• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
2 Ağustos 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Sosyalizmin yeni ufuk arayışı

11 Haziran 2025 Çarşamba - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Sosyalizmin yeni ufuk arayışı

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kongreye sunduğu perspektifi ve sosyalizm ufkunu Cengiz Çiçek ile konuştuk:

Öcalan, Marksizmi resmi bir ideoloji haline getiren, onu zaman ve mekân dışı bir sabit olarak ele alan dogmatik kalıpları kırmış; tarihsel süreçte ortaya çıkan boşlukları, ezilenler liginin içinde doğan başka birikimler ve yenilenen bilgi evreniyle doldurmaya yönelmiştir

Deniz Bakır

PKK’nin kurucu lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta açıklanan “Demokratik Toplum Çağrısı”, farklı yönleriyle tartışılmaya devam ediyor.

Devlet temsilcilerinden gelen açıklamalar çağrıyı “terörsüz Türkiye” parantezine sıkıştırırken; çeşitli demokratik, sosyalist ve liberal çevreler çağrıyı kendi tuttukları yerden ele almaya meylediyor. Ama çağrıyı tarihsel ve güncel bütünlüğünde,Öcalan ve kurucusu olduğu hareketin evrimi içinde anlam çabası eksik gibi görünüyor.

Bu söyleşide konuyu Kürdistan ve Türkiye sosyalistleri açısından daha derinlikli biçimde ele almaya çalışacağız. DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek ile konuşacağız. Çiçek ayrıca bir dönem Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yaptı ve son süreçte İmralı Heyeti içinde yer aldı. Dolayısıyla Öcalan’ı sadece metinlerden değil, doğrudan gözlemleri üzerinden de sosyalist bir perspektifle değerlendirebilecek bir isim.

  • Söyleşimize kitabın ortasından bir soruyla başlayalım. Son görüşmelere dair kamuoyuna yansıyan bazı anekdotlar vardı. Bunlardan biri Abdullah Öcalan’ın “Burada bir sosyalist olarak yaşıyor ve direniyorum” sözleriydi. Bu vurgunun sizce anlamı neydi? Öcalan ne demek istiyordu?

Sayın Öcalan ve ilk gruptaki arkadaşları, 70’li yılların Türkiye’sinde üniversite öğrencileriyken ideolojik mayalanmasını oluşturdular. Sosyalist hareketlerin ve bloğun sistemsel bir denge kurduğu yıllarda bu ideolojiyle dünya görüşlerini olgunlaştırdılar. Hakeza “Kürdistan sömürgedir” tezine ve bunun gerektirdiği politik ve örgütsel mücadeleye, sosyalizm dünyası içerisinde karar kıldılar. Kürt halkının sömürgeciliğe karşı mücadelesini sosyalist bir program etrafında başlattılar. Hâkî Karer, Kemal Pir gibi Türkiyeli devrimcilerin Kürdistan Özgürlük davasının içerisinde yer alması da ilk grubun bu sosyalist, devrimci kimliğinden kaynaklıdır.

Öcalan’ın İmralı’da “bir sosyalist olarak yaşıyor ve direniyorum” sözü, 52 yıllık devrimci pratiğe tarihsel bir atıf ve yine Öcalan’ın deyimiyle “sosyalist ideolojiyle Kürt halkının özgürlük mücadelesinin verilmesi” gerçeğinin vurgulanmasıdır. Onun gücü, direnme kapasitesi ve yarattığı dönüşüm, bu ideolojik mayayla doğrudan bağlantılıdır. ‘Sosyalist olarak yaşamak ve direnmek’ vurgusu, ‘Sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır’ düsturunun yeni bir ifadesi olarak anlam kazanıyor. İmralı’daki ağır tecrit koşullarının asıl sorumlusunun, kapitalist uygarlık güçleri olduğundan hareketle sosyalist-devrimci bir bilinç ve direnme tarzıyla ayakta kalmak olarak da tariflenebilir. Bu durumu, iki ideolojinin, iki farklı farklı dünya görüşünün İmralı’da “an be an kavgası” şeklinde nitelendiriyor. Çeyrek asrı aşan tecrit koşullarında neden tutulduğunu bir an bile unutmadan, kendini her gün, her an yeniden yaratmak demek oluyor bu.

Bu soruyu, kişisel bir tanıklığımla tamamlamak isterim. Hafızam yanıltmıyorsa 2009 ya da 2010 yılıydı. Getirildiği 1999 yılından itibaren Sayın Öcalan’a televizyon verilmemişti. Kendisi de hiç gündeme getirmemişti. Bir gün hapishane idaresi, televizyon meselesini gündeme getirdi, bir hafta sonra da kurul kararı gereği vermeyeceklerini söylediler. Kendileri gündeme getirdiler, kendileri vazgeçtiler. Sayın Öcalan’a hapishane idaresiyle aramızdaki bu televizyon diyaloğunu anlattığımızda, hafif tebessüm ederek, “Beni böyle ucuz oyunlarla teslim almaya çalışmasınlar. Zaten öylesine yoğunum ki televizyon izlemeye zamanım bile yok” minvalinde cümleler sarfetmişti. Her şeyin kendisine karşı silah haline getirildiği bir adada gösterilen bu tutum, politik olduğu kadar ideolojik bir içerik de taşıyor. Kişisel direnişini, halkının özgürlük mücadelesiyle ve ezilenlerin sosyalizm davasıyla buluşturup, kolektifleştiriyor.

  • Verdiğiniz bir röportajda Abdullah Öcalan’ın Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya gibi Türkiye devrimci sosyalist geleneğinin öncü isimlerine atıf yaparak kendi mücadelesini onların devamı ve yaşamsallaşması olarak değerlendirdiğini belirtmiştiniz. Bugün yaptığınız değerlendirmelerden hareketle bu aktarımı biraz daha açmanızı istesek, ne eklersiniz?

Liderliğini yaptığı örgütünü ve toplumsal mücadelesini, sosyalizm mücadelesinin içinde görmesiyle, ele almasıyla ilgili bir şey bu. Aynı zamanda özel savaş söylemleri üzerinden Öcalan’ı ve mücadelesini “terör” parantezine sıkıştırmak isteyen çarpıtmaya karşı, bir hakikat vurgusu olarak da değerlendirilebilir. Örneğin Mahir Çayan’a olan ilgisi, Kızıldere katliamını protestosundan kaynaklı tutuklanması ve dönemin devrimci gençlik dünyasındaki etkileşimleri söz konusu olmasaydı, 52 yıllık maratondan bahsedilebilir miydik? Bu sözler, sadece genel bir devrimci, sosyalist vurgu olarak anlaşılmamalı. Örgütlü mücadelesine dayatılan dar milliyetçiliğe ve sağcılığa taviz vermeme şeklinde de yorumlanabilir.

İşin ironik yanı, Kürt sağı, Öcalan’ın ‘sosyalist’ ya da ‘Marksist-Leninist’ kaynaklarına dair eleştirel sahiplenmesini, saldırı gerekçesi yaparken; kimi sol-sosyalist çevreler de bu eleştirel sahiplenme nedeniyle onu ve hareketini “milliyetçi”, “ulusalcı” gibi kavramlarla niteleyebilmektedir. Bu iki taban tabana zıt görünen eleştirilerin, aynı bağlamda buluşmasını iyi incelemek gerekir. İnceleme derinleştikçe sosyal şoven ve ilkel milliyetçi bu yaklaşımların ideolojik akrabalığını görebiliriz. Toparlayacak olursak Öcalan liderliğindeki Özgürlük Hareketi, Kürdistan devriminin gücünü ve yarattığı değerleri, Türkiye, Ortadoğu ve dünya devriminin gücü ve değerleri olarak ele almaktadır.

  • Yine son görüşmelerde Öcalan’ın “Marx’ın yarım bıraktığı eseri tamamlamak istiyorum. 5 yıldır bunun için çalışıyor, hazırlanıyorum. Hatta taslağı kafamda hazır.” dediği belirtiliyor. Öcalan Marksizmle nasıl bir ilişki kuruyor? Neyi tamamlamak istiyor?

Marksizm kendisini diğer sosyalist akımlardan ayrıştırırken bilim vurgusu yapıyordu: Bilimsel sosyalizm! Bilimsel olma iddiasını taşıyan her teoride aramamız gereken bazı özellikler olmalıdır. Mesela yanlışlanabilecek esneklikte olmalıdır. Genişleyen bilgi evreninde yenilenebilecek kadar açık olmalıdır. Maddi gerçekten hareket etmeli, ondaki değişimlere bağlı olarak değişime açık olmalıdır. Mutlak sabitlerden öcü görmüş gibi kaçmalıdır. Süreklilik ve kopuş arasındaki diyalektik ilişkiyi çift yönlü olarak anlamalı, evrensel ve yerel arasındaki bağıntıyı benzerlik ve ayrımlarıyla aynı anda kavrama yeteneğinde olmalıdır. Buradan hareketle bir bilim olma iddiasıyla ortaya çıkan Marksizmi, sabit, donuk, dogmatik değil tersine akışkan, canlı ve dinamik olarak ele almak kaçınılmazdır. Yani Marksist anlamda ifade edersek sosyalizm olmuş bitmiş bir teorik bütün değil genişleyen bilgi evreninde kendini süreklilik ve kopuş içinde yeniden ve yeniden kuran bir kavrayış olarak düşünülmelidir. Böyle ele aldığımızda Marksizm ile Öcalan paradigmasındaki ilişki daha sağlıklı bir temele oturabilir. Öcalan, Marksizmi resmi bir ideoloji haline getiren, onu zaman ve mekân dışı bir sabit olarak ele alan dogmatik kalıpları kırmış; tarihsel süreçte ortaya çıkan boşlukları, ezilenler liginin içinde doğan başka birikimler ve yenilenen bilgi evreniyle doldurmaya yönelmiştir. Örneğin Politik Rapor’da Öcalan’ın açtığı 1. Enternasyonal’deki Marks-Bakunin tartışmaları ve “sınıfa karşı sınıf mı devlete karşı komün mü?” gibi başlıklarda elbette farklı görüşler ve bakış açıları olacaktır. Bu açıdan bakıldığında Öcalan paradigması, Marksizmin ya da ezilenler ligindeki başka bir teorik yaklaşımın karşısında değil devamında veya bir başka deyişle kesişim kümesinde kendisini inşa etmektedir.

  • Araya girerek cevabınızı biraz açmanızı isteyeceğim. Öcalan Marksizm’in boş bıraktığı alanları doldurduğunu söylüyorsunuz. Bunların ne olduğunu ana hatlarıyla ifade eder misiniz?

Öcalan’ın sosyalizm anlayışını kavramak için tutmamız gereken halka yine Marksizm içinden bir vurguyla -Lenin’e atıfla- “somut durumun somut tahlili” sözüdür. Bu söz bağlamında dört ana başlıkta ifade etmek gerekirse;

Birincisi; Öcalan, dünya tarihsel tablosundaki değişimlerden ve hem maddeye hem de tarihe yeniden bakmamızı gerektiren buluşlardan (arkeolojik, antropolojik, teknolojik fizik-kuantum vs.-vd.) hareket ederek Marksist harekete hâkim hale gelen determinist yoruma itiraz ediyor ve yeni bir yaklaşımın taşlarını döşüyor.

İkincisi; özellikle Sümerlere dair yeni tarihsel verilerin katkısıyla da kent ve devlet oluşumunu, bunun altında yatan çelişkileri, kapitalist uygarlık aşamasıyla sınırlandırmıyor. Braudel’e atıfla ‘uzun süre’ tarih analizinin de bir sonucu olarak Öcalan, devleti sadece ezel bir form olarak ele almadığı gibi ebedileştiren, mutlaklaştıran bir okumadan da özenle kaçınıyor. Bu yönüyle demokratik ulus paradigmasını da sadece Kürt sorununa bir çözüm önermesi olarak sunmuyor; ulus devletçi çözümsüzlüğe karşı, komünal yaşamın izini arayan bir hatta oturtuyor. PKK’nin 12. Kongresi’ne sunduğu Politik Rapor’da “sınıfa karşı sınıf” yerine “devlete karşı komün” önermesini de bu okumaları üzerinden formüle ediyor gibi görünüyor. Devlet, sınıflı uygarlığın sadece sermaye birikimi boyutuyla değil, egemen zihniyet ve iktidar birikimi olarak en kristalize hali olurken, Komün’ü ise tıpkı Demokratik Modernite tanımında olduğu gibi “zorba ve sömürgen güçlerin dışında kalanların evrensel tarihinin sistemi olarak” devletçi sisteme alternatif bir sistem olarak ele alıyor. Bu yönüyle Komün, sadece pratik bir mücadele aracı değil bir sistem ya da karşı-sistem olarak içerik kazanıyor.

Üçüncüsü; devlet tahlilini de dayandırdığı iktidar olgusu ve çözümlemesi denilebilir. İlk sınıflaşmayı ya da ilk burjuvalaşmayı-proleterleşmeyi beş bin yıllık süre içine yerleştirerek, Marksizme ‘uzun süre iktidar yorumu’yla özgün bir katkı da sunuyor. İlk sömürge kadından günümüze; iktidarın sadece ekonomik temelli bir birikim olmadığı, onunla birlikte tarihsel materyalist bakış açısıyla dinlerden mitolojiye; ilk kentleşmeden devletleşmeye kadar egemen kültür, egemen zihniyet, egemen yönetim birikimi olduğunu öne çıkarıyor.

Dördüncüsü; yıllarca kendisinin de “yarım kalmış mücadelem” olarak tariflediği kadın özgürlükçü çizgiyi, kadın özgürlük ideolojisini sosyalizm mücadelesinin temel ilkelerinden birisi haline getirme çabasıdır. Anlaşılan o ki yeni çalışmalarında Marksizmi kadın özgürlük ideolojisi bağlamında da tamamlamaya çalışacak. 52 yıllık mücadele tarihinde Kürt toplumsallığını, gerçeğini açığa çıkarma uğraşı olarak ele aldığı kadın özgürlük mücadelesini, sosyalist mücadelesinin temel pratik mücadele sütunu ve sosyalizmin de temel ideolojik sütunu haline getirmeye tüm şevkiyle, coşkusuyla çalışıyor.

Bu başlıklar çoğaltılabilir ya da derinleştirilebilir; başka düzlemlerde, boyutlarda ele alınabilir. Elbette değişim yasası gereği tıpkı “Marks’ı tamamlama” iddiasındaki Öcalan’ın teorik formülasyonları da tamamlanabilir, kritik edilebilir. Ancak kendi adıma Öcalan’ın teorik uğraşları ve onunla birlikte ele aldığı örgütsel değişim-dönüşüm sürecine büyük bir coşkuyla ve heyecanla dahil olmak, örgütlü mücadelemize büyük kazandıracak, yol aldıracak temel yaklaşımdır diye düşünmekteyim. Öcalan’ın fikri ve pratik öncülüğündeki yeni dönemi, örgütlü mücadelemize dayatılan sağcı, liberal ve milliyetçi kuşatmaya karşı, ezilenlerin özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde ‘ideolojik ayağa kalkış süreci’ ya da ‘ideolojik hamle süreci” olarak ele almak, en doğru yaklaşım gibi görünüyor.

  • Öcalan’ın “yeni bir enternasyonal kurmak istiyorum” dediği de konuşulanlar arasında. Enternasyonalizm, sosyalist hareketin uluslararası karakterini ifade eden temel ilkelerden biri. Bu bağlamda enternasyonal örgütlenme fikri Öcalan’ın paradigmasında nasıl bir yere sahip?

Öcalan ve Özgürlük Hareketi, ilk günden itibaren sosyalist niteliğinin doğal bir sonucu olarak enternasyonalist bir karaktere sahipti. Hâkim ulus şovenizminin yarattığı ideolojik bozulmalar, Kemalist ideolojinin sosyalist harekete etkisi ve tek kutuplu-çok krizli kapitalist çağ gerçekliğindeki değişimlere paralel olarak, Kürt ulusal sorununun değişimlere uğramasını göremeyen dogmatik yaklaşımlar nedeniyle, Özgürlük Hareketi’nin bu karakteri yeterli düzeyde anlaşılamadı. Üzerinde enternasyonalist karakterin hatırı sayılır etkisi olan Kürdistan yurtseverliğinin, ilkel milliyetçi-ulusçu anlayışla arasına mesafe koyan, kendi kaderini bölgedeki ve giderek dünyadaki tüm halklar ve ezilenlerle birleştiren yapısı, pek görülmedi, görülmek istenmedi.

İşin ilginç yanı, Kürt Hareketinin enternasyonal niteliği, paradigmasının yapı taşları belirginleştikçe öne çıkarken, sosyalist geleneğin bir kısmı bu durumu Marksizm’den ya da sosyalizmden uzaklaşma olarak kodlamaya daha fazla meylettiler. Oysa ciddi bir okuma yapıldığında Öcalan’ın ‘Demokratik Ulus’ ya da ‘Demokratik Konfederalizm’ açılımlarının, ezilen ulusların özgürlüğü ve birliği konusunu, sosyalist enternasyonalizmin yeni dönem ve bölge gerçekliğinde sadece teori ve strateji düzeyinde değil politika alanında da yeniden kurulumu olduğu görülebilir. Öcalan, Demokratik Ulus anlayışıyla ulus tanımlamasını tekçi kıskaçtan çıkararak, Kürtler içindeki ilkel milliyetçilikle ve egemen ulus şovenizminin sol ve sağ versiyonlarıyla arasına ciddi mesafe koymaktadır. Ezilen ulusun özgürlüğü konusunu, halkların ortak geleceği içinde kurarak enternasyonalizme alan açmaktadır. Demokratik Konfederalizm anlayışı da bu yaklaşımı bütünleyici bir nitelik taşımaktadır. Demokratik Konfederalizm, dört parçaya bölünmüş Kürdistan ülkesini sınır aşırı birleştirerek ulusal sorunun çözümüne zemin sunarken; halkları demokratik ilkeler zemininde birleştirerek ilkel milliyetçi ve ulus devletçi eğilimlere de set çekmektedir. Ulusal ve mezhepsel boğazlaşmaların emperyalist ve bölgesel hegemon güçlerin iktidarlarını üretmesinin temel aracı olarak canlı tutulduğu günümüz dünyasında bu yaklaşım, enternasyonalizmi teorik bir soyutlama olmaktan çıkararak pratik, politik bir konu ve güç haline getiriyor.

Ayrıca sosyalist enternasyonalizmi, emperyalist kapitalizmin antitezi olarak düşündüğümüzde, emperyalist kapitalizmdeki dönüşümlere paralel olarak değişmesi gerekir. Ulusal sorun ve mücadelelerin ortaya çıktığı ve geliştiği, sosyalist mücadelenin bir bileşeni olarak öne çıktığı dönemde, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı belli bir biçimiyle önemli bir rol oynadı. Ancak 20. yüzyılın deneyimleri, yaşanan değişimler ve devletçi sosyalizmin ortaya çıkardığı sonuçlar, yeni bir yaklaşım ve perspektif ihtiyacı ortaya çıkardı. Başarıya ulaşan sosyalist devrimler, devletçi bozulma sonucu kapitalizme iltihak ederken, özgürlüğü devlet konusuna sıkıştıran ulusal kurtuluş hareketleri de emperyalist sistemin bir parçasına dönüştü. Vietnam gibi efsaneleşen bir ulusal kurtuluş hareketinin, ABD pazarının bir uzantısına dönüşmesiyle dize getirilmesi ise ironiktir. O nedenle içinde bulunduğumuz dünya ve çağda, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı, enternasyonalist sosyalist bir yaklaşımla yeniden ve yeni biçimde düşünmek isteyen herkesin, Öcalan ve Hareketinin ortaya koyduğu yaklaşımla en azından konuşmak zorunda olduğu kabul görmelidir. Sayın Öcalan, tarihsel hamlesiyle yeni bir dönemin kapılarını aralayarak, Kürt devrimci dinamiğini, enternasyonalist sosyalist bir hareketin kurucu gücü olarak öne çıkarmakta, Kürt halkının özgürlüğünü, bölge ve dünya halklarının birliği ve mücadelesine dayanarak kazanma çizgisinde ilerletmektedir.

YARIN: İlkel milliyetçiler ve solun yanılgıları

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Hêlîn Ümit: Devlet ve iktidar söylem düzeyinde kalıyor

Sonraki Haber

Yeni bir dönemin eşiğinde: Silahlar sustuktan sonra ne yapmalı?

Sonraki Haber
Hakikatin ruhu, yolda birlik, tarihi sorumluluklarımız (2)

Yeni bir dönemin eşiğinde: Silahlar sustuktan sonra ne yapmalı?

SON HABERLER

Ferman’a direnen Henan Şengalî: Küllerimizden yeniden doğduk

Ferman’a direnen Henan Şengalî: Küllerimizden yeniden doğduk

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

Barış Anneleri: Komisyonun ilk işi tutsakların serbest bırakılması

Barış Anneleri: Komisyonun ilk işi tutsakların serbest bırakılması

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

ICOMOS’tan uyarı: Tarihi On Gözlü Köprü tehlikede

ICOMOS’tan uyarı: Tarihi On Gözlü Köprü tehlikede

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

Hasta tutsağın ilaçları temin edilmeden sürgün edildi

Hasta tutsağın ilaçları temin edilmeden sürgün edildi

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

Çocuk yaşta evlendirilen Nuran Başaran’ın direnişi

Çocuk yaşta evlendirilen Nuran Başaran’ın direnişi

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

Özgül Saki: Göçmenler için politikalar oluşturmalıyız

Özgül Saki: Kadınlar olarak komisyonun takipçisi olacağız

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

CİSST Temsilcisi Avcı: ‘Umut hakkı’ insan onuruna saygının gereğidir

CİSST Temsilcisi Avcı: ‘Umut hakkı’ insan onuruna saygının gereğidir

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır