Husilerin saldırılarıyla sürekli gündeme gelen Babülmendep Boğazı dünyanın en önemli üçüncü boğazı olarak kabul edilir. Ortadoğu’daki enerji yollarının ve küresel ticaretin kritik bir noktası konumundadır
Zana Deniz
Son dönemde Ortadoğu sahası yeniden çatışmalı bir hal almaya başladı. Dünya ülkeleri Üçüncü Dünya Savaşı’nı küresel enerji ve ekonomik düzeyde çeşitli projeler noktasında karşı karşıya gelişlerle sürdürüyor.
Süveyş, Kızıldeniz, Babülmendep, Hürmüz ve yeni koridor projeleri, ekonomik ve askeri rekabeti kızıştırıyor.
Ortadoğu, dünya enerji piyasalarının kalbi konumundadır. Bölgenin sahip olduğu petrol ve doğalgaz rezervleri, küresel güçler ile bölgesel aktörler arasında yoğun bir rekabet doğuruyor.
Son günlerde yaşanan İran- İsrail çatışması, enerji koridorları üzerinde yaşanan gerilim, petrol ve doğalgaz piyasasını da olumsuz etkilemiş durumda.
Birçok medeniyetin doğuşuna ve gelişmesine ev sahipliği etmesiyle tarihsel önemini asla yitirmeyen Ortadoğu, enerji koridorları bakımından da oldukça önemlidir.
Ortadoğu’da bulunan enerji yollarının başında Süveyş Kanalı gelmektedir. Ortadoğu’daki enerji yollarının ve küresel ticaretin en önemli merkezlerinden bir tanesidir.
Mısır’da, Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlayan 193,3 kilometre uzunluğundaki bu yapay su yolu, petrol ve doğalgaz taşımacılığı için stratejik bir geçiş noktası olan bu yol aynı zamanda Uzak Doğu’ya giden gemilerin yolunu da kısaltmaktadır.
Arap Yarımadası ile Afrika Boynuzu arasında kuzey-güney yönlü uzanan Kızıldeniz, güneyde Bab-el Mendeb Boğazı ile Hint Okyanusu’na açılırken, kuzeyde ise Süveyş Kanalı aracılığıyla Akdeniz’e bağlanmaktadır. Kızıldeniz Bölgesi, Ortadoğu ve Afrika’dan 20 kadar ülkeyi kapsamaktadır. Hatta bu bölgenin, dünyanın en hızlı büyüyen ve kaynakları en az kullanılmış bir alanı oluşturduğuna ilişkin tespitler bulunmaktadır.
Mevcut tahminlere göre, bölgenin gayrisafi toplam hasılası son 10 yılda üç kat artarak 1.8 trilyon dolardan 8.3 trilyon dolara yükselmiş; ticaret hacmi ise 881 milyar dolardan 6.454 trilyon dolara ulaşmıştır.
Sömürgeci güçlerin askeri varlığı
Kızıldeniz ve etrafında özellikle uluslararası güçler ve bölge hegemonik güçler olan ABD, Japonya, Fransa, Rusya, İngiltere, İsrail, İran, Suudi Arabistan, BAE ve Çin’in artan askeri varlığı ve tesisleri, Kızıldeniz’de rekabetin ne düzeyde geliştiğini göstermektedir.
Husilerin saldırılarıyla sürekli gündeme gelen Babülmendep Boğazı dünyanın en önemli üçüncü boğazı olarak kabul edilir. Ortadoğu’daki enerji yollarının ve küresel ticaretin kritik bir noktası konumundadır.
Kızıldeniz’i Aden Körfezi’ne bağlayan, 32 km uzunluğundaki Babülmendep Boğazı Afrika ile Arap Yarımadası’nı birbirinden ayırır. Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz’e, dolayısıyla Avrupa’ya uzanan stratejik bir deniz yoludur. Bu boğazdan günde yaklaşık 7 milyon varil ham petrol, kondensat ve rafine edilmiş petrol ürünleri geçmektedir.
Dünya enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahip konumdaki Avrasya’da, petrol ve doğalgazın çıkarılma ve ihracının kontrolü konusunda ABD, Çin ve Rusya’nın ortaya koydukları ekonomi politikaları bu enerji mücadelesinin boyutunu göstermektedir.
Vekalet savaşı veren çetelerin varlığı
Sömürgeci hegemonik güçlerin birbirleriyle vekalet savaşlarının yürütüldüğü Kızıldeniz’in güneyinde Yemen ve Somali’de birçok silahlı örgüt konumlandırılarak bu bölgelerin yeni cephelere dönüştürülmesi ve müdahale olanakları şahlanıyor.
Yemen’de el-Hirak, Husiler, El-Kaide; Somali’de ise El-Şebab, Ensaru Şeria gibi örgütler bu bölgede yaşanan çatışmaların baş aktörü konumundalardır.
Kızıldeniz’in kuzeyindeki Sina Yarımadası’nda Ensar Beyt el-Makdis örgütü gibi silahlı grupların varlığı, sadece Mısır’ın iç güvenliğini değil, Kızıldeniz’in istikrarını da etkilemektedir.
Yemende büyük bir güce sahip olan Husiler İran, Rusya ve Kuzey Kore tarafından destekleniyor. Daha önce sadece deniz güvenliği ekseninde devam eden bu çatışmalar Husilerin, Tel Aviv’e dönük gerçekleştirdiği füze saldırısı sonrası başka bir boyuta ulaştı. İran ve İsrail arasında son günlerde devam eden çatışmalarda İsrail, Husilere ait birçok hedefe saldırı gerçekleştirdi.
İsrail, İran’ın Husiler aracılığıyla silah ve petrol sevkiyatını engellemeyi, Kızıldeniz’deki ticaret güvenliğini sağlamayı amaçlıyor.
Körfez ekonomisi ve İran’ın rolü
İran-İsrail çatışması, özellikle Hürmüz Boğazı ve çevresindeki enerji yollarının güvenliğini doğrudan etkiliyor. Enerji arzının kesintiye uğrama riski, küresel enerji piyasasında belirsizlik ve fiyat dalgalanmaları yaratıyor.
Enerji yolu ve ortaya çıkan savaşlar bakımından İran birçok hamle yaparak bu alanı kimseye bırakmak istemiyor. İran; Körfez bölgesinin kuzey kısmında yer alırken Körfez’in güney kıyısında, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar gibi bir dizi bağımsız Körfez ülkesi bulunmaktadır.
Körfez ülkelerinin yıllık ekonomik üretimi 2.197 trilyondur. Körfez ülkeleri global ekonomide %2.2’lik bir paya sahiptirler. Körfez ülkelerindeki bu devasa sermaye, başta İran olmak üzere pek çok ülkenin iştahını kabartmaktadır.
İran, Arap Baharı ve Suriye’deki iç savaştan sonra Şii Hilali projesini hayata geçirme anlamında büyük imkanlar elde etmiş olsa da BAAS rejiminin 8 Aralık tarihinde yıkılması ve İsrail’in sürekli müdahale tehdidiyle İran’ın ortaya koymak istediği Şii Hilali projesi yarıda kalmış gibi gözüküyor.
Stratejik enerji yolları
Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru, Hindistan’ın Ortadoğu üzerinden Avrupa’ya bağlanmasını sağlayacak bir koridor.
Koridorun güzergahı, Ürdün ve İsrail üzerinden geçecek. Daha sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaşacak. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Eylül 2023 tarihinde Hindistan’da gerçekleştirilen G20 zirvesi dönüşü kurulacak koridora karşı çıkarak Türkiye’siz bir koridorun kurulamayacağını ifade etti.
Hindistan- Ortadoğu- Avrupa Ekonomi Koridoru’ndan dışlanan Türkiye hükümeti bu koridora alternatif olarak Körfez’den başlayıp Irak üzerinden Türkiye’ye ve Avrupa’ya uzanacak olan ve Kalkınma Yolu Projesi’ni yaşama geçirmek için çaba harcıyor.
Türk devleti “Kalkınma Yolu Projesi” ile Zaxo, Duhok, Tel Afer ve Musul’dan Basra’ya ulaşmak istiyor. Türk devletinin yaşama geçirmek istediği “Kalkınma Yolu Projesi” Almanya ve Osmanlı tarafından 1900’ların başında yaşama geçirilmek istense de 1. Dünya Savaşı’yla birlikte bu proje ortadan kaldırılmıştır. Türk devleti bu projeyi tekrardan boyalayıp yeni olarak sunmaktadır.
Suriye’deki gelişmeler
Asya’nın Akdeniz’e açılan kapısı durumundaki Suriye, sahip olduğu önemli jeostratejik konumu itibariyle küresel ve bölgesel güçlerin Ortadoğu’ya yönelik enerji politikalarında hayati bir rol üstlenmektedir.
Suriye, coğrafi konumu nedeniyle Asya’nın Akdeniz’e açılan kapısı olarak stratejik bir öneme sahiptir. Akdeniz’deki Lazkiye ve Tartus limanları, Ortadoğu’nun enerji ve ticaret yollarında kilit bir rol oynar; Babülmendep Boğazı, Süveyş Kanalı ve Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) gibi küresel ağlarla bağlantılıdır.
Suriye, Güney Pers, Basra, Katar ve kuzeyde Kerkük ile Musul petrol ve doğalgaz kaynaklarının Akdeniz’e enerji nakil hatları ile kolay ve aynı zamanda kısa bir yoldan ulaştırılması bakımından önemlidir. Bu açıdan Suriye, giderek küresel güç mücadelesinin açık bir şekilde sergilendiği bir ülkeye dönüşmüş durumdadır.
Akdeniz’e kıyısı ve enerji üreten-tüketen ülkelere yakınlığıyla bir enerji koridoru olarak öne çıkan Suriye’nin petrol rezervi yaklaşık 2.5 milyar varil. Ülkenin petrolünün %80’i Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin kontrolünde bulunan Derazor ve Derîk bölgelerinden çıkartılmaktadır.
Son dönemde savaşlara neden olan enerji yolu projeleri, Suriye krizinde de her ne kadar rol oynamış olsa da eski BAAS rejiminin yıkılması bölge hegemonik güçlerinin el değiştirmesi sonucu burada kartların yeniden karılmasına neden oluyor.
Özellikle son dönemde Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması ve başkaca ülkelerin Suriye’ye dönük gerçekleştirdiği ziyaretler bir kez daha gözleri bu bölgede atılacak adımlara çevirdi.
İsrail- İran çatışması her ne kadar doğrudan Suriye ekseninde gelişmese de bölgedeki hegemonik güçlerin müdahalesi ve değişen dengeler ekonomik gelişim bakımından bu bölgede yaşayan halkları dolaylı olmasa da kimi yanlarıyla etkileyecektir.
Özerk Yönetim enerji koridorunda kilit rol oynayabilir
Eski BAAS rejiminin yıkılmasının ardından HTŞ’nin Şam iktidarını ele geçirmesinden sonra Suriye’de dengeler de değişmeye başladı. Özellikle 10 Mart tarihinde SDG komutanı Mazlum Ebdi ve Colani tarafından yapılan anlaşmada yer alan 4 maddede kurumların entegre edilmesi başlığının petrol ve doğalgaz sahalarını kapsaması Suriye’nin gelecekte ticaret boyutunda gelişimine neden olacaktır.
Kuzey Doğu Suriye, Türkiye, Irak ve Akdeniz’e yakın olmasından kaynaklı yeni kurulacak enerji koridorlarında kilit rol oynayan bir bölge olarak önümüze çıkacaktır.
Özellikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’nın 27 Şubat tarihinde gerçekleştirdiği “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” Suriye ve Ortadoğu sahasında da büyük yankı bulurken, bu çağrı sonrası Şam iktidarı ve Özerk Yönetim arasında yapılan mutabakatlar, yine çeşitli şekilde gerçekleştirilen görüşme haberleri önümüzdeki süreçte yeni gelişmelerin yaşanacağını gösteriyor.