Komünist hareket ile Kürt hareketinin stratejik birliği, içerisine sürüklendiğimiz karanlıktan çıkışın yegâne formülasyonudur. Özellikle vurgulayalım, mevcut süreç ancak ve sadece Kürt halkının her an her alanda yeni sürece göre yeniden örgütlenip yeni döneme uygun mücadelesiyle kazanılabilir
Perihan Koca
Kürt Özgürlük Hareketi’nin devlet ile yürüttüğü müzakereleri hedef alan ve şoven bir dille Türkiye Komünist Partisi’nin öncülüğünde yayımlanan “Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz” bildirgesi oldukça ses getirdi. Ulusalcı/şoven solun Kürt fobisinin açıkça kendisini gösterdiği bu bildiri birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bildirge bir taraftan şovenlikle mahkûm edildi. Diğer yandan ise bildirge baz alınarak, Kürt özgürlük hareketinin yeni perspektifi ve Türkiye sosyalistleri parantezine alınmış onlarca yazı dolaşıma sokuldu. Bu yazıların çoğu, Türkiye sosyalist hareketini TKP ile aynılaştırarak, “sosyalistleri ideolojik-politik olarak nasıl tokatlarım” derdindeydi ne yazık ki. Bu koroya zaman zaman sosyalizm iddiası taşıyan KÖH bileşeni yahut sosyalist sola mensup özne ve kurumlar da dahil oldu.
Oysa zaten SİP’in TKP’si son yıllardaki ısrarlı tutumu ve hamleleriyle enternasyonal sol ile arasına mesafe koymuş, sol-sosyalizm kulvarından çıkmış, ulusal şoven bir hatta netleşmiştir. Adını devşirdiği “TKP” yahut “komünizm” sıfatlarını taşıyor oluşu bu netleşmeyi değiştirmez. TKP parantezine alınarak sosyalist solu TKP ile eşitleyen, tekleştiren ve de aynılaştıran zihniyet ve analizler tek başına sosyalist sola yapılan bir itibarsızlaştırma değil, aynı zamanda KÖH ve Türkiye sosyalistlerinin stratejik ittifakı, ortak mücadele yazgısının arasına/önüne set çekme ve sosyalistleri düşmanlaştırmaya hizmet ediyor. Güncel olarak solun krizinin derinleştiği bir nesnelliğin içinde olsak da Türkiye sosyalist hareketi tüm gelenekleri ve ekolleriyle tarihsel bir duruşun güncel izdüşümlerinin ifadesidir. O ifadeler Doktor Hikmet Kıvılcımlı’dan İbrahim Kaypakkaya’ya, Mahir Çayan’lardan Deniz Gezmiş’lere ve günümüze uzanmaktadır. Söz konusu yaklaşımlar sosyalist solu şoven sola eklemleyerek homojenleştirmeye çalışarak bu tarihsel duruşu önemsizleştirip, itibarsızlaştırmak istiyor.
Oysa, KÖH’ün çıkışı ve gelişmesinde önemli rol oynayan sosyalist sol bugün tüm zaafları, eksiklikleri ve krizleriyle birlikte geçmiş tarihsel duruşundan aldığı bilinçle ulusların kendi kaderini tayin hakkı zemininde Kürt halkı ve işçi sınıfının kader birliğini içselleştirip Kürt halk hareketiyle stratejik ortaklık, direniş ve mücadele birlikteliğinde ısrar etmiş ve her daim Kürt halkının -dayanışmadan da öte- birlikte bedel ödemeyi göze alan kötü gün dostu olmuş, Kürt halk hareketinin en önemli ve kadim müttefiki olmuştur. Ne var ki bugün bu stratejik ittifak ve eylem birliği tüm tarihselliğiyle hiçleştirilerek temelinden sarsılmak istenmekte, tüm kötü mefhumlar sosyalist solun üzerine yüklenerek bozuma uğratılmak istenmektedir. Üstelik bunu sosyal medya zevzekleri dışındaki cenah, yani “bizim cenah” açıktan değil de sözüm ona TKP’yi eleştiriyormuş gibi yaparak tüm sosyalist solun üzerine boca etmek istemektedir.
Ne yazık ki bu akıl, adlı adınca ifade edecek olursak liberal akıl, bugün “çözüm süreci”ne de rengini vermeye çabalıyor, zaten yeterince olan inisiyatifini daha da genişletmek için fırsat kolluyor. Öyle ki, sürecin gerçek çözüm gücü olan Kürt halkının yeni dönemde de belirleyici olan mücadelesinin üzerinden atlanarak asıl özne gölgeleniyor, çözüm güzergahının demokratik bir cumhuriyet hedefiyle hareket etmesi zorunluluğu silikleştiriliyor. Devletin kadim medeniyetlere kadar dayanan despotik geleneği görmezden gelinerek, süreç sadece devlet ile müzakerelere ve iktidarın atacağı adımlara indirgeniyor. Başta Komisyon çalışmaları olmak üzere sadece diplomasi alanında yürütülecek çalışmalarla devletin demokratik bir dönüşüm yaşayabileceğine dair içi boş bir beklenti yaratılıyor.
Tüm bu girişimlere rağmen yolumuz nesnel olarak çizilmiştir. Komünist hareket ile Kürt hareketinin stratejik birliği, içerisine sürüklendiğimiz karanlıktan çıkışın yegâne formülasyonudur. Özellikle vurgulayalım, mevcut süreç ancak ve sadece Kürt halkının her an her alanda yeni sürece göre yeniden örgütlenip yeni döneme uygun mücadelesiyle kazanılabilir. Diplomasi elbette gereklidir, ama esas olan Kürt halkının gücü olacaktır.