KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, ‘Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne vurgu yaparak, komisyonun önce bu sürecin mimarını dinlemesi ve soru sorabilmesi gerektiğini söyledi. Devletin adım atmada samimi olmadığını belirten Sozdar Avesta, İmralı kapılarını açmak yetmez, fiziki özgürlük gerekiyor’ dedi
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı sonrası ve yine PKK’nin silah bırakmasıyla devletten henüz somut bir adım atılmazken, toplumda onurlu bir barış için çağrı ve talepler sürüyor. Öte yandan KCK üyelerinden de sürecin gidişine dair önemli mesajlar verilmeye devam ediyor.
Stêrk Tv’ye verdiği röportajda sürece dair değerlendirmelerde bulunan KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, süreç için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün önemine vurgu yaptı.
Fiziki özgürlük tüm bölge halkı için
Sözdar Avesta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sadece Kürt halkı için değil bölgedeki tüm halklar açısından belirleyeceği olduğunu belirtti. Konuşmasında “Sürecin içinin boşaltılmasına izin vermeyeceğiz” diyen Sozdar Avesta, kadın özgürlüğü ve toplumsal direnişin yeni dönemin temel dinamiği olduğunun altını çizdi.
Sözdar Avesta’nın kanalın sorularına verdiği cevaplar ise şu şekilde;
- Bildiğiniz gibi bir aylık aranın ardından 28 Ağustos’ta Önder Apo ile bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmenin ardından İmralı’dan önemli mesajlar paylaşıldı. Önder Apo’nun bu mesajları temelinde çalışmalarınızı ve süreci nasıl yürüteceksiniz?
Rêber Apo’nun başlattığı ve hala yürüttüğü süreç çok önemli ve tarihi bir aşamaya geçmiştir. Rêber Apo, geçtiğimiz senenin 12. ayından bu yana çok önemli adımlar attı. 11 ay önce 24 Ekim’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Rêber Apo’ya silahlı savaşı sonlandırması, demokratik ve barış sürecini başlatması için Meclis’te, hatta DEM Parti grubunda konuşma yapma çağrısında bulundu. Rêber Apo da bu çağrıyı görmezden gelmedi ve 27 Şubat 2025 yılında Barış ve Demokratik Toplum çağrısında bulundu. Birçok önemli adımlar attı. Rêber Apo’nun çağrısı temelinde Hareketimiz, 1 Mart’ta ateşkes ilan etti. Yine 5-7 Mayıs tarihleri arasında kongre gerçekleştirdi. 12 Mayıs’ta kongrenin yapıldığını kamuoyuna ilan etti. PKK, Hareket olarak kendisini feshetti. Böyle bir süreç yaşandı.
En önemli adım da KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanımız heval Besê Hozat öncülüğünde, PAJK yönetiminden, PKK yönetiminden, KCK Konseyi’nden arkadaşların olduğu 30 yoldaşımız, 11 Temmuz’da silah yakma eylemi gerçekleştirdi. Rêber Apo’nun felsefesi paradigması temelinde hareketimizin geliştirdiği bu hamleler, bölgede hatta dünyada büyük bir umut yarattı. Fakat şüphesiz bu hamlelerin ardından, mesela 26 Temmuz’da Rêber Apo ile genel bir görüşme yapıldı ama daha sonra bir ay boyunca hiçbir görüşme yapılmadı. Rêber Apo ile neden sıradan bir görüşme yapılmadı olarak ele almıyoruz; çünkü bu sürecin mimarı Rêber Apo’dur, süreci yürüten Rêber Apo’dur. Sadece görüşme gerçekleştirilmesi yetmez. Şimdiye kadar fiziki özgürlüğünün kalıcı hale gelmiş olması lazımdı. Çünkü böyle bir süreç yürütülüyordu.
AKP samimi hareket etmiyor
Özgürlük Hareketi olarak uzun yıllardır Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadele yürüttük ve şu an öyle bir mücadele içerisindeyiz ki, sadece Rêber Apo bu süreci geliştirebilir. Hareketimiz müzakerenin kiminle yapılacağını da açıkça belirtmiştir. Bu, zaten kongremizin kararıdır. Kongrede alınan kararların yerine getirilmesi için Rêber Apo’nun fiziki olarak özgürleşmesi gerekir. Rêber Apo ancak bu şekilde kongre kararlarını hayata geçirebilir. Ama şu an yürütülen sürece baktığımızda, son görüşmede Rêber Apo, sürece ilişkin bazı tehlikeler gördü. Biz de görüyoruz. Arkadaşlarımız, Hareketimiz adına kamuoyunu, basını bilgilendirdi; kullanılan bu dille, devlet adına yapılanlar, özellikle de AKP iktidarının bu zihniyetiyle süreç, büyük tehlikededir. Bunu görmemiz lazım. Çünkü sorumlu bir şekilde hareket etmiyorlar.
Cerrahi bir müdahale lazım
Silah yakma töreninin ardından Türk Cumhurbaşkanı çıkıp bazı açıklamalar yaptı. Olumlu da karşılandı bu açıklamalar. Hareketimiz de olumlu yorumladı, ama ardından Erdoğan, kendi çıkarları temelinde sürecin içini boşaltmak istedi. Bunlar göz önünde olan şeyler. Bu yüzden, eğer şu an süreci genel olarak ele alırsak; Rêber Apo’nun dediği gibi “cerrahi bir müdahale”nin, doğru, yapıcı bir müdahalenin olması gerekir. Bunu da ancak Rêber Apo yapabilir. İmralı kapılarının sadece açılması olmaz, Rêber Apo’nun oradan çıkması lazım.
Mesela bu meseleyi tartışabileceği aydınlarla, anayasa uzmanlarıyla, çözüme ilişkin fikirleri olanlarla ilişki kurması gerekir. Birçok kişi de Rêber Apo’nun yanına gitmek istiyor.
Kürt sorununu görmezden gelmek istiyorlar
Rêber Apo her şeyiyle devreye girmeli, eğer giremezse bu süreç yürümez. Bu bir hakikattir. Bahçeli, Rêber Apo’nun attığı bu adımları selamladı. Bu Hareketin lideri olarak andı ve selamladı. Ama diğer taraftan da AKP’nin özel savaş medyasına baktığımızda hala ‘terör’ dilini sürdürmeye devam ediyorlar. Hala sorun ‘terör sorunudur’ diyorlar. Kürt sorununu görmezden gelmek istiyorlar, yok saymak istiyorlar.
Bir kez daha şunu söylüyoruz; Özgürlük Hareketi olarak bizim olmazsa olmazımız, Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğüdür.
Rêber Apo 1 Eylül’de verdiği mesajda da “tarihi çağrımın arkasındayım, temel bir rol oynayabilirim” dedi. Bu sürece büyük bir şans veriyor. Bu konuda en hazır olan Rêber Apo’dur. Tüm bunlar süreç için büyük bir şanstır.
Herkes elinden geleni yapmalı
Bu yüzden Özgürlük Hareketi olarak, halkımızın, dostlarımızın Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için verdiği mücadeleyi tek bir gün bile azaltmaması gerektiğini belirtiyoruz. Bu anlamda mücadelelerini daha da büyütmelidirler. Örneğin bu ay, Avrupa Konseyi Bakanları Komitesi, 15-19 Eylül tarihleri arasında yıllık toplantılarını gerçekleştirecek. Bu toplantıda ‘Umut Hakkı’ konusu da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin gündemine gelecek. Alacakları kararlar çok önemli. Rêber Apo İmralı’da esirdir, Kürt sorununun çözülmesi için de İmralı’da çok büyük bir çaba sarf ediyor. Barış ve Demokratik Toplum manifestosunu yarattı, paradigma sahibidir.
Bu yüzden Özgürlük Hareketi olarak şu anki yaklaşımları reddediyoruz, kabul etmiyoruz. “Hareket zayıf düştü, tasfiye olacaktı, bu yüzden Rêber Apo devreye girdi” diyenler, kendilerini kandırıyorlar.
Kardeşiz diyenler tehdit ediyor
Bu Hareket, bundan 20 öncekinden daha fazla mücadele gücüne sahiptir, Rêber Apo’nun etrafı fedailerle doludur. Sıradan bir yaklaşım sergileyenler kendilerini kandırıyorlar. Biz kimseyi tehdit de etmiyoruz. Bunlar tehdit değil hakikattir. Kürt-Türk kardeşliği eskisinden çok daha fazla gelişmiştir diyenler, Malazgirt’in yıl dönümünde 26 Ağustos’ta konuşan Erdoğan, yine Kürtleri tehdit etti. Bu kabul edilemez.
Rêber Apo eğer bu süreci geliştirmişse, halklara olan sorumluluğu, toplumlara olan sorumluluğunu yerine getirmek için geliştirdi. Bu rolü oynayabileceği için bu yükün altına girip süreci geliştirdi. Bu yüzden sürecin önünün açılması lazım.
- Komisyon kuruldu, fakat şimdiye kadar Rêber Apo ile bir görüşme gerçekleştirmedi. Bu durumu ve komisyonun çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bununla bağlantılı olarak sizinde belirttiğiniz gibi Türk devletinin Rêber Apo’nun ‘umut hakkını’ tanıması lazım, ki bu bir lütuf değil. İmzaladıkları yasal bir hak olmasına rağmen yerine getirmiyorlar. Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Komisyon, Rêber Apo’nun düşündüğü şekilde görevlerini yerine getirseydi, sürecin önündeki birçok engel şimdiye kadar ortadan kalkmış olurdu. Komisyonun amacı, sürecin önündeki engelleri tek tek ortaya çıkarmak, üzerinde durmak, ortadan kaldırmak ve toplumda sürece ilişkin umut, inanç, halkların kardeşliğini yaratmak, herkesi sürecin etrafında toplamaktır. Komisyon kuruldu ama yanlış bir şekilde çalışmaya başladı. Çünkü komisyon önerisini yapan, mimarı olan Rêber Apo’dur. MHP Başkanı’nın dediği gibi Rêber Apo önce meclise gelip komisyon üyeleriyle bu komisyonun neden kurulduğuna, nasıl bir çalışma yürüteceğine ilişkin fikirlerini paylaşmalıydı. Komisyonda yer alanlar da Rêber Apo’ya soru sormalı, Rêber Apo da onlara soru sormalıydı.
Sürecin içini boşaltıyorlar
Eğer komisyonun amacı Kürt sorununun çözümü ve önündeki engelleri kaldırmaksa, buna göre bir yaklaşım sergilemeli. Eğer bu komisyonun amacı süreci nihai hedefe ulaştırmaksa Rêber Apo’nun da komisyonda konuşması lazım. İnsanların dinlenmesi tabii ki yanlış değil ama bu şekilde vakit harcanıyor ve aslında halkın dikkati başka yöne gidiyor. Başlatılan sürecin içini de boşaltıyorlar.
Mesela bu komisyon, sorunu çözebilecek bir komisyon değil. Bugüne kadar yaptıkları çalışmalar onlardan istenilenlere hizmet etmemiştir. Adına “Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” diyorlar ama ne demokrasi, ne kardeşlik var içinde ne de dayanışma için büyük bir emek veriyorlar.
Anneleri çağırıp konuşturmadılar
Mesela Barış Annelerine dair çok değerlendirmeler yapıldı ama ben de bir şeyler söylemek istiyorum. Çünkü çok önemlidir, öyle sıradan bir mesele değildir. Barış Annelerini konuşsunlar diye meclise davet ettiler. Barış Anneleri on yıllardır ne için mücadele ediyorlar? Çocukları neden dağlara çıktı? Neden şehitleri oldu? O annelerin talepleri nedir? Anadillerini konuşma hakları olmadığı için, kültürleri yasaklandığı için, Kürt kimliği tanınmadığı için, Kürt varlığı tanınmadığı için, soykırıma uğradıkları için dağlara çıktılar. Bu yüzden PKK mücadeleye başladı. Ortada hiç böyle şeyler yokmuş gibi, anadillerinde konuşmak isteyen annelere, “burada Kürtçe konuşamazsın, meclis çatısı altındasınız” diyorlar.
O zaman bu meclis nasıl demokratik meclis olacak? Demokratik Cumhuriyet nasıl kurulacak? Bu zihniyeti kınıyorum.
Herkes tavır almalıydı
Komisyon üyeleri, demokrasiye, özgürlüğe inananlar, Kürt sorununun gerçekten çözülmesini, Türkiye’de ve bölgede milli dayanışmasının olmasını, pozitif ve demokratik bir entegrasyonun gelişmesini, halkların kardeşliğinin oluşmasını isteyenler, annelerin sözünü kesen komisyona karşı bir duruş sergilemeliydiler.
Komisyon üyeleri AKP’nin istediği gibi hareket etmek için oraya gitmediler ki! Eğer süreci AKP yürütseydi komisyonun kurulmasına gerek yoktu. Zaten AKP’nin bu süreci yürütme gibi bir niyeti yok. Bu şekilde Türkiye’de nasıl kardeşlik inşa edilecek? Komisyon bu anlamda görevleri temelinde çalışma yürütmüyor.
*Önderlik verdiği mesajda; önce Demokratik Toplum, ardından barış, daha sonra ise entegrasyondan bahsediyor. Bu yaklaşımlardan kaynaklı bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Önderliğin bu mesajı ne anlama geliyor?
Korkakça yaklaşım yanlıştır
Şüphesiz komisyonun bu konular üzerinde durması gerekir. Bu maddelerin her biri ne anlama geliyor? İç barış sağlanmazsa, herkes anadiliyle, fikirleriyle özgür bir şekilde yaşamazsa demokratik bir toplum oluşmaz. Demokratik bir toplumun oluşması, devletle demokratik bir entegrasyonun gelişmesi için kanun lazım. Komisyonun görevi de kanun hazırlamak. Komisyonun ilk kanunu, Rêber Apo’nun özgürlünün sağlanması için olmalıdır.Kürt sorununun hangi temelde çözüleceğine ilişkin kanunlar çıkarılmalıdır. Korkakça bir yaklaşım yanlıştır. 40 yıldır savaşı bu zihniyetle sürdürüyorlar ama bir şey elde edemediler.
Samimiyetimizi gösterdik
Rêber Apo, “amacımız, bu büyük acılara son vermek” diyor. Rêber Apo’nun, Hareketin amacı belli. Tüm samimiyetimizle bu sürece katıldık. Ama kimse bunun sonsuza kadar süreceğini düşünmemeli. Bu yüzden şunu belirtmek istiyorum: Komisyon her şeyden önce görevlerine sahip çıkmalı, bir iktidar partisinin etkisinde kalmamalı, toplumun çıkarları için, yaratılan umutlar için hareket etmeli.
Komisyon görevini yerine getirmeli
Mesela eski meclis başkanları konuştu, “umut hakkı”nın derhal yerine getirilmesi gerektiğini söylediler. Tabii görev başındayken değil, görevden ayrıldıktan sonra bunları söylüyorlar ama önemlidir. Bundan dolayı komisyon daha cesur davranmalı, madem böyle bir yükün altına girdi, görevlerini de yerine getirmeli.
Tek taraflı fedakarlık yetmez
Mesela Rêber Apo 1998 yılında 1 Eylül’de yine ateşkes ilan etti. Ardından 40 gün içerisinde Rêber Apo’ya karşı bir komplo geliştirdiler. Eğer Rêber Apo barış için, daha fazla acıların yaşanmaması için yönünü Avrupa’ya değil de dağlara verseydi, kim bilir savaş nasıl bir noktada olacaktı. Rêber Apo şu an İmralı’da olmazdı. Komplo gerçekleştiğinde yönünü Avrupa’ya verdi ki, sorun demokratik ve barışçıl bir şekilde çözülsün. Ama her zaman tek taraflı fedakarlık yetmez. Türk devlet yetkililerinin, özellikle AKP yetkililerinin bunu görmesi lazım.
Devlet Bahçeli’nin de bu konuda sözlerine sahip çıkması lazım. Daha önce “kuş tek kanatla uçmaz” demişti. Önemli bir söylemdir ama pratikte gerçekleşmesi gerekir.
- Bu sürecin temel amaçlarından biri de Cumhuriyet’in demokratikleşmesi. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlara yönelik katliamlar, Kürdistan’a yönelik doğa katliamları aynı zamanda Kürt halkına yönelik ırkçılık her geçen gün daha da artıyor. Özellikle demokratik güçler, kadın hareketleri bu katliamlara karşı mücadele edilmesi için, demokratik Cumhuriyet’in kurulması için nasıl bir rol ve misyon oynamalıdır?
Kürt sorunu güvenlik sorunu olarak algılandı
Bu katliamların kaynağı nedir, öncelikle buna bakmak gerekir. Cumhuriyetin demokratik olmamasının temelinde Kürt sorunu var. Kürt sorununun Türkiye’de doğru tanımlanmaması, adının konulmaması ve çözüm geliştirilmemesi Türkiye’nin yükünü büyütmüş ve sırtında bir kambur olarak kalmıştır. Bu yüzden devlet, Kürt sorununu tam tersi bir durum gibi göstermek, güvenlik önlemleri adı altındaki yol ve yöntemlerle çözmek için meseleyi dış güçlere peşkeş etti. On yıllardır böyle yapıyorlar.
Bu süreçte devlet ya da iktidar, demokratik olmayan uygulamalara karşı mücadele etmeli. Ama bunu yapmıyor; çünkü bu sorunun çözümü için henüz net bir şekilde kararını vermiş değil. Hala bir annenin Kürtçe iki kelime konuşmasına tahammül etmiyorlar. Eğer parlamentoda annelerin konuşması kesilirse başka yerde de ırkçılık yapılır.
Halkımıza karşı ırkçılık var
Balık baştan kokar, diye bir söz var. Dediğim gibi halkımıza karşı genel bir ırkçılık var. Özellikle de son süreçte takip ediyoruz; şehit arkadaşların cenazelerini ahlaksızca, saygısızca bir şekilde ailelerine gönderdiler. Hala ailelerine teslim etmedikleri şehit cenazeleri var. Mesela Licê’de Önkol ailesinin çocuklarının, şehitlerin mezarını yıkmak istiyorlar. Geçtiğimiz süreçte onlarca şehitliğin uçaklarla bombalandığını, ortadan kaldırıldığını biliyoruz. Bütün bunlar Kürt halkında devlete karşı, böyle bir zihniyete karşı zaten bir inançsızlık yaratmıştır. Bu yüzden Rêber Apo’nun başlattığı bu süreçte adımların atılması gerektiğini söylüyoruz.
Mesela kadınlar sadece Türkiye’de de değil bölgede çok büyük bir şiddete maruz kalıyorlar, göçe zorlanıyorlar. Bakur’da, Türkiye’de gençler kitlesel bir şekilde göç ettiriliyor. Bu özel savaşın bir parçasıdır. Kadınlar birlik olmasın diye katliamlar yapıyorlar. Özellikle de kadına yönelik şiddet her geçen gün artıyor. Bu durum Filistin’de, Afganistan’da, diğer ülkelerde yaşanıyor.
Erkek zihniyet kadın mücadelesi ile yıkılır
Başta da söyledim; Rêber Apo’nun başlattığı bu süreç, kadınlarda da bir umut yaratıyor. Kadınlara yönelik bu katliamlar ancak demokrasinin olduğu, eşitliğin, özgürlüğün olduğu bir ülke ile son bulur. Bu anlamda özellikle de Kürdistan’da kadınlar öncülüğünde yürütülen mücadele çok önemlidir. Rêber Apo bu süreç başladığında, “bu sürecin öncüleri ve özneleri kadınlardır” dedi. Çünkü herkesten çok kadınların demokratik bir topluma, barışa ihtiyaç var. Demokratik bir zihniyet de ancak kadın mücadelesinin büyütülmesi ile yaratılabilir. Erkek egemen zihniyet ancak kadın mücadelesi ile ortadan kaldırılabilir.
Kürdistan doğasının altı, üstü her gün talan ediliyor, günde onlarca kez Kürdistan dağlarını bombalıyorlar, baraj yapıyorlar, ağaçları kesiyorlar, ormanları yakıyorlar. Kürdistan ve Türkiye’de kadınlara ve doğaya karşı katliam yapılıyor. Bu süreç eğer başarılı olmazsa bu katliamlar daha da artar. Tüm kadınlara, gençlere, örgütlere, doğa savunucularına çağrıda bulunuyorum; haklarınıza sahip çıkın. Mücadelenizi daha büyüterek değerlerinize sahip çıkın.
- Bir tarafta Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunu çözüm süreci var, diğer tarafta ise Türk devleti tarafından Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan Kürt halkına karşı tehditler var. Özellikle Hakan Fidan ve Erdoğan’ın Rojava’ya yönelik tehditleri var. Bakur’da kardeşlik meselesinden bahsediliyor ama Rojava’ya, Tişrîn’e saldırılar yapılıyor. Bu zıtlığı nasıl yorumlamak gerekir?
Suriye’deki en büyük engel Türkiye
Kuzey ve Doğu Suriye konusu elbette önemli bir konu. Özellikle de çözümü Kuzey ve Doğu Suriye’de ve geçici hükümetle olabilir. Bu yüzden Suriye’deki sorunlarının çözümü önündeki en büyük engel, Türk devleti ve Türk yetkilileridir. Bunun altını çizmek gerekir. Nasıl? Neden engel oluyorlar? Çünkü AKP hükümeti Suriye’deki geçici hükümetin tamamıyla kendi boyunduruğu altında olsun istiyor. Geçici hükümete ayar vermek ve çıkarına göre kullanmak istiyor, kullanıyorlar da.
Suriye’deki sorunların çözülmesi için öncelikle buradan ellerini çekmeleri lazım. Mesela 10 Mart 2025’te QSD Komutanı ve Colani arasında bir anlaşma sağlandı. 8 maddeden oluşan anlaşmayı kamuoyu önünde imzaladılar. Hemen ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, heyetiyle birlikte Şam’a gitti. Ertesi gün de geçici bir anayasa imzaladılar. Kürtlere dair hiçbir şey yoktu bu anayasada. Hemen müdahale ettiler. Son süreçte de QSD Komutanı ve Colani arasında bazı görüşmeler yapıldı. Bir kez daha Hakan Fidan ve Erdoğan tehditlerde bulundu.
Suriye’de bu sorunun devam etmesini istiyorlar. Sadece Kürt halkına değil, demokratik ulus projesini esas alan Kuzey ve Doğu Suriye’deki tüm halklara baskı yapıyorlar. Kuzey ve Doğu Suriye halkı elbette demokrasi mücadelesini sürdürüyor. Onlar Suriye’nin sahipleridirler. Kuzey ve Doğu Suriye yetkilileri her zaman sadece bir parça için değil, tüm Suriye için demokratik bir yaşamı geliştirmek istiyoruz. Suriye’de yaşayan halklar da Kuzey ve Doğu Suriye’de gelişen modelden güç alıyorlar. Mesela Süveyda’da Dürzi halkına karşı katliam yapıldı. Dürzi halkı özerkliğini ilan etmek zorunda kaldı. En son Alevi toplumu, kendi konseylerini oluşturdular. Yine Nusayri toplumu var. Bu toplumlar Türk devletinin söylediği tekçi zihniyetle yaşayamaz. Binlerce Alevi kadın kaçırıldı, Dürzi kadın kaçırıldı, Nusayrili kadınlar katledildi. Sadece kadınlar da değil, çoluk çocukla birlikte katledildiler. Kuzey ve Doğu Suriye halkı böyle bir zihniyetle nasıl yaşayabilir?
Erdoğan da Kuzey ve Doğu Suriye meselesini gerekçe yapıp Bakur’da, Türkiye’de tekrar bir tıkanma yaratmak istiyor. Türk devletinin, Türk yetkililerinin zihniyeti burada da ortaya çıkıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’deki sorunlar Suriye’yi ilgilendirir.
Çözüm de elbette demokratik bir toplumun yaratılmasında, Suriye Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesinde. Suriye’de de demokratik bir Cumhuriyet olmazsa sorunlar çözülemez.
Tüm halklar kardeşçe yaşayabiliyor
Son süreçte bazı görüşmeler var. Olumsuz görmüyoruz. Suriyeli yetkililer, kopma dışında her şeyi tartışabiliriz, diyor.
Kürtler, Kuzey ve Doğu Suriyeli halklar, hiçbir zaman Suriye topraklarını bölelim ya da bu topraklarda başka bir devlet kuralım, dememişlerdir. Böyle bir anlayış da yok. Demek ki bazıları oradan elini çekerse Suriye hükümeti ve Kuzey ve Doğu yönetimi anlaşabilir.
Suriye için en doğrusu da tüm halkların özgürce bir arada yaşamasıdır. Şimdiye kadar onlarca kez saldırıya uğradılar, şu anda da provokasyonlar yapılıyor. Tişrîn Barajı’nda provokasyonlar var. Yine bazı kurumlar saldırı altında. Bu saldırılara destek veren de Türk devletidir.
“Önemli konulardan biri de, Şengal’in durumu. Sürecin başlamasından bu yana Rêber Apo Êzidî toplumuna mesajlar gönderdi; rönesansınızı gerçekleştirin, fermanlardan kurtulun diye. Êzidî toplumu da bu temelde güçlenmek ve rönesansını gerçekleştirmek istiyor. Fakat Êzidî halkına karşı oyunlar bitmiş değil. Êzidî toplumu hala saldırılara maruz kalıyor. Şengal halkı saldırılara karşı nasıl bir mücadele sergilemeli?
Êzidi toplumu örgütlülüğünü kurmalı
Barış ve Demokratik Toplum çağrısıyla birlikte Rêber Apo bu süreci “Êzidî toplumunun rönesansı” olarak da tanımladı. Bu mesaja cevap maiyetinde Şengal’de iki konferans yapıldı. Rêber Apo da sürecin başından bu yana tüm görüşmelerinde Êzidî toplumumuza ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor. Êzidî toplumumuzun mücadelesini çok tarihi ve stratejik olarak görüyor. Çünkü bu toplumun yaşatılması lazım ve kendilerini yaşatmaları lazım. Bu toplum bin yıllardır tüm saldırılara, fermanlara karşı mücadelesini sürdürmüş ve günümüze kadar var olmuştur. Fakat şu an tedbirini almadığı taktirde yok olma ile yüz yüzedir. Çünkü örgütsüz, savunmasız kalmışlardı, çok fazla göç etmişlerdi ve fermanlardan dolayı çok dar bir alanda ve süreçlerin dışında kalmışlardı. Toplumumuz üzerinde bütün bunlar bir tehlike oluşturuyordu.
Son olarak 3 Ağustos 2014 yılındaki fermandan bu yana artık Özgürlük Hareketi öncülüğünde, Rêber Apo felsefesi ve paradigması temelinde Şengal’de, Êzidxan’da halkımız soykırımdan sadece fiziki olarak kurtulmadı; aynı zamanda beyaz soykırımdan da kurtarıldı. Asimilasyonun da kısmen önü alındı. Rêber Apo, “bu toplumu ortadan kaldırmak isteyen DAİŞ zihniyeti, Özgürlük Hareketi’nin, Êzidxan’ın kahramanlarının, kadınların ve annelerin direnişi sayesinde boşa düştü” dedi. Bu önemlidir.
Demografi ile oynamak istiyorlar
Fakat sizin de dediğiniz gibi hala çok fazla tehlike var. 2020 yılından bu yana Başûrê Kurdistan hükümeti ve Bağdat hükümeti arasında 9 Ekim anlaşması yapıldı. Bu anlaşmada ısrarcılar, bir an önce devreye koymak istiyorlar. Bu toplumu yine kendi egemenlikleri altına almak istiyorlar. Bu yüzden de bugüne kadar verilen mücadele elbette tehlikelerin önünü almıştır ama tamamen ortadan kaldırmamıştır. En son Irak Göç ve Göçmenler Bakanlığı, Şengal’den göç edenler artık bulundukları kampa kalmalıdırlar diye bir karar çıkardı. Bu da Şengal’in, Êzidxan’ın demografisiyle oynamak anlamına geliyor.
Êzidî nüfusunu, kim nerede ise orada bırakıp asimile edecekler. Özgürlük Hareketi’nin büyük bedeller ödediği, Mam Zekî gibi kahramanlardan tutun son şehidimize kadar mücadele ettiğimiz DAİŞ zihniyetini bir kez daha kanunlarla devreye koymak istiyorlar. Bu çok tehlikelidir.
Mesela kampta bırakmak ne anlama geliyor? Hatta insanları göçe zorluyorlar. Madem toplumumuz Şengal’de, Êzidxan’da kendisini yeniden yaratmak istiyor, Êzidxan’da rönesansını gerçekleştirmek istiyor; tarihi, toplumsal, örgütsel açıdan, kültür-sanat, inanç açısından kendisini gözden geçirmek istiyor; bütün bunlar yeni bir anlayışla olur.
Çalışmaların sürmesi lazım
Rönesans meselesi sadece bir, iki günlük bir mesele değil. Akademilerini açmaları lazım, merkezi kurumlarını açmalılar, tarihi araştırmalar yapmalılar. Kadınlar özgür kadın çizgisinde mücadelelerini daha da büyütmeli. Bütün bunlar örgütlenme çerçevesini oluşturuyor. Rêber Apo aslında bunu söylüyor. Bir çaba var, bazı şeyleri geliştirmek istiyorlar. Bu talepleri çok önemli ama bunun devam etmesi lazım. Yurt dışındaki ve Êzidxan’daki tüm Êzidîler birliğini güçlendirmelidir. Ortak bir anlayış ortaya çıkarmalıdırlar. Özellikle kadınlar ve gençler bu konuda rolünü oynamalı.
Fakat Şengal’den elini çekmeyen güçlere de birkaç söz söylemek istiyorum. Öncelikle Şengal’de, Êzidxan’da ortaya çıkan bu iradeye hem Bağdat’ın hem de Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin saygı duyması lazım. Yine Ferman’dan önceki gibi, “bu toplumu egemenliğimiz altına alırız” yaklaşımını kimse kabul etmez. Êzidî toplumu artık bunu kabul etmez. Öncelikle bunların hesabı verilmeli.
Mesela eğer Irak demokratikleşmek istiyorsa önce Şengal’de yaşanan katliamı kabul etmeli, hesabını vermeli ve bu katliamda rolü olanları yargılamalı. Eğer bu hesabı verselerdi, Dürzilere, Alevilere yönelik katliamlar yaşanmazdı. Bu yüzden Şengal’e, Êzidî halkına yaklaşım bir ölçüdür, demokrasi, ahlak, vicdan ve insanlık ölçüsüdür.
Özgürlük Hareketi olarak, Rêber Apo’nun bu yaklaşımı elbette bizim için de çok önemlidir. Özgürlük Hareketi olarak, Şengal’e yönelik tehlikeler karşısında nasıl bir duruş sergilediysek, bundan sonra da aynı duruşu sergileyeceğiz.
Halkımızın da kendisine güvenmesi gerekir. Bu iradeleri var, bu bilinçteler, bu güçleri var. Rêber Apo’nun fikirleri temelinde sonuna kadar kendilerini örgütleyebilirler. Toplumumuzda bir aydınlama yaşanıyor ama bunu büyütmemiz gerekir.
Kamplarda kimse kalmamalı
Bu vesileyle o kamplarda kalan halkımıza çağrıda bulunmak istiyorum: Bu bir oyundur ve bu oyunlara gelmeyin. Kamplarda o kararlara göre hareket etmeyin. Bu bir göz korkutmadır. Madem topraklarına dönmek istiyorlar, o zaman herkes topraklarına yönelmeli. Kimse onların önünde engel olamaz. Başûr kamplarında kimse kalmamalı; herkes köyüne, şehrine dönmeli; demokratik, eşit ve ekolojik bir şekilde bölge halkıyla yaşamını sürdürmelidir. Êzidî halkı şu an Şia, Arap, Asuri-Süryani bölgedeki tüm halklarla yaşamını sürdürüyor; hiçbir sorun da yaşamıyorlar. Kaos çıkarmak isteyenler Şengal’den ellerini çekmelidir.
HABER MERKEZİ