle bir araya geldiği, diyalog ve tartışma yoluyla ortak bir dünya inşa ettiği mecradır. Bu mecra müzakereyi de sürekli bir yöntem haline getirir. Retorik, bu müzakere alanında fikirlerin ifade edilmesi, paylaşılması ve tartışılması için temel bir araç olmaktadır. Toplumsal müzakere alanında retorik bir politik eyleme dönüşür. Bu ikna edici ve etkili bir söylen olunca sonuç alıcı bir eylem haline de gelmiş olur. Hakikatten beslenmeyen örgütlü yalanlarla örülü retorikse demogoji olur ve doğruyu manüple eder. Bunun içindir ki Öcalan, demokratik siyaset için entelektüel görevler belirler. Demokratik siyasetin demokratik dili ile kazanılan retorik, bireylerin toplumsal alanda görünürlüğünü ve özne haline gelmesini de sağlatır. Bu aynı zamanda düşünce özgürlüğünü de gerekli kılan bir süreç haline gelir. Demokratik toplum ve barış ortamı da öncelikle düşünce özgürlüğünün korunması yoluyla kendini gerçekleştirilebilir kılar. Ancak yaşadığımız ülke totaliter karakteriyle sürekli düşünce suçu üreterek, demokratik siyasetinde önünü almaktadır. Söz, demokratik siyasetle hak ettiği anlama yeniden kavuşur ve yalnızca bir iletişim aracı olmaz, yaratım gücü de kazanır.
Demokratik müzakere için temel argümanlar kendi gerçekliği içinde inşa edilirken, demokratik uzlaşı da karakter kazanır. Öcalan, demokratik uzlaşıyı bir pazarlık aracı kılmaz; ortak yaşam kuralları üzerinde gönüllü mutabakat üretme sanatı haline getirir. Çoğunluğun diktesi değil, çoğulculuğu esas alır. Sadece Kürtler için değil demokratik unsurların hepsinin katılımcılığı ile şekillenen bir süreç olur. Meclis bu sürecin oluşması için bir karar mekanizması olarak irade beyan ederken, demokratik inşa için izlenecek yolda çoğulcu katılım sağlanır.
“Demokratik uzlaşıyı önemserim. Pek kimse bunu anlamaz ya teslimiyet olarak değerlendirirler ya da pragmatist yaklaşırlar. Entrikacı ve komplocu yaklaşımlarla uzlaşıyı boşa çıkarırlar. Yok etmenin aracı olarak kullanırlar ya da işlerine geldiği gibi kullanırlar. Her türlü sorunun ancak demokratik müzakere ve demokratik uzlaşıyla çözülmesi gerektiği, şiddetle sorunların bastırılmaya çalışıldığı Ortadoğu için çok daha açıktır” diyen Öcalan, uzlaşıyı şeffaflık için de ve temel ilkeler eksenin de yürütmenin sosyalist sorun çözme yöntemi olduğunu gündeme sokmuştur.
Demokratik müzakere yönteminin kazanıldığı süreç içinde entegrasyonda tamamlayıcı bir strateji olarak devreye girer. Entegrasyon kendini demokratik uzlaşı içinde yapılandırabilir. Yani mevcut durumda barış ve demokratik toplum inşası için devlet ve toplum aklı uzlaşma sağlamadan bunun gerçekleşmesi imkân dahilinde olmaz; o koşulda gerçekleşecek olan da asimilasyon olur.
Özgür Kürt varlığına düşmanlık üreten kırım rejimi haline gelen devlet sisteminin “Kürtlerin statüsüzlüğü stratejisi”nden vazgeçmesi, Kürt varlığını tanıması gerekir. Entegrasyon için gerekli olan çözüm aklı, Kürdün varlığını doğru tanımlayarak, Judenrat denilen işbirlikçi çizgideki Kürt’le değil, özgür Kürt ile çözüm politikasını oluşturmaktır. Kürtlerde devletin bekası için “tahammül edilen” değil, hukuken ve siyaseten tanınan bir özne olmalıdır. Bunun için de varlığı tanıma ve Türk ve Kürt halkının birlikte inşası olacak. Bu da devletin hukukla, toplumunda diyalogla, demokratik siyasetle kendini yeniden inşası anlamına gelir. Demokrasiye entegre olmuş devlet de artık zora dayalı değil de rızaya dayalı politika üreten bir yapı kazanır.
Farklı toplulukların eşit ve gönüllü bir şekilde ortak zeminde buluşması da entegrasyon stratejisi ile sağlanır ve bu da demokratik ulus paradigmasının gerçekleşme alanını yaratır. Türk ve Kürdün kardeşlik hukukunu sağlaması ve toplumsal bir inşa süreci için beraber yaşaması bu strateji ile hayat bulabilir. Ancak güncellenmesi gereken Türk ve Kürt ilişkisi hukuksuz, diyalogsuz ve müzakereyi reddeden bir ittifakla sağlanamaz. Güncellenmeyen bir ittifakta günümüz koşullarında da devleti zora sokar ve yeni sorunları doğurur. Bunun da çözüm yöntemi olarak kendi içinde gerekli kıldığı aşamaları olmaktadır.
Görüldüğü gibi Öcalan entegrasyon kavramını çözüm yöntem ve stratejisi olarak ortaya koyarken demokratik sosyalizmin 21. Yüzyılda izleyeceği demokratik müzakere ve uzlaşı stratejisi içinde temel ilkeleri ve yöntemleri de ortaya koymaktadır. Demokratik müzakere, entegrasyon kavramları ile devrimciliği bir inşa süreci olarak yapılandırıyor. Çok dikkat çekici olarak devletin varlığını bir sorun olmaktan çıkarıyor ve devleti yıkma ya da yenisini kurmayı çözümleyici bir yöntem olarak kabul etmiyor. Demokratik sosyalizm ideolojisi için de devlet hegemonyasını da reddediyor. Devletin özerkliği ve varlığı kabul ediliyor; ancak devletin de farklı olanların özerkliğini, özgürlüğünü kabul etmesini bir zorunluluk olarak ortaya koyuyor. “Reel sosyalizm örneği de göstermiştir ki devlete yaklaştıkça sosyalizmden de uzaklaşılmıştır, devletin varlığı inkar edilmeden devlet aşıldıkça sosyalizme yaklaşılır.” Der.
21.yüzyıl devrimci mücadele yöntemi ve stratejisi Apocu felsefe ve siyasetle yeniden kazanılmıştır. “Demokratik toplum ve barış manifestosu” ile demokratik sosyalizmin gerçekleşmesi için tarihsel ve güncel hakikatler kadar bunun programı da belirlenmiştir. Enternasyonal hareketin de çağımızın sorunlarına çözüm iradesini ortaya koyması bu külliyat ve onun ortaya çıkardığı çözüm hakikati halkaların baharına giden yolunda kapısını aralamıştır.