2 Şubat ‘Sulak Alanlar Günü’nde sulak alanlar yok oluşa sürükleniyor. Ülkedeki ekoturizmi desteklemek adına 55 sulak alanda tesisler yapıldı
Dünyada hızla yok oluşa sürüklenen ‘Sulak Alanlar Günü’ 2 Şubat’ta kutlanıyor. 1971 yılında İran’da Hazar Denizi sahilinde bulunan Ramsar şehrinde dünyada sulak alanları korumak iddiasıyla Ramsar Sözleşmesi imzalanmış ve ardından 1997 yılından sonra 2 Şubat tarihi ‘Dünya Sulak Alanlar Günü’ olarak ‘kutlanmaya’ başlanmıştı. Tüm dünyada ve Türkiye’de sulak alanların yok olma süreci ise hızla devam ediyor. Türkiye’de her şeyde olduğu gibi sulak alan günü resmi kurumlarca kutlanırken, abartılı ve gerçek olmayan açıklamalar yapılmakta. Geçtiğimiz gün Tarım ve Orman Bakanlığı yaptığı açıklamada, Türkiye’de 1,6 milyon hektar büyüklüğünde 6 bin 418 sulak alanın kayıt altına aldığını ve 2024 yılı temasını “Sulak Alanlar ve İnsanlık Refahı” olarak belirlediklerini söyledi.
Sulak alanlara 55 tesis
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “İçme suyu sağlanması, taşkın kontrolü, yeraltı sularının beslenmesi, besin depolama, iklim değişikliği kontrolü, doğal arıtma, tarım, hayvancılık, balıkçılık, saz kesimi, turizm, ulusal güvenlik, kültürel kullanım gibi konular açısından sulak alanlar büyük önem taşımaktadır” dedi. Sulak alanların göçmen kuşların olmazsa olmaz yaşam alanı olduğunu unutan Yumaklı’nın sözlerinin anlamsızlığını, sadece geçtiğimiz gün sulak alanları ve gölleri enerji yatırımlarına açma kararı göstermeye yetmekte. Bakan Yumaklıi Ramsar Sözleşmesi kapsamında 1999 yılından bu yana 14 gölü Ramsar Alanı olarak ilan edildiğini söyledi. Diğer yandan ekoturizmi desteklemek adına 55 sulak alanda tesisler yapılarak ziyaretçilerin faydalanmasına açıldığını belirtmesi ise dikkat çekici.
Meke Gölü kurudu
Dünyadaki canlı türlerinin yaklaşık yüzde 40’ı sulak alanlarda yaşamaktayken biyoçeşitlilikte sulak alan kayıplarıyla birlikte azalmaya devam ediyor. Son 50 yılda karasal alanların iç kısımlarında bulunan sulak alanlarda yaşayan canlıların yüzde 81’i, kıyı sulak alanlar ile denizlerde yaşayan canlı türlerinin ise yüzde 36’sı soykırıma uğrarken aynı oranda sulak alan yok edildi. Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne 17 Mayıs 1994’te resmen taraf olurken, bugüne kadar Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Manyas Gölü, Göksu Deltası, Akyatan Lagünü, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü, Gediz Deltası, Yumurtalık Lagünü, Meke Gölü, Kızören Obruğu, Kuyucuk Gölü ve Nemrut Gölü (Kalderası) olmak üzere 14 sulak alan sözleşme listesinde yer aldı. Ramsar Sözleşmesi’yle korunduğu iddia edilen tüm bu alanlarda sular her geçen gün azalmaya başlarken, Meke Gölü ise tamamen kurudu.
Ramsar Sözleşmesi
Ramsar Sözleşmesi sulak alanları, “Doğal ya da yapay, sürekli ya da mevsimsel, tatlı, acı ya da tuzlu, durgun ya da akan su kütleleri, bataklıklar, turbalıklar ve gelgitin çekilmiş anında derinliği altı metreyi aşmayan deniz suları” olarak tanımlıyor. Ramsar Sözleşmesi kriterlerine göre Türkiye’de 200’e yakın alan uluslararası öneme sahip sulak alan olarak tespit edilmiş. Ancak sözleşme kapsamında sadece 14 sulak alan alınırken, buna gerekçe olarak bakanlığın kapasite eksikliği gösterilmiş olması dikkat çekerken, bu alanların korunduğunu söylemek olanaksızdır. Korumaya alındığı iddia edilen alanların birçoğu Meke Gölü gibi kurumaktadır. Diğerleri ise Uluabat Gölü gibi hem susuzluk hem de kirlilik girdabında can çekişmektedir.
Su yoksa yaşam da yok!
Sulak alanların en iyi bilinen işlevlerinden biri, kuşlara yaşam alanı sağlamasıdır. İnsanlar, kuşlar ve sulak alanlar arasındaki bağ binlerce yıldır bilinmektedir. Tarih öncesi insanlar mağara duvarlarına kuşların ve sulak alanların resimlerini çizdiler ve kayalara kazıdılar. Sulak alanlar önemli kuş yaşam alanlarıdır ve kuşlar bu alanları üremek, yuva yapmak ve yavru yetiştirmek için kullanır. Kuşlar ayrıca sulak alanları içme suyu kaynağı ve beslenme, dinlenme, barınak ve sosyal etkileşimler için kullanırlar. Kuşlar için sulak alanlar onların varlık nedenidir.
