Dünyada giderek azalan su varlığı yaşamı ciddi anlamda tehdit ediyor. Korona salgınında görüldüğü gibi susuzluk sorununun kapitalizm koşullarında çözülmesi imkansız olarak niteleniyor
Su döngüsü genellikle buharlaşma, yoğunlaşma ve yağış olarak kolay bir döngü gibi algılanırken gerçek çok daha karmaşıktır. Su dünyadaki yaşam için olmazsa olmaz bir varlıktır. Su dünya ekosistemi içinde hava, bulut, okyanus, göller, bitki örtüsü, kar örtüsü, buzullar gibi önemli birbirine bağlı parçalardır. Sıvı halindeki su, su buharı şeklinde buharlaşır, bulutlar halinde yoğunlaşır ve yağmur ya da kar halinde yağış olarak dünyaya geri döner. Sıvı haldeki su, yerin içinden ve yer üstünden bir yandan diğer yana karasal alanı takip eder. Yer altı suyu bitkilere ulaşır ve bitkilerden buharlaşarak atmosfere gönderilir.
Su döngüsü kesintisiz sürmeli
Su, iklim çeşitliliğinin ve değişiminin yoğunluğunu etkiler. Kuraklık ve sel gibi aşırı olayların anahtar noktasıdır. İnsanlar; suyu içmede, sanayide, tarımda, barajlarda enerjide, temizlikte kullanır. Hem insan kullanımı hem de ekosistem sağlığı için suya müdahale edilmemesi gerekmektedir. Birçok bölgede, kapitalist üretim süreçleri ve değişen iklim nedeniyle giderek azalmaktadır. İklim değişikliği nedeniyle giderek artan kuraklık, şiddetli yağış gibi aşırı hava olayları su kaynaklarını olumsuz etkilemektedir. Su döngüsünün kesintisiz sürmesi tüm canlılar için yaşamsaldır.
Dünya su kıtlığına yürüyor
Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün yayınladığı bir raporda, dünya nüfusunun neredeyse dörtte birinin su kıtlığı riski ile karşı karşıya olduğu yer aldı. Küresel ısınmanın susuzluk riskini daha da artırdığına dikkat çekilen raporda tatlı su kaynaklarının tehlikeli biçimde tükendiği uyarısında bulunuldu. Su kıtlığı riski listesinin ilk beş sırasında Katar, İsrail, Lübnan, İran ve Ürdün’ün olduğu belirtildi. Rapora göre su kıtlığı riskinin en fazla olduğu 17 ülkede tatlı su kaynaklarının yüzde 80’i tüketilmiş durumda. Araştırmacılar, aralarında Hindistan, Pakistan, Türkmenistan ve Suudi Arabistan’ın da bulunduğu 27 ülkenin ‘yüksek seviyede su kıtlığı tehlikesi’ ile karşı karşıya bulunduğuna vurgu yapıyor. Türkiye ise ‘su kıtlığı riski listesinde’ 164 ülke arasında 32. sırada yer alıyor.
İlk kurbanlar hayvanlar
Avrupa Çevre Ajansı verilerine göre, su rezervleri kişi başına bin 700 metreküpün altına düştüğünde bölgenin su kıtlığı yaşadığı kabul ediliyor. İnsan nüfusu üzerinden ortaya konan su kıtlığı verisi gerçeği yansıtmıyor. Sanayinin ve son dönem ortaya çıkan kaya gazı üretimlerinin yapıldığı bölgelerde insan sayısı üzerinden yapılan analizler kapitalist üretimlerin yarattığı yok oluşu maskeleme işlevi gördüğü anlaşılabiliyor. Avustralya’da susuzluk nedeniyle 10 bin deve ve atın öldürülmesi su kıtlığına çözüm olarak sunulurken, Avustralya’da bulunan 10 binlerce kaya gazı sondaj kuyularında kullanılan su miktarı ne açıklanıyor ne de değerlendirmeler içine alınıyor. Endüstrinin kullandığı su miktarı gizlenirken hayvanlar su kıtlığının ilk kurbanları oluyor.
Suyu yok edenler
Çevre ve Şehircilik Bakanı Nihat Kurum yaptığı bir açıklamada, Türkiye nüfusunun giderek arttığını ifade ederek, gelecekte su savaşlarının öngörüldüğünü söylemesi dikkat çekmişti. Enerjinin çok önemli olduğu, su kaynaklarımızı çok verimli kullanmalı, kişi başına 1500 metre küp su kullanan bir ülkeyiz ve su fakiriyiz bu anlamda. 2030 yılı versiyonuna baktığımızda istatistiklere göre 1200 metreküpe düşecek, düşmek zorunda kalacak ki eğer tedbir almazsak su kıtlığı yaşamaya başlayacağız. 2050’li yıllarda dünyada su savaşlarının çıkacağı bile öngörülüyor” dedi. Salda Gölü gibi yüzlerce göl, dere ve sulak alanları korumak şöyle dursun buraların tamamını sermaye kullanımına açarak adeta katliam yapıldığı ise görülebiliyor.
,Yer altı barajları döngüye son darbe
Bir diğer bakan olan Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ise İzmir, Aydın, Mardin, Ankara, Konya, Çankırı, Malatya, Elazığ, Edirne, Tekirdağ, Bartın ve Balıkesir başta olmak üzere birçok şehirde toplam 100 yer altı barajı inşa edeceklerini açıklamıştı. Pakdemirli, “Yeraltında çok büyük bir alan var ve bunlar haritalanmış durumda. Yer üstü barajına harcayacağımızın yüzde 5- 10’unu geçmeyecek rakamlarla yer altında başarı sağlamamız mümkün” sözleri aşırı su çekimleri nedeniyle can çekişen yer altı sularının yaşamsal olan su döngüsüne verdiği zarara ek olarak yapılam istenen yer altı barajları ile döngüyü tamamen yok etmeye hazırlanıyor. Barajlara harcadıkları rakam üzerinden bir değerlendirme yapması mevcut iktidarın suya bakışını ortaya koymaktadır.
Yer üstü bitti gözler yer altında
Dünyada ciddi bir ekolojik kriz yaşanırken bu krizi bertaraf etmek adına hiçbir şey yapılmıyor. Kapitalizmin bir zorunluluğu olan aşırı üretim ve tüketim politikalarının yol açtığı küresel ısınma, susuzluk, toprak kayıpları vb. sorunlar karşısında devletler sadece şirket çıkarlarını öncelediği ve yaşanan ekolojik krizden nasıl faydalanırım anlayışıyla hareket ettikleri ortada. Türkiye’de de benzer süreçler yaşanıyor. Tüm akarsular çeşitli enerji üretimlerine bağlanmış durumda. Tüm bu gerçekler apaçık ortadayken, yer üstü sularıyla yer altı sularının milyarlarca yılda oluşmuş olan döngüsel ilişkiyi bozmaya ve büyük ekolojik yıkıma hazırlanıyorlar.
EKOLOJİ SERVİSİ