RSF gibi olan SMO ve HTŞ içinde pişmiş unsurlar önümüzdeki yıllarda Türkiye kentlerinde de Sudan’daki gibi büyük tehlike oluşturabilir. Dolayısıyla Türkiye, dış politikasını değiştirmeli ve yeni bir dış politikayla Suriye’yi Suriyelilere bırakmalı
Mehmet Ali Çelebi
Dünya enerji ve gıda ticaretinde önemli yeri olan Kızıldeniz’in orta batı kıyısındaki Sudan bir kez daha katliamlarla gündemde. 25-27 Ekim 2025 günlerinde RSF güçleri (Hızlı Destek Kuvvetleri), BAE gibi Körfez ülkelerinin desteğiyle ordunun Darfur’daki son kalesi El-Feşir’i de ele geçirdi. Böylece ordu Darfur’u kaybetti. RSF, Kuzey Kordofan’daki Bara’yı da ele geçirdi. Minbic’te, Süveyda’da kameralara yansıdığı gibi El Faşir’de de hastaneler basıldı, gözaltına alınan insanlar kamera önünde topluca infaz edildi. On binler tehcir yaşadı. Sudan’da katliam ve tehciri yapan devletin bir dönem ordu bünyesine alıp maaş ödediği paramiliter RSF. Sudan’daki şiddet sarmalı Türkiye siyaset yapıcıları ve hükümetleri için derslerle dolu bir tarih aralığı. Olanlar 6-7 Eylül Pogromu, HTŞ-SMO-IŞİD’in Lazkiye gibi sahil kentlerindeki pogromu, Süveyda’da Dürzilere yönelik pogrom gibiydi.
Rojava: Ortadoğu Rönesansı kitabında şu ifadeler vardı: “Gemi ticaretinde önemli yer tutan Kızıldeniz kıyısındaki Somali ve Sudan, biraz içerideki Etiyopya eğer iç meselelerini çözüp halklarla barışamazlarsa müdahalelere açık hale gelip bölünmeleri kaçınılmazlaşır. İran etkisindeki Yemen de iki parçaya dönüşecektir. Suudi Arabistan’ı da Ürdün’ü de Hamas çöküşü sonrası kaos bekliyor” (Çelebi, Mehmet Ali/ s 483 /Vesta Yayınları/ Nisan 2025)

Sudan’ın karanlık girdabı daha da derinleşecektir, yekpare kalması imkânsıza yakın. Çünkü Kızıldeniz ve Doğu Akdeniz jeopolitiğinde hidropolitik etkinin öne çıkması, Doğu Akdeniz’deki sondajlar sonucu açığa çıkan gas-politics etkinin denkleme girmesi; askeri sanayi ve elektronik cihazlar için kritik önemde olan nadir toprak elementleri, petrol, altın, uranyum, krom, kromit, tungsten, kobalt, kurşun, çinko, manganez, kaolin, demir, bakır gibi kaynaklar Sudan’daki iç savaşın parametrelerinden. Darfur, Kordofon, Hartum’daki altın, bakır, demir, manganez gibi kritik maden alanlarına, Kızıldeniz hattına komşu Port Said gibi limanlara çökme savaşı söz konusu. Hidropolitik denklemin parametrelerinden Mavi Nil Nehri, Beyaz Nil Nehri, Dinder Nehri Sudan için hayati önemde. Beyaz Nil ve Mavi Nil Hartum’da birleşerek tek Nil Nehrini oluşturur ki güneyden kuzeye akıp Akdeniz’e dökülen nehir Güney Sudan, Etiyopya, Mısır,Tanzanya, Brundi, Ruanda, Uganda için de stratejik önemde. Küresel iklim kriziyle tatlı suya erişim sıkıntısın dünya genelinde yarattığı göçler, mültecileşme, sosyo-politik krizler suyun ve tarım-gıdanın önemini daha da arttırıyor. Çünkü su kıtlığı yaşandığında egemenlerin kasalarındaki altın, dövizlerin ve galerilerindeki lüks arabaların hiçbir hükmü olmayacak. Şimdiden tarım, su alanları ve ticaret yollarını güvenceye almaya çalışıyorlar ve jeopolitik dönüşümler yaşanıyor. Kürdistan jeopolitiği gibi Sudan-Kızıldeniz jeopolitiği de su, tarım alanları, enerji ile gıda koridoru üzerinde olduğu için stratejik hedefler arasında. Yemen’de Husi Ensarullah’ın Kızıldeniz-Süveyş Kanalı’nı kullanan gemileri vurması sonrası koridoru denetim güdüsünü öne çıkaran Körfez ülkeleri, ABD, Rusya, Sudan’ı bölecek manevralara destek vereceklerdir.
UCM kararlarına rağmen

El-Faşir katliamı sonrası AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Kasım’da İstanbul’da 41. İSEDAK Toplantısı’nın açış töreninde Sudan’la ilgili şunları söylüyordu: “Son günlerde El Faşir’de sivil halka yönelik katliamları, göğsünde taş değil kalp taşıyan hiç kimse kabul edemez, buna sessiz kalamayız. Sudan’da akan kanın bir an önce durdurulmasında en büyük sorumluluk hiç şüphesiz İslam âlemine düşüyor.” (AA/03.11.2025)
Oysa Sudan’ın bu hale gelmesine, 2002’de iktidara geldiğinden beri kavram setinde özgürlük, eşitlik, adalet, kadın hakları barındırmayan AKP yönetimi de sorumluydu. Darfur’daki ordu-milis ittifakıyla işlenen insanlık suçlarını görmezden gelmiştir. Sudan’da 1989’da darbe yapıp iktidarı ele geçiren General Ömer Beşir, İhvan kadrolaşması ile dinsel bi devlet inşasına yöneldiği için AKP tarafından desteklenmiştir. Kadın öğrencilerden Alaa Salah’ın beyaz bir araba üstüne beyaz kıyafetiyle çıkıp bir eli havada ateşli konuşama yaparken çekilen ikonik fotoğrafının da coşkun enerjisini kullanan Kandake olarak adlandırılan kadınların öncülük ettiği 2019 ayaklanmasıyla devrilene kadar 30 yıllık diktatör Ömer Beşir’in palazlandırdığı bir yapıydı Erdoğan’un sert tepki gösterdiği RSF. Ankara’da ile Beşir yönetimi ile 28 Nisan 2014’te Tarımsal İşbirliği ve Ortaklığına İlişkin Anlaşma imzalanmış; TİGEM’e bağlı Türk-Sudan Tarım ve Hayvancılık Şirketi 2015’te kurulmuş, kadro-personel belirlenmişti. 11 Eylül 2018’de Sudan Tarım Bakanlığı ile yapılan anlaşmayla Sudan’da tarımsal üretim yapmak üzere tarım arazileri kiralanmış, birkaç gün sonra Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli gidip arazide poz vermişti. Yüzde 80’i TİGEM yüzde 20’su Sudan ortaklı şirket 30 Kasım 2023’te tasfiye edildi. Onca heyetli ziyaret paraları, onca yatırım parası batırılmış oldu. 11 Eylül 2018’de TPAO ile Sudan Petrol Bakanlığı arasında, Sudan’da petrol alanı geliştirmek için anlaşma imzalanmıştı.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM, ICC), Haziran 2005’te soruşturma açmış, Sudan Hükümet yetkilileri, Cencavid liderlerinin olduğu çok sayıda suçu resmileştirmiştir. UCM tarafından Beşir hakkında biri 4 Mart 2009’da biri 12 Temmuz 2010’da tutuklama kararları çıkarılmıştır. BMGK de ülkelere UCM kararına uyup tutuklamaları için çağrı yapmıştır.
UCM 21 Kasım 2024’te Gazze katliamı nedeniyle İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu hakkında tutuklama kararı çıkarınca “UCM’nin, İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında çıkardığı tutuklama kararını desteklediğimizi ifade etmek istiyorum” (AA/23.11. 2024) diyen Erdoğan, Beşir yönetimiyle görüşme ve anlaşmalardan kaçınmıyordu. Beşir, hakkında UCM soruşturması yürütülürken 19 Ağustos 2008’de AKP’li Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından İstanbul’da ağırlanıyordu. Gül, 21 Ocak 2009’da da Beşir’i Ankara’da ağırlıyordu. 24 Aralık 2017’de de Cumhurbaşkanı Erdoğan Hartum’da Beşir ile görüşüyor, Türkiye-Sudan Ticaret ve Ekonomik Ortaklık Anlaşması imzalanıyordu.
General Dagalu

1989’da Ömer Beşir, darbeyle iktidarı ele geçirince İhvan yönetimi oluşturmuş ve bir süre sonra paramiliter Cancavid ve liderleri Muhammed Hamdan Dagalu’yu (Hımidti) orduya bağlayıp maaş, altın madenleri, şirket-ekonomi kontrolleri sağlamıştı. Beşir; bu paramiliter gücü, Darfur, Kordofon (Kurdufan) gibi yerlerde katliam ve cinayetlerde kullanmıştı. 2003-2005 ve 2014-2015’te altın rezervlerinin olduğu Darfur soykırımında Dagalu da yer almıştı. Soykırım sonrası Beşir, Cancavid’in adını RSF’ye çevirmiş, Dagalu’yu da tuğgeneral yapmıştı. Dagalu ve Cancavid-RSF; savaş suçları katliam, cinayet, tecavüz ve işkence ile özdeşleşmişti. İnsan hakları örgütlerinin, BM İnsan hakları kurumlarının ve UCM’nin radarındaydı. Dagalu ve yine RSF komutanı olan kardeşi Abdulrahim Dagalu ve çocukları; BAE ile altın ticareti yapıp, al-Junaid adlı şirketiyle altın, demir-çelik, ulaşım işleri yapıp zenginleşmişti. RSF, Yemen’de Husilere karşı Suudi-BAE şemsiyeli Mart 2015’te başlayan operasyona destek için de güç göndermişti. Beşir devrildikten sonra da Sudan Askeri Geçiş Konseyi’nin Başkanı Orgeneral Abdülfettah el-Burhan, başkan yardımcısı Tuğgeneral Hamdan Dagalu olmuştu. Kapitalist ekonomi anlayışı oldukça pasta ve iktidar çekişmesi kaçınılmazdı. Burhan ve ekibi, RSF’yi ordu bünyesinde dağıtıp eritme planını hayata geçirmeye çalışınca RSF 15 Nisan 2023’te Hartum’da harekete geçip Hartum Uluslararası Havalimanı, Başkanlık Sarayı ve askeri üsleri vurmuş, 21 Mart’ta Başkanlık Sarayı ve havalimanı RSF kontrolüne geçmişti. RSF sonrası aylarda hızla çok sayıda kenti ele geçirmiş, çatışma ülke geneline yayılmıştı.
Çatışmalar tırmanınca Sudan’da hem ordu çemberinde hem RSF yörüngesinde onlarca cihadist örgüt türemiştir. RSF, 23 Şubat 2025’te kendisine yakın siyasi ve silahlı gruplarla “paralel hükümet” kurmak için Kenya-Nairobi’de anlaşma imzalamıştır. 27 Temmuz’da RFS, Sudan Vakıf İttifakı’yla birlikte paralel hükümet ilan etmiştir. El-Faşir ve Bara’da çatışmalar hızlandırılmış 25-27 Ekim 2025’te bu kentler RSF kontrolüne geçmiştir.
BAE ve Rusya paramiliterleri
BAE ve Rusya ile silah ve altın ticareti de yapıyordu Dagalu ve ailesi. BAE ve Kızıldeniz kıyısında NEOM teknoloji şehirleri inşa eden Suudi Arabistan da İhvan’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan silinmesi, Selefi-Vahhabi İslam endokrine edilmesi için çabalıyor ve Kızıldeniz ticaret yolunu denetlemek istiyorlardı. Sudan’ın Ankara Büyükelçisi, elçilikte basın toplantısında konuşurken BAE’ye dikkat çekiyordu: “Bu vahşetin arkasında kimlerin olduğunu artık açıkça görebiliyoruz: Birleşik Arpa Emirlikleri. Cezasızlık suçu büyütmektedir.” (Anka ajansı/03.11.2025) Rusya da, darbe yapılan Afrika ülkelerinden Fransa çıkarılırken kök tutmak istiyordu. 2019 darbesi sonrası Dagalu 24 Şubat 2022’te Rusya’yı ziyaret etmiş, Putin’le görüşmüştü. Putin Ukrayna savaşını da o gün başlatmıştı. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da 9 Şubat 2023’te Hartum’da Dagalu ile görüşmüştü. Görüşme başlıklarından biri Rusya’ya Port Said Limanı’nda deniz üssü kurmasıydı. Diğer başlıklar savaş finansmanı için önemli altın ticaretinin “Meroe Gold” ve “M Invest” gibi Rus şirketler üzerinden sürmesiydi. Suriye-Tartus Deniz Üssü sonrası Afrika kıtasında Rusya için Port Said limanına çökmek stratejik hedeflerdendi. Nitekim RSF iç savaş başlatınca da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ortadoğu ve Afrika Özel Temsilcisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, 27 Nisan 2024’te Port Sudan’ı ziyaret ediyordu. Dagalu, Putin yönetiminin Ukrayna Savaşı’nı sürdürmesi için destek vermiştir. Putin’in dışarda kullandığı paramiliter Wagner de Sudan’daydı ve Dagalu ile RSF ile çalışıyor, silah transferinde ve madenlerde görev alıyordu.
Sudan hükümetiyle özerk Sudan Halk Kurtuluş Ordusu arasındaki anlaşma gereği 9-15 Ocak 2011’de Güney Sudan’da bağımsızlık referandumu yapılmış, yüzde 98,83 evet oyu kullanmıştı. Küresel destekle petrol alanı Güney Sudan 9 Temmuz 2011’de bağımsızlık ilan etmişti. İhvan ve Selefi İslam çekişmesi, altın, nadir element ve Kızıldeniz hâkimiyeti çekişmesi ve katliamlarla dış müdahalelere açık hale getirilen mevcut Sudan da yekpare kalamaz.
Sudan’dan dersler çıkarmak
Türkiye’de iktidar bileşenleri; paramiliter RSF’nin Sudan’ı ne hale getirdiğinden dersler çıkarabilmeli. JİTEM, Hizbullah, TMT vb. sonrası Türkiye başına sonuçlarını uzun vadede görecek büyük bela almış durumda: ÖSO, SMO, HTŞ. Kırşehir, Hatay’da eğit-donat programı vardı, 19 Şubat 2025’te Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass Ankara’da imzalayıp resmileştirmişti. İdlib, Azez vb. hattındakini de Savunma Bakanı Yaşar Güler ile HTŞ Hükümetinin Savunma Bakanı Marhaf Ebu Kasra arasında 13 Ağustos 2025’te Ortak Eğitim Muhtırası ile resmileştirilmişti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan milyonların vergileriyle, yanına kafileler alıp ülke ülke dolaşıp HTŞ Lideri Ahmed Şara adına lobi yapmayı bırakmadı. HTŞ’nin küresel cihad/halifelik hedefli IŞİD’in öncülü Irak İslam Devleti içinden çıkan önceki sürümü “El Nusra”, Halep’e bağlı Til Hasil, Til Eran’da Ezîdi katliamı yapmıştı. Kürtlere karşı Serêkaniyê katliamında, Keseb’de Ermeni tehcirinde rol almıştı. El Nusra, İdlib-İştebrak’ta Alevi (Nusayri) katliamını yapmıştı. HTŞ adını alıp Şam’ı ele geçirdikten sonra kurduğu Savunma Bakanlığı Ordusu, 6-10 Mart 2025’te Lazkiye, Tartus, Banyas, Hama, Halep’te Alevilere karşı pogrom yapmıştı. Nisan-Mayıs 2025’te Şam’da Dürzilere yönelik pogrom olmuştu. 13-20 Temmuz arasında Süveyda’da Dürziler katledilmiş, kadınlar kaçırılmıştı. Yine HTŞ-SMO tümenlerinden derlenmiş yapılar, 29 Ağustos 2025’ten itibaren farklı tarihlerde Şam’daki Someriye (Sümeriye), Wirûd, Mezê 86, Dîmas bölgelerinde Alevilerin evlerine, dükkânlarına silahla ve el bombalarıyla saldırı düzenliyordu. Aleviler evlerinden çıkarılıp ölüm tehdidiyle sürülüyordu. Pakistan’ın bir dönem desteklediği cihadistler başlarına bela oldu, Eylül 2025’te Afganistan ile kısa süreli savaşa girdi. Pakistan 1.5 milyon Afgan’ı 2025’te sınır dışı etti. Sudan’da trajedinin nasıl durdurulacağı soru işareti.
Türkiye, RSF haritasını iyi okumalı. Benzer yapı olan HTŞ-SMO’yu destekleme politikası ve halklara yönelik Suriye’deki şiddet Suriye’yi bölünmeye sürüklüyor. Öyle ki hala AKP’nin kafası kara operasyonunda. Ve Ahmet Şara’nın Beyaz Saray’da Trump ile görüşmesinde İsrail’e ve ABD tekellerine vereceği tavizler karşılığı operasyon izni almasını bekliyor. Türkiye-HTŞ politikasının ayrışma ve duygusal kopuş yarattığı görülmeli. Hafız-ı Şirazi’nin bir sözü vardır, “Kesilmiş dal bahara iltifat etmez” diye. RSF gibi olan SMO ve HTŞ içinde pişmiş unsurlar önümüzdeki yıllarda Türkiye kentlerinde de Sudan’daki gibi büyük tehlike oluşturabilir. Dolayısıyla Türkiye, dış politikasını değiştirmeli ve halkların kendisiyle eşit olduğu perspektifiyle yeni bir dış politika konsepti geliştirebilmeli. Suriye’yi Suriyelilere bırakmalı. Suriye’de dilleri, etnolojik ve teolojik kimlikleri ne olursa olsun güvenliklerini sağlayan, Toplumsal Sözleşme güvencesi sunan, demokratik sosyalizm sütunlu komünler inşa eden Rojava kantonlarıyla diyalog kurmalı ve sınır kapılarındaki ambargoya son verebilmelidir. Çünkü Suriye’nin geleceği Anayasal ve katılımcı eşitlikte; Barış ve istikrar Demokratik Suriye Cumhuriyeti, Suriye Federasyonu veya Suriye Konfederasyonu gibi sistemler geliştirmekte.