Su varsa hayat da var
Bir sulak alanın kuş türleri için değeri, yüzey sularının veya nemli toprakların varlığından ve taşkın süresi ve zamanlamasına bağlıdır. Su tüm yıl boyunca bir veya daha fazla mevsimde yaşanan, gelgit suları sırasında veya yalnızca yağmur veya kar erimesi sonrasında geçici olarak oluşabilir. Bunun dışında özellikle sığ göller onlar için göç yollarında vazgeçemeyecekleri alanlardır. Su varsa hayat vardır, besin vardır. Sulak alanlarda birçok omurgasız, balık, kurbağa, semender, böcek, yusufçuk gibi canlı türü vardır ve bu türler, kuşların göç yolunda beslenmelerini sağlayan en kritik canlılardır.
Türkiye 497 türün göç yolu
Türkiye’de şimdiye kadar yapılan çalışmalarda 497 tür göçmen kuş tespit edilmiştir. Kuş türlerinin en çok yaşadığı sulak alanlardan birisi Mersin Silifke’deki Göksu Deltası’dır. Tespit edilebilen 497 türün 350’den fazlasını Göksu Deltası’nda gözlenmiştir. Bir diğer önemli deltalardan birisi de Kızılırmak Deltası’dır ve burada gözlenen kuş türü sayısı ise 340 olarak belirlenmiştir. Her iki alanda, nehirlerin ağzında oluşmuş bol miktarda canlı barındıran birer yaşayan ekosistemlerdir. Bu nedenle sulak alanlar muhakkak korunması ve tarıma, yapılaşmaya, ekoturizme ve diğer faaliyetlere açılmaması gereken alanlardır.
Planlı kötülükler
Sulak alanları besleyen akarsular üzerinde inşa edilen HES ve barajlar, sulak alanlara bırakılan kirlilik, sanayileşme, şehirleşme, tarım politikaları, orantısız balıkçılık, tarım için kurutulan sulak alanlar gibi nedenler kuşların yaşam alanlarını yok ederken, kuşların geleceği ellerinden alınmaktadır. Tüm bu kötülükler kesintisiz sürerken, yine yaşam alanlarına yönelik ortaya konan ekolojik yıkıma bağlı gelişen küresel iklim değişimleri kuşlar için büyük bir soykırımsal tehdide yol açmaktadır. Hatay, kuş göç yollarının en önemli alanlarından biriyken, çok değerli sulak alanın kurutularak havalimanı yapılmış olması kötülüklerin taammüden ve planlı olarak ortaya konduğunu göstermektedir.
Van Gölü sazlıkları yakıldı
Yine göç yollarının en önemli alanlarından biri olan Wan Gölü havzasında kıyı yağmasıyla kuşların yaşam alanları yok edilmektedir. Kıyı boyunca birçok noktada var olan sazlıklar her yıl bilerek ve planlı olarak yakılmakta ve kuşlarla birlikte birçok canlı türün yaşam alanları ortadan kaldırılmaktadır. Diğer yandan kıyı yağması ile imara açılan göl havzası, diğer yandan gölü besleyen barajlar nedeniyle her geçen yıl suları azalmakta ve kentsel atıklarla kirletilmektedir. Bir diğer sulak alan katliamı da Manisa Gölmarmara gölünü besleyen suların üzerine yapılan HES, baraj ve göletler nedeniyle kurumuş durumda. Kuruyan gölün devlet eliyle yağma alanı haline getirilip devlet eliyle tarım alanı haline getirilmesi yapılan kötülüklerin zirve yaptığı noktalardan birisidir.
Çılgın proje
AKP’nin 2011’de seçim vaadi olarak duyurduğu ‘çılgın proje’ Kanal İstanbul’la birlikte İstanbul’un kuzeyi tamamen yapılaşmaya açılmaya çalışılıyor. Bu kapsamda 500 bin nüfuslu iki yeni şehir kurulması hedeflenirken, meralar, tarım arazileri ve su havzaları ile barajlar yok edilecek. Taş ocakları başta olmak üzere binlerce hektar doğal alan ve Ömerli su havzası madenlerle yerle bir edilecek. Kanal inşaatıyla, 23 milyon metrekare orman alanı, 45 kilometre uzunluğunda ve ortalama 150 metre genişliğinde 136 milyon metrekarelik çok verimli tarım ve orman alanı yok edilecek. Susuzluğun girdabına girmiş olan İstanbul’da Sazlıdere Baraj Gölü, Küçükçekmece Gölü ile birlikte Terkos Gölü ortadan kalkacak. Sonunda, İstanbul’un son su kaynakları, Trakya’nın ve Marmara bölgesinin değerli sulak arazileri ve orman habitatı tamamen katledilecek.
EKOLOJİ SERVİSİ